26 Aralık 2024 06:32

Yıkım, yoksullaşma ve savaşlar yılı

harabeye dönen kentin uzaktan görünümü

Fotoğraf: Mostafa Alkharouf/AA

Paylaş

Başlıktaki üç kavram 2024 yılı için söylenebileceklerin genel özetini verecek denli öne çıkan olgusal gerçeklikleridir. Uluslararası alanda hemen tüm ülkelerin bir biçimde taraf ve sahne oldukları gelişmeler, kapitalist sömürü sisteminin ürettiği kriz, işsizlik, yoksullaşma ve aşırı zenginleşmenin neden olduğu çelişki, gerginlik, çatışma ve savaş politikalarında son bir yılda daha fazla yoğunlaşma olduğunu gösteriyor. Sermayenin merkezileşmesi ve yoğunlaşmasında görülen devasa büyüme ve gelişme, milyarlarca işçi ve diğer emekçiyle küçük üretici-küçük esnaf; kent-kır küçük burjuvazisi için daha ağır yıkıcı sonuçlar doğurdu. Burjuva demokrasisinin “yıkılmaz kaleleri” olarak pazarlanan tüm ülkelerde sömürülen sınıf ve tüm ezilenlerin üzerindeki yükler 2024’te daha da ağırlaştı. 2023’te 14 trilyon dolar toplam servete sahip olan 2700 civarındaki dolar milyarderi 2024’te servetlerini daha da büyüttüler. Silah, enerji, iletişim alanları başta olmak üzere teknolojik ilerlemelerin etkin biçimde kullanıldığı tüm sektörlerde emek gücü aleyhine koşullar ağırlaştı. 1 trilyon 720 milyar dolarlık servetleriyle en zengin on kişi 3.5 milyar insanın toplam gelirinden daha fazlasına sahipken yoksullaşma, açlık ve işsizlik kademe kaydetti. 2023’te 2.5 milyar kişi günde ancak 2 dolar; 1.1 milyar kişi ancak 1 dolar harcayabilecek durumdaydı ve 2024’te bu durum daha da kötüleşti. Günümüzde 220 milyon kişi işsizdir; yüz milyonlarca işçi Hindistan’da 180, Bangladeş ve Pakistan’da 100 dolar civarında aylık ücretle çalıştırılıyor. Kötü yaşam koşullarıyla savaşların yol açtığı göçler nedeniyle bu durum giderek daha fazla kötüleşmektedir. Bağımlı ülkelerin ekonomisi ve maliyesi borç ve faizlerini ödemeye ayarlanmış durumda.

ABD, Çin, Rusya ve AB’nin büyük güçleri başta olmak üzere emperyalistler arası pazar ve etki alanları üzerine rekabet ve kavga daha da sertleşir, ticari ve mali ilişkiler askeri politikalara daha fazla bağlanırken halklar üzerindeki baskı daha da yoğunlaştı. Bölgesel-yerel savaşlara yenileri eklendi. Kitlesel imha silahlarına ayrılan kaynak arttı. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) verilerine göre, dünya ülkelerinin askeri harcamalara ayırdığı toplam miktar 2.5 trilyon dolar civarındadır ve bu miktar yıldan yıla artıyor.

ABD’nin ve AB’nin büyüklerinin başını çektiği Batılı emperyalistler ve NATO güçleri Rusya-Ukrayna savaşına daha etkili şekilde, daha fazla dahil oldular. Ortadoğu’nun emperyalist-kapitalist güçlerin hegemonya kavgalarında en önemli alanlardan biri olduğu, işgal-ilhak savaşlarıyla yeniden kanıtlandı. Batılı emperyalist devletlerin şefleri, İsrail ordusu Filistin işgalini sürdürür, on binlerce kadın-çocuk, yaşlı genç Filistinliyi katlederken İsrail’in yayılma stratejisinin yanında olduklarını ilan ettiler. İran’a ve etkisi altındaki güçlere karşı teknolojik savaş silahlarını etkin tarzda kullanan Netanyahu yönetimi, Hizbullah ve Hamas yöneticileriyle İranlı generalleri suikastlarla yok edip işgal ettiği toprakları genişletme savaşını Suriye topraklarında da sürdürürken onun ardına siper oldular.

Ve şimdi son on yılların en etkili askeri stratejik saldırılarından birinin gerçekleştiği Suriye’deki yıkım üzerinden bölge ve belki de daha geniş alanlara yansımaları olacak yeni durumla birlikte emperyalistler ve bölge güçleri rekabet-ittifak ilişkilerini bağlayıcılık koşullarıyla zamanı değişmek üzere yeniden şekillendirmeye koyulurken halklar daha etkin ve ağır yaptırımlar tehdidiyle yüz yüze gelmiş bulunuyorlar.

Suriye’deki gelişmeler, rantçı-yıkıcı emperyalist ve iş birlikçi güçlerin askeri-siyasi operasyonlarının etki ve sonuçlarıyla bağlı olarak yaşandı ve bu durum devam edecek. Ortadoğu büyük volkanik alan olmaya devam ediyor. HTŞ, SMO, Nusra çetelerini ordulaştırıp Suriye’de iş birlikçi yönetim kurarak ülke ve bölge düzeyinde etki sahibi olmaya çalışan güçler çok bileşenli-çok taraflı ve yeni boğazlaşmalara aday bir ortam yarattılar. Suriye’yi etki alanları için yıktılar ve yıkımından siyasi-ekonomik-askeri etkileriyle oranlı olarak yararlanacaklar.

Ortada bu ülkenin ve bölgenin diğer ülkelerinin halkları açısından düğün-bayram kutlanacak-sevinçle karşılanacak bir durum yoktur. HTŞ-SMO ve efendilerinin, sömürülen ve ezilenlerin refahı ve özgürlüğüyle alakadar olmadıklarını hâlâ anlamayan kaldıysa, kendinin aleyhine demektir. ABD, Türkiye, İngiltere, İsrail, S. Arabistan, Katar vb. güçler kendi çıkarları için en uygun-en yararlı politikaları izleyeceklerdir.

İzlediği yayılmacı politika kapsamında bu yıkımı bir kazanım sayan Erdoğan yönetimi de bu durumu karşı karşıya olduğu sorunları örtme ve öteleme ve iktidarını tahkim için kullanacaktır. Ancak bölgeye ilişkin sorunlar üzerine pazarlık gücüne eklenmiş bu artının getirisinin Kürt sorunuyla bağlı sonuçları hâlâ netleşmekten uzaktır. Suriye Kürtlerinin yöneticileri belirli koşullarla uzlaşmaya hazır olduklarını; otonom ya da özerk yönetimin tanınması ve meşru kılan garantilerin verilmesi karşılığında “tampon bölge” ve “Suriyeli olmayan PYD savaşçılarının ülkeden çıkması”nın kabul edileceğini açıkladılar. ABD-İsrail teminatı sağlanarak Türkiye ile Barzani çizgisinde ‘komşuluk yapılabileceği’ beklentisi iki taraflı olarak seslendirilmektedir. Gelişmelerin bu yönde olup olmayacağı önümüzdeki dönemin güçler ilişkisiyle bağlı sorunudur.

Olgusal gelişmelerin işçi sınıfı ve tüm diğer emekçiler için açığa çıkardığı sonuçların en önemlisi, bütün kapitalist ülkeler için geçerli olmak üzere şovenist milliyetçi tuzaklara düşmeksizin savaş, kıyım ve saldırı politikalarına karşı mücadele birliğidir. 2024’ün önemli gelişmelerinden biri de sömürülen ve ezilenlerin ağır ekonomik-sosyal ve giderek yoğunlaşan politik baskılara karşı mücadele eğiliminin giderek güç kazanmasıdır. Ekonomik-sosyal koşullar tüm kapitalist ülkelerde halk kitlelerine daha ağır yükler getiriyor ve buna karşı protestolar çeşitli biçimlerde dışa vuruyor. Bazı ülkelerde bu daha belirgin olmakla birlikte henüz uluslararası bir yeniden yükselişe evrilmiş değil. Türkiye’de de son aylarda artan sayıdaki iş yerinde grev ve protesto eylemleri gerçekleşti.

2025’e bazı iş yerlerinde grev ve direnişlerle giriliyor. Saldırıların püskürtülmesi için bu kadarının yetmediği ve yetmeyeceği açık olmasına karşın işçilerin milyonlarcası henüz saldırıların ilk hedef sırasındakilerin kendileri olmamasına bakarak sınıf tutumuyla meydana çıkmış değildir. Ancak gelişmeler, Erdoğan yönetiminin saldırı politikalarında yoğunlaşacağını gösteriyor. Bölgesel ve uluslararası gelişmeler dolayısıyla birlik-beraberlik-uzlaşı üzerine söylemin yoğunlaştırılmış olması, tehdit ve tehlikeleri ortadan kaldırmıyor. Türkiye sefalet endeksine göre, Arjantin, Suriye, Lübnan ve Sudan’dan sonra dünyada 5. sırada yer alıyor. 3.2 milyon kişi işsizdir, atıl iş gücü oranı yüzde 26.5; DİSK-AR’a göre ağustos 2024’te geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 27.2, geniş tanımlı işsiz sayısı 11 milyon olmuştur. Dört kişilik ailenin 2024 Kasım ayı verilerine göre sadece gıda harcamaları için aylık minimum 20 bin 967’ye, diğer temel ihtiyaçlarla birlikte ise 72 bin 524 TL’ye ihtiyacı varken emek gücünü satarak yaşamaya çalışanların neredeyse tamamı yoksullukla boğuşuyor. Tüm maddi varlıklar rant aracına dönüştürülmüş; rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık, çocuk ve kadın istismarı ve cinayetleri sıradanlaşmıştır. İşsizlik, yoksulluk ve günlük yaşam güvencesizliğinin yol açtığı bunaltıcı toplumsal psikoloji yüzlerce cinayete yol açmakta, sokaklar korku mekanlarına dönüşmektedir. Siyasal baskı yoğunlaştırıldı. Sisteme ve yönetim politikalarına yönelik muhalefet zalimane yöntemlerle bastırılıyor. Erdoğan yönetimi gelişmelerin halk kitlelerini birleşik bir karşı çıkışa yöneltmesini önlemek için baskıyı yoğunlaştırırken bölgedeki gelişmeleri de teskin edici malzeme olarak kullanmaya çalışmaktadır.

Liberalleşme-demokratikleşme beklentisi olumlu karşılık bulmayacaktır. Ekonomik siyasal ve askeri koşullar aksini işaret ediyor.

Daha güçlü, daha yaygın-daha ileri örgütlenmelere dayalı kitlesel mücadele dışında ilerletici bir yol ve güç yoktur. Yaşam koşullarının iyileştirilmesi, Kürt sorununun çözümü de içinde olmak üzere demokratik siyasal özgürlüklerin elde edilmesi ancak güçlü kitlesel mücadele sonucu mümkün olacaktır. Farklı biçimleriyle sermaye politikası ve iş birlikçi sendikacılığın emekçiler üzerindeki etkisine karşı mücadelede kaydedilecek başarı bunu kolaylaştıracaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa