21 Aralık 2024 05:15

Uyanık tutan sorular

Fotoğraf: Freepik

Paylaş

Soru ne kadar önemli şey. İnsan, kendi kendine de soru sormadan durduk yere bir duruma, koşula, sürece dair yanıt, çözüm üretemiyor. Karşındakine soru sormak da bir zanaat, bir sanat, bilim hatta.

Tüm bilimler soru üzerine gelişiyor.

Dinler soruyu sevmiyor. Ortaya koyduğu söze inanç bekliyor. Soru, tam tersine sebep oluyor, inanılanı sarsıyor, farklı hakikatlerin önünü açıyor.

Seethaler’ın Tütüncü Çırağı romanında geçiyordu: “Aslına bakarsan yolları bilmek bizim fıtratımızda yoktur. Aksine yolları bilmemek var. Dünyaya cevap bulmak için değil soru sormak için geliyoruz. İnsan, deyim yerindeyse kesintisiz bir karanlığın içinde el yordamı ile yolunu bulmaya çalışır ve ancak çok şanslıysa bazen bir ışık noktasının parıltısını görür.”

Cevap bulmak için önce soruyu akıl etmek gerek elbet.

Konfüçyanizmin temel ilkeleriyle ters düştüğü için yüzyıllarca tehlikeli adlandırılan Guiguzi de MÖ. 4. yüzyılda “Bütün kararlar soru sormakla başlar. Doğru soruları sormak talih; yanlış soruları sormak felaket getirir” diyor.

Ülkenin geldiği durum uyarınca, geleceksiz ve hayalsiz kaldığımızdan, sevgisiz ve nobran olduğumuzdan sıkılıkla bahsediyoruz. Araştırma sonuçları da bunu doğruluyor.

Hayalsizlik bizim için iklim krizi tehlikesine benziyor. Tutuklanma ihtimali kadar günlük bir tehlike gibi hissettirmiyor kendini ya da akşam yiyecek yemek olmaması kadar yakın bir tehdit değil gibi duruyor.

Ama hayal kurmayınca ne değişim mümkün ne bilim ne sanat ne üretim ne de salahiyeti memleketin.

Bu hafta bir video düştü sosyal medyaya, Aydın’da bir grup şirketi çok lüks ve özel plakalı araçlarla düğün konvoyu yapıp yolu kapatmış. Sosyal medyada kullanıcıların bazısı doğru soruları sordu. Bu araçlar kaç milyon? Bu araç sahiplerinin yıllık geliri ne kadar? Nereden öğrenebilirim? Vergisi ne kadar? O zaman vergi mi kaçırıyorlar yoksa aracın alındığı para nereden geliyor?

İşin bu kısmı bir yana, gençlerin özendirildiği yaşamın video klibiydi. Dar paça pantolonlar, takım elbiseler, siyah gözlükler, özel şoförler, para, güç, kudret ve “Elimiz kolumuz uzun, bizden çekinin, tırsın bizden” bakışları...

Burada soruyu “Benim neden yok?​” diye sormak Guiguzi’nin dediği gibi felaket getirebilir. “Yüz milyonluk araç almak için ne yapmam lazım?​” sorusu yasa dışılığın, hak yemenin, rantın bir parçası olmak gibi cevaplar doğurabilir. Ama “Bu iyi bir hayat mı?​” sorusu ya da “Bundan daha iyi bir hayat yok mu?​” sorusu geleceğe dair hayal kurabilmek açısından aydınlatıcı olabilir. Modern topluma, medeniyete yakışan insan tavrı, tutumu nasıl olmalı? Mutluluk ve huzur bir nesnenin en pahalısını elde edebilmekle ölçülür mü? “Değer mi?​”

Bir de soruyu siyaset iletişimi açısından ele alalım. Daha önce de yazmıştım. 1964 ABD seçimlerinde Johnson, Goldwater aleyhine bir kampanya başlatır. Kampanyanın ana sorusu şudur: “Goldwater nükleer bir savaş çıkaracak mı?​” Ne böyle bir gündem vardır ne de savaş koşulu. Ancak sorar. Çünkü soru çok dehşet verici, kafa karıştırıcı, kısa ve nettir. Yanıtının ise kısa ve akılda kalıcı olma ihtimali oldukça düşüktür. Hiçbir senatör, hiçbir başkan adayı, olası bir dünya savaşında nükleeri kullanmayacağını peşinen ve tek başına teyit edemez. 

Goldwater seçimi kaybeder.

İktidar senelerdir ortaya yanlışlıklar barındıran bazı cümleler atar. “Çalmışlar” der, “Teröristler ile videosu varmış” der, mesela şimdiki gibi “Belediyeler SGK borcunu ödememiş” der.

Muhalefet buna yanıt vermek zorunda kalır. Çalmadığını açıklamak uzun sürer. Olmayan bir şeyin var olmadığını ispatlamak da zordur. Öyle bir video yok demek yeterli olmaz. Ya da SGK borcu işini anlatmak hangi dönemden borç kaldığını, asıl sermayenin SGK borcunun önemli bir tutar ettiğini ve bu tutarın peşine hiç düşülmediğini, ödeme için alternatif planlarının kabul edilmediğini vesaire vesaire aktarmak icap eder.

Hiçbir yanıt “SGK borcunu ödememişler” kadar kısa ve akılda kalıcı olmaz.

Suriye konusunda mesela, anlatılması gereken çok fazla parametre vardır, koşul, süreç, tarihsel bilgi...

Olması gerekeni izah etmek günler sürer hatta neyin gerçekleştiğini anlatmak dahi.

Ama doğru sorular, bu kez iktidarı cevap vermeye mecbur bırakır. Bu izahı zor süreci anlatmaya çabalarken farklı kafalardan çıkacak farklı sesler halkın kafasında da soru işaretleri yaratır.

Mesela: 

“Suriye için para varsa neden asgari ücretliye, emekliye yok?​”

“Ya çocuklarımız daha çok savaşmak zorunda kalırsa?​”

“Teröristlerin elini sıktınız mı?​”

“İsrail’le çıkar ortaklığı yapmaya utanmayacak mısınız?​”

“Daha çok göç gelirse ne yapacaksınız?​”

“Hayatları tehlikeye girerse Suriye Alevilerini kurtaracak mısınız?​”

Aslında Suriye krizine muhalif cepheden yanıt aramak yerine, muktediri yanıta mecbur bırakmak daha işlevli.

Belirleyici olan sorudur. Yanıtla üstünlük elde edebilmek çok düşük bir ihtimaldir.

Bu ihtimal, mizahın gücünü kullanmaya imkan olan konularda artar. Bizim halimizde mizaha yer kalmadığı için ihtimal iyice düşecektir.

İyi bir soru, diğer soruların da önünü açar. Beklenen değil beklenmeyen yanıtlar asıl aydınlatıcı olanlardır.

Steinbeck, aradığın yanıtı duymak için soru sorulmayacağını anlatmak adına Heredot’un bir anekdotunu aktarır:

Karun “Dünyanın en talihli kişisi kim?​” diye sorar. Şüphe içini kemirmekte, teskin edilmeyi istemektedir kuşkusuz. Solon ona eski zamanlarda yaşamış üç talihli insandan bahseder. Karun kendisi için o kadar kaygılanmaktadır ki, muhtemelen cevabı dinlemez. Solon ondan bahsetmeyince de sormak zorunda kalır: “Beni talihli saymıyor musun?​” Solon duraksamadan cevap verir: “Nereden bilebilirim? Sen henüz ölmedin.”

Henüz ölmedik. Koşullar değişebilir. Her şey değişebilir.

Bakarsınız bir gün, doğru sorulara verilen beklenmedik yanıtlarla aradığımız cevabı buluruz ya da verecek yanıt arayanların çaresizliği bizim çıkarımız olur.

Yanlış soruların felaketinden çıktığımızda doğru sorulara alacağımız cevapla ancak uyuyabileceğiz. Bize bu devranda “Faturalar nasıl ödenecek?​” sorularıyla uyku yok.

Kafka’nın mektuplarında dediği gibi:

“Ah Milena! Uyumamak demek, soru sormak demek. Zaten cevabı bulsa insan, uyuyabilecek.”

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa