20 Aralık 2024 05:30

Düğüm yine Kobanê'de çözülecek!

SMO

Fotoğraf:AA

Paylaş

Türkiye ve desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) gruplarının Suriye’deki Kürt özerk yönetimi bakımından stratejik önemdeki Kobanê’ye yönelik askeri operasyon için askeri yığınağı devam ederken ABD’nin ara buluculuğunda Türkiye ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında görüşmeler de sürüyor. 2013-15 yılları arasındaki “çözüm süreci”nde Erdoğan’ın masayı devirmesinde belirleyici bir rol oynayan Kobanê (Buradaki IŞİD kuşatmasının yenilgiye uğratılması), bir kez daha Türkiye’nin Kürt politikasının nasıl şekilleneceği sorusu bakımından düğümün çözüleceği yer olarak öne çıkıyor.

HTŞ (Heyet Tahrir eş-Şam) ve SMO’nun Halep’i ele geçirmesinin ardından HTŞ önceliğini Şam’a yürüyüp Esad rejimini devirmeye verirken SMO ise, Türkiye’nin öncelikleri doğrultusunda Tel Rıfat’tan başlayarak Kürtlerin yönetimi altındaki bölgeleri ele geçirmeye yönelmişti. Fırat’ın batısındaki bir diğer önemli yerleşim yeri Menbiç’e yönelik kuşatmadan sonra ABD’nin ara buluculuğunda geçici ateşkes ilan edilerek SDG’nin bölgeyi terk etmesi konusunda anlaşma sağlanmıştı. Ancak buradaki ateşkesi Türkiye ve SMO’nun Tişrin Barajı ve Karakozak Köprüsü’ne yönelik saldırılar üzerinden Fırat’ın doğusundaki Kobanê’yi hedef alması takip etti.

Kobanê, Türkiye’nin 2019’daki “Barış Pınarı” operasyonuyla hedef aldığı kentlerden biri olmuştu. Ancak daha sonra Rusya lideri Putin ve Erdoğan arasında imzalanan Soçi Mutabakatı çerçevesinde Kobanê’nin sınır bölgelerine Suriye ve Rus askeri güçlerinin yerleştirilmesi ve sınırda Türk-Rus ortak askeri devriyesinin yapılması konusunda anlaşmaya varılmıştı. Şimdi bölgeye askeri yığınak yapan Erdoğan iktidarı, Esad rejiminin devrilmesini ve Rusya’nın buradaki askeri güçlerini çekmesini Kobanê’yi de ele geçirmenin fırsatına dönüştürmeye çalışıyor.

Öte yandan ABD, Fırat’ın doğusunda Kürt güçleriyle (SDG) sürdürdüğü iş birliğini bölgedeki emperyalist yeniden dizayn politikası bakımından oldukça kullanışlı buluyor ve bu nedenle bu iş birliğini sürdürmek istiyor. ABD cephesinden ardı sıra yapılan “IŞİD ile mücadele kapsamında SDG ile iş birliğinin devam ettirileceği” açıklamaları bu tutumu ortaya koyuyor. Fakat Türkiye’nin Kobanê’ye yönelik operasyon hazırlığı, bu iş birliğinin devamını tehlikeye atıyor ve bu nedenle ABD, Türkiye-SMO ve SDG arasında ara buluculuk rolüne soyunuyor.

Bu girişimlerin bir sonucu olarak ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye-SMO ve SDG arasında Menbiç ve Kobanê’de geçtiğimiz pazartesi sona eren geçici ateşkesin hafta sonuna kadar uzatıldığını açıkladı. ABD açıklamasıyla eş zamanlı olarak SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi de “Türkiye’nin güvenlik kaygılarını gidermek ve bölgenin istikrarını sağlamak amacıyla Kobanê’de ABD’nin gözetimi altında silahtan arındırılmış bir bölge kurulması” önerisinde bulundu. Ateşkesin uzatılması ve Abdi’nin önerisi, Kobanê konusundaki pazarlıkların önümüzdeki günlerde de devam edeceğini gösteriyor.

Bir yandan ABD’de Trump’ın bir ay sonra başkanlık koltuğuna oturacak olması, yani ABD yönetiminin bir geçiş süreci içinde olması ve öte yandan da Suriye’de iktidarı ele geçiren HTŞ üzerindeki etkisi, bu pazarlıklarda Türkiye’nin elini güçlendiriyor. Bu nedenle Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, bu pazarlığı SDG’nin üç aşamalı bir plan üzerinden kendini tasfiye etmesi ve Kürt özerk yönetiminin dağıtılmasından açıyor.

Halep’ten Şam’a yürürken Kürtlerle çatışmayacağını söyleyen HTŞ, son günlerde bu söylemin taktiksel olduğunu ortaya koyan açıklamalar yapıyor. HTŞ Lideri Colani, MİT Başkanı Kalın ile Şam’da yaptığı görüşmeden sonra Türkiye’de de yabancısı olmadığımız “PKK başka, Kürtler başka” diyerek Rojava’daki Kürt özerk yönetimini tanımayacakları yönünde mesaj veriyor. Bu mesajı, HTŞ’nin geçici hükümeti yetkililerinin “Özerk yönetim altındaki bölgelerin merkezi otoriteye bağlanacağı” ve “Suriye’nin bölünmesini kabul etmeyecekleri” açıklamaları takip etti.

Burada Suriye’de Barzani çizgisindeki Kürt partilerin oluşturduğu ENKS’nin (Suriye Kürt Ulusal Meclisi) ortaya koyduğu tutumun da Erdoğan iktidarının işini kolaylaştırdığını belirtmek gerekiyor. Erdoğan iktidarı ile yakın iş birliği halinde bulunan Kürdistan Bölgesi’ndeki Barzani yönetimi gibi ENKS de Türkiye tarafından kontrol edilen Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu (SMDK) içerisinde yer alıyor. ABD ve Fransa geçtiğimiz günlerde Rojava’da Türkiye’nin “makul” bulacağı bir yönetimin oluşturulması için ENKS ve PYD’nin başını çektiği PYNK (Ulusal Birlik Partileri) arasında ‘birlik’ görüşmelerinin başlatılmasına da önayak olmuşlardı. Ancak “Kürtlerin birliği” sloganını ağızlarından düşürmeyen ENKS’nin bu görüşmelerde öne sürdüğü şartlar, aslında kimin tarafından kontrol edildiğini de gösteriyor. Çünkü bu görüşmelerde ENKS, “SDG’nin PKK ile ilişkilerini kesmesi” ve “PKK kadrolarının Rojava’dan çıkartılması” gibi şartları öne sürerek Fidan’ın planını tekrar ediyor.

Görüldüğü kadarıyla ENKS ve asıl olarak Barzani, Türkiye-SMO’nun müdahale girişimlerini SDG ve PYD’ye karşı Rojava’da kendi pozisyonunu güçlendirmenin bir dayanağı olarak kullanmak istiyor. Bu durum, Kürtlerin Suriye’nin geleceğiyle ilgili pazarlıklarda ortak bir tutum ortaya koymasının önündeki zorluklara işaret ediyor.

Bu gelişmeler iktidar ortağı Bahçeli’nin geçtiğimiz ayın sonlarında (27 Kasım) yaptığı “DEM Parti ile Öcalan arasında bir an önce görüşme yapılması” çağrısına rağmen bu görüşmenin neden hâlâ gerçekleşmediğini de açıklıyor. Adalet Bakanı Tunç’un bu görüşme için bütçe görüşmeleri sonrasında karar verileceğini söylemesi, iktidarın hem sahadaki gelişmelere ve hem de bu gelişmeler konusunda Öcalan’ın vereceği mesajlara göre tutum belirleyeceğini ortaya koyuyor.

2015’te IŞİD’in Kobanê kuşatmasının yenilgiye uğratılması, Erdoğan iktidarının Rojava’daki özerk yönetimi ortadan kaldırma ve ülke içinde de Kürtlere kendi “çözüm”ünü dayatma planını bozmuş ve bu nedenle “çözüm süreci” sona erdirilmişti. Şimdi Türkiye-SMO’nun askeri yığınak ve operasyon hazırlığı eşliğinde yapılan görüşme-pazarlıklar, düğümün bir kez daha Kobanê’de çözüleceğini gösteriyor. Ancak operasyon hazırlığı da Kobanê üzerinden yapılan pazarlıklar da Türkiye’nin Kürt sorununun içeride olduğu ve kendi Kürt sorununu demokrasi ve barış temelinde çözmüş bir Türkiye için sınırların ötesindeki Kürtlerin bir tehdit oluşturmayacağı gerçeğini değiştirmiyor.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa