Zamanı eğip bükmenin şehveti
Eternal Sunshine of the Spotless Mind filminden bir sahne
Zamanın düzenlenmesi, ileri geri sarılması, geçmiş ile geleceğin yer değiştirmesi sinemanın en sevdiği mevzulardan. Üstelik zaman yalnızca ‘vakit’ ile ilgili bir kavram olmayabilir bu evrende. Yani onlarca yıl ileriye ya da geriye doğru bir zaman hareketiyle sınırlı kalmayabilir sinemadaki kullanımı. Zamanı bükerek, mekanlar arasındaki ilişkiyi de değiştirebilir, mekanları birbirine yaklaştırabilir sinema.
En bilinenden başlayalım. “Yıldız Savaşları” (Star Wars) ya da “Star Trek” serilerini düşünelim. Zaman, mekanla ilişkilendirilerek biçimlendirilir bu yapılarda. Bir galaksiden bir başka galaksiye belki de binlerce yıl sürecek yolculuk “ışık hızından daha hızlı” araçlar sayesinde kısa sürede tamamlanır. Böylece bu uzay westernlerinin anlatısındaki mekansal kısıt ortadan kaldırılmış olur. Zamanı hızlandırmak, mekanı genişletir bu filmlerde.
Zaman bazen öğrenmenin bir aracına dönüşmek için kullanılır. Bir hayata sığacak kadar deneyimi tek bir günün içinde sıkışıp kalarak kazanmak örneğin. “Bugün Aslında Dündü” (Groundhog Day) mesela. İstemeden gittiği kasabada tek bir günün içine sıkışıp kalan kibirli bir televizyon muhabirini anlatır film. Aynı günü tekrar tekrar yaşamasına rağmen aynı hataları yapmakta devam eden kahramanımız içinden çıkılamaz hale gelen bu durumun aslında onun için bir fırsat olduğunu fark eder. Yaptığı hatalardan ders alır ve yeni bir kimlik inşa eder kendisine. Bir başka aynı günün içinde sıkışıp kalma filmi olan “Palm Springs” de, bir adam ve kadının birbirini tekrar eden günler boyunca yakınlaşmaları, yanlış anlamalar, geçmişin bagajı, aşık olma ve birlikte hareket ederek bu sıkışmışlığı aşma süreçleri anlatılır. Oysa benzer bir durumdan mustarip olan “Yarının Sınırında” (Edge of Tomorrow)
filminin ana karakteri daha sert bir ortamda bulur kendisini. Dünya dışı yaratıklar tarafından işgal edilmiş yeryüzünü kurtarmaya çalışan bir asker olan karakterimiz, zorlu bir savaşta durmadan öldürülür. Ama her defasında aynı çatışmanın içine yeniden doğar. Film, bize “hayatın bir savaş” olduğunu ve kaybetsek de pes etmememiz gerektiği tekrarlayan Hollywood anlatıları içinde eli yüzü düzgün olanlardan biridir en azından!
Zaman doğrusal bir şeymiş gibi görünse de, film evreni onu yalnızca eğip bükmekle kalmaz. Geriye doğru döndürebilir. Geçmişin hatalarını düzeltmek için geriye doğru yolculuklara çıkabilmek sinemanın en önemli temalarından malum. İkincisi, ilkinden ilham almış “La jetée” ve “12 Maymun” (12 Monkeys) filmlerini anmanın tam sırası şimdi. İlkinde nükleer felaket ikincide ise virüs yüzünden dünyada çok az insan kalmıştır. İkisinde de iki genç adam felaketleri engellemesi için geçmişe gönderilir, ancak olaylar beklendiği gibi gelişmez.
Her zaman geriye dönüp dünyayı kurtarmak gerekmiyor tabii. Karakterler bazen kendilerini ya da acı çeken ruhlarını kurtarmak için de geçmişe doğru yola çıkarlar. Bu türün en sevilen yapımlarından “Geleceğe Dönüş” (Back to the Future) filminde kahramanımızın geçmişe gidip işleri yoluna koymaya çalıştığına tanıklık ederiz. Ama bu kez amaç dünyayı değil, aileyi kurtarmaktır!
“Bay Hiç Kimse” (Mr. Nobody) filminde kahramanımızın hayatının üç kritik dönemine doğru bir yolculuğa çıkarız ve bu dönemeçlerin başka türlü dönmenin olasılıklarını görürüz. En nihayetinde yaşadığımız şey, seçtiğimiz şeydir. Oysa “Sil Baştan”ın (Eternal Sunshine of the Spotless Mind) kahramanının zamanda yolculuğu kaybetmeyi kabullenmek üzerinedir. Acısını unutmak için hafızasını sildiren karakterimiz bilinçaltında bir zaman yolculuğu yapar ve ayrıldığı sevgilisiyle yürüdüğü yolları bir daha yürür. Her zaman mutluluğu değil, bazen de mutsuzluğu paylaşmak için gereklidir zamanda geride dönmek çünkü!
“Yıldızlararası” (Interstellar) filmini de listeye eklemiştim yazıdan önce ama kişisel olarak filmin hem zamanı hem insan ilişkilerini hem dünyanın gidişatını ele alış biçimini o kadar kötü buluyorum ki, bunu söyleyip mevzuyu kapatmak istiyorum.
Bu mevzu dizi anlatılarının da sevdiği bir alan kuşkusuz yakın dönemin “Dark”, “Stranger Things” ve “Outlander”i ilk elden sayabiliriz.
Hazır, yılın en kısa gününe denk gelmişken sinemada zaman mevhumunun kullanış biçimlerine genel bir bakış atalım dedim. İcat edilmiş bir kavram olarak zaman özellikle de görsel anlatıların yaratıcılarının elinde türlü biçimlere girebiliyor. Bu şahane bir şey. İnsana, insanlığa ve dünyaya dair anlatılar için zamanı eğip bükebilmek büyük bir lüks. Belki bir gün Türkiye’de birileri daha fazla kâr etsin, zamanı kafalarına göre düzenleyip milyonları mağdur edenlere dair bir filmimiz de olur!
- Uçucu bir peri masalı 02 Kasım 2024 04:15
- Altın Koza ve kronik festival problemleri 05 Ekim 2024 04:30
- Dibini görmeyen... 31 Ağustos 2024 04:25
- Silahlı kuvvetler sermayeye hükmetmeye yelteniyor! 10 Ağustos 2024 04:50
- ‘The Boys’ evreni nasıl kuruldu? 03 Ağustos 2024 04:15
- Roma’nın gurbet kuşları! 27 Temmuz 2024 04:25
- En güzeli uzaktan sevmek belki… 20 Temmuz 2024 04:42
- Analardır, adam eden adamı! 13 Temmuz 2024 04:40
- Amerika kimin rüyası? 06 Temmuz 2024 04:46
- Türkiye’nin film festivali rejimi 11 Mayıs 2024 04:15
- Müslüm’ün yapımcısından: Amy Winehouse! 04 Mayıs 2024 04:37
- Dublörün derdinden dublör anlar 27 Nisan 2024 04:15