22 Aralık 2024

Grev ve direnme hakkı

Fotoğraf: Damla Kırmızıtaş/Evrensel

Şöyle bir tablo düşünün: Anayasa’ya uluslararası sözleşmelere ve hatta yasalara göre haklarınız var ama kullanamıyorsunuz. Kullanmaya çalıştığınızda bir gece karar veriliyor ve “yasak” deniliyor. Bu durumda ne yapacaksınız? Yasağa boyun mu eğeceksiniz, direnme hakkını mı kullanacaksınız?

Hukuk dışı yasaklara boyun eğerseniz, artık bu hakkınız hak olmaktan çıkacak. Bu sonucun tartışılır tarafı yok.

Yasağı tanımazsanız ne olabilir?

Aslında hem ülke tarihi hem de dünya tarihi bu sorunun cevabını vermemizi kolaylaştıracak örneklerle dolu. Çok uzak tarihlere gitmeye gerek yok. 1990’ları hatırladığımızda dahi direnme hakkını kullanan emekçilerin neleri başarabildiğini gördük.

Memurlar, yasalara göre sendika kurma hakkı yokken sendikalarını kurdu ve ciddi bir mücadele verdi. Elbette meşakkatli bir mücadeleydi. Memuriyetten çıkarmalar, sürgünler, gözaltı ve tutuklamalar, polis şiddeti... Ama sonuç olarak Anayasa dahi değişti ve memurların sendika ve toplu iş sözleşmesi hakkı anayasal güvenceye kavuştu. Grev hakkı eksik de olsa memurlar birleştiğinde fiili grevlerini de yaptı. Çok değil 30 yıllık geçmiş, memurların grev hakkını nasıl kazanacağının ipucunu da veriyor.

Bir ay öncesine gittiğimizde Çayırhan maden işçilerinin 10 günlük direnişinin, fiili grevinin kazanımla sonuçlandığını, özelleştirmenin ertelendiğini görüyoruz. Evet yasalara göre hak grevi yapılamıyor. Ama Çayırhan maden işçileri hukukun, yasaların ve toplu iş sözleşmelerinin kendilerine tanıdığı haklara müdahale anlamına gelen özelleştirmeye karşı fiilen hak grevi yapabildi ve başarılı oldu.

Bu çerçevede, geçen haftaki yazımızda değindiğimiz metal iş kolundaki grev yasaklarına da bakalım. Birleşik Metal-İş ile işveren sendikası MESS’in karşı karşıya geldiği grup TİS sürecinde, Hitachi Energy, GridSolutions, Schneider Elektrik ve Arıtaş Kriyojenik iş yerindeki grevler Cumhurbaşkanlığı kararıyla yasaklanmıştı. Ama işçiler bu kararı tanımadı ve grevlerini başarıyla sürdürüyor.

Başka seçenekleri olup olmadığının cevabı, bu iş yerlerinde çalışan işçilerin son 10 yıldaki TİS süreçlerinde yer alıyor.

Tam 10 yıl önce de benzer bir yasak yaşanmıştı. Grevi yasaklanan iş yerlerinden üçü, 1 Eylül 2014 başlangıç tarihli TİS’in imzalanacağı, Birleşik Metal-İş’le MESS’i karşı karşıya getiren ana grup TİS kapsamındaydı. 2015 yılı ocak ayında o zamanki adı ABB olan Hitachi Energy, o zamanki adı Alstom olan GridSolutions ve adı dahi değişmeyen Schneider Elektrik iş yerleri dahil 38 iş yerindeki grevler yasaklandı ve fiilen sürdürülmedi. 60 günün sonunda ise Yüksek Hakem Kuruluna başvuru yapılmak zorunda kalındı. YHK metal işçilerine 3 yıllık sözleşme dayattı ve üç yılın sonunda işçiler daha da yoksullaştı. Bu süreçte bu üç iş yeri için bir istisna oluştu. İşverenler MESS’ten ayrılarak bireysel sözleşmelere imza attı. Üç iş yerinin işçileri, bu sayede süreçten daha kazançlı çıksalar da YHK’ye mahkum olan diğer iş yerlerindeki işçi arkadaşlarının yaşadıklarını gördüler.

Yetmedi Schneider işçilerinin bir önceki TİS dönemindeki grevleri de yasaklandı. İşçiler 23 Ocak 2023 tarihli yasağı tanımadı, grevini sürdürdü ve başarılı bir sözleşmeye imza attı.

Bu iktidar döneminde 21 kez grev yasaklandı. Her etkili ve işçiler lehine sonuç almaya aday grev yasaklandı dersek abartmış olmayız. Yasakların işçiler ve sendikalar nezdindeki caydırıcılığını düşünürsek, grev hakkının hukuka aykırı şekilde askıya alındığını söylemek de abartı olmayacaktır.

Ama sürecin hukuksal boyutunda işçilerin elinde önemli kazanımlar var.

Birincisi Anayasa Mahkemesinin Kristal-İş ve Birleşik Metal-İş başvurularında verdiği kararlar, yasağın Anayasa’ya ve hukuka aykırı olduğunu göstermeye yetiyor. AYM kararının şimdi grevleri yasaklanan iş yerlerini de kapsadığını hatırlarsak, yasağın ne kadar hukuksuz, grevi sürdürmenin ne kadar meşru ve hukuka uygun olduğu anlaşılacaktır.

İkincisi geçmiş deneyimlerdir. İşçiler, geçmişte hukuka aykırı yasakların, girişimlerin işe yaramadığını gördü. Çok yakın dönemde Schneider Enerji’de, Bekaert’te hatta Çayırhan’da.

Üçüncüsü, söz konusu yasağın gerekçesi yapılan “milli güvenlik”le bu iş yerlerinin hiçbir ilgisi yok. Trafo, elektrik panosu ve sıvı depolama tankı üreten, ürettiğinin büyük bölümünü ihraç eden bu iş yerlerinin sahipleri de yabancı tekellerdir.

Dördüncüsü, milli güvenlik, Anayasa’da grev yasaklama gerekçeleri arasında dahi sayılmamıştır. Anayasa’ya göre grev hakkı iyi niyet kurallarına aykırı tarzda, toplum zararına ve millî serveti tahrip edecek şekilde kullanılamaz. Grev ve lokavtın yasaklanabileceği veya ertelenebileceği haller ve iş yerleri de kanunla düzenlenir.

Evet yasaklar kanunla düzenlenmiştir. 6356 sayılı Yasa’ya göre milli güvenlik grev erteleme/yasaklama nedenidir. Ama yasa, Anayasa’nın çizdiği çerçeveye uygun olmak zorundadır.

Özetle hukuka ve Anayasa’ya aykırı davranışlarıyla hukuku dışlayarak ve hukuksuzluk yapmaya devam edenlere karşı hak elde etmek için direnme hakkını kullanmaktan başka yol yok.

Tarih bize göstermiştir ki direnme hakkını kullananlar sadece hak elde etmekle kalmaz, yasayı yapar, hukuku da yaratır.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Tutuklu Sendikacı Mehmet Türkmen cezaevinden işçilere seslendi: Bu koşullar fabrikalardaki kölelik koşullarından daha kötü değil

Tutuklu Sendikacı Mehmet Türkmen cezaevinden işçilere seslendi: Bu koşullar fabrikalardaki kölelik koşullarından daha kötü değil

Antep’te patronların yüzde 30 zam dayatmasına karşı binlerce işçinin katıldığı grevlere öncülük ettiği için tutuklanan BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen Evrensel’e konuştu: “Tutuklanmam patronların kurduğu kölelik düzenine itiraz etmeyin mesajıdır. Vereceğimiz yanıt bizleri köleliğe mahkum etmek isteyenlere inat, BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmektir.”

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen'in tutukluluğuna yapılan itiraz "kaçma şüphesi" gerekçesiyle reddedildi.

Evrensel'i Takip Et