26 Aralık 2024 04:50

Sorun oyunda mı, oyuncu da mı?

Stadyumda boş tribünde tek başına oturan bir taraftar.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

13 Ocak’ta başlayıp 11 Şubat’ta sona erecek ara transfer döneminin yaklaşmasıyla birlikte transfer haberleri sporun baş gündemi haline geldi. Medyada, sosyal medyada transfer haberlerinden geçilmiyor. Haberlerin çoğunun, okur, izleyici, takipçi avlamak üzere uydurulmuş palavradan ibaret olduğunu söylemeye gerek var mı?

Ama bu kışkırtma içinde taraftarlar, palavra olduğunu bilseler bile tuttukları takımın adının dünyaca ünlü futbolcularla yan yana anılmasından büyük gurur duyabiliyor.

Zaten bizde taraftar dediğin nedir ki? Oyunun içeriğine ilgi duymayan dolayısıyla güzel oyun talebi bulunmayan, sadece ve sadece kazanmaya odaklanmış “iyi gün dostu” bir topluluk. Sürekli olarak yıldız oyuncu transfer edilmesini ister, başarısızlığı asla kabullenmez ve böyle durumlarda saldıracak sorumlu arar (Öncelikle hakemleri, eğer hakemlerle ilgili bir şey bulamıyorsa kendi oyuncularını hedefe koyar), maç sırasında hata yapan oyuncusunu yuhalar, kulüpler onları “12. adam” payesiyle onore edip koşulsuzca bağrına basarken, onlar başarısızlığın hesabını sormak adına antrenman tesisi basar…

Oyunla bu şekilde arızalı ilişki kurdukları halde yöneticilerin, teknik direktörlerin, oyuncuların ve medyanın gözdesi olabilmeleri elbette oyun dışı faktörlere bel bağlayan futbol anlayışının bir sonucu…

Futbol ticarileştikçe menajerlerin bu oyundaki yeri giderek daha ön plana çıkıyor. Transfer piyasasının kızışmasında en büyük rol menajerlere ait. Çünkü bu, en çok onların işine geliyor.

Menajerler, transfer haberlerini medyanın kulağına fısıldıyor, medya bunu parlatarak taraftarlara aktarıyor. Kulüplerin, sırf taraftar baskısı yüzünden menajerlerin gündeme getirdiği oyunculara yöneldiğine bile tanıklık edebiliyoruz zaman zaman. Menajerlerle medya arasında adeta bir iş birliği söz konusu.

Bütün kulüplerin geçmişinde “menajer kazığı” olarak nitelendirilebilecek çok sayıda transfer ve bunlarla birlikte havaya savrulmuş ciddi miktarda para var. Ama akıllanmak ve strateji değiştirmek şöyle dursun, ısrarla aynı yolu izlemeyi sürdürüyorlar. Hayal kırıklığıyla sonuçlanan bunca deneyime karşın teknik direktörlerin ve yöneticilerin sorunlarının çözümünü hâlâ yeni oyuncular transfer etmekte araması, bilgi konusundaki yetersizliğin göstergesinden başka bir şey değil.

Menajerlerin ve medyanın estirdiği transfer rüzgarına yöneticilerle, teknik direktörler de kapılıyor ve yaptıkları açıklamalarla onlar da bu rüzgarı körüklüyor.

Oyuncu değil, oyun sorunu yaşadıklarını bir türlü algılayamıyorlar. Sorunlarını, oyunlarını geliştirerek çözmeye yönelecekleri yerde transfere yöneliyorlar. Transferlerle her şeyin yoluna gireceğine dair inançlarını asla yitirmiyorlar…

Bu arada sezon ortasında yapılacak transferlerin verim konusunda çok daha riskli olduğu gerçeğini de akıldan çıkarmamak lazım. Şu aşamada takıma katılacak oyuncuların takıma yapabileceği katkının beklentilerin altında kalması sürpriz sayılmaz. Bunun da örnekleri çok…

Kulüplerin bunca acı deneyime ve ağır borç yüküne karşın yüksek ücretler vadederek 30 yaş civarı ve 30 yaş üstü oyuncuların peşinde dolanması oyunun gelişimi ve geleceği adına fazlasıyla umut kırıcı.

Oyuncularını ve oyununu geliştirme düşüncesiyle hareket edip, bu yönde çalışma programları hazırlayarak fark yaratmayı hedefleyen takım görmüyoruz ne yazık ki…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa