Suriye bıçak sırtında!
Ekran görüntüleri sosyal medyada paylaşılan videolardan alınmıştır.
HTŞ’nin Şam dahil Suriye’nin bir kısmının kontrolünü ele almasının üzerinden neredeyse 3 hafta geçti. Gerilim giderek yükseliyor.
Son olarak Halep’te Alevilerin kutsal saydığı bir türbeye yönelik saldırıyı ve türbenin 5 çalışanının öldürüldüğünü gösteren görüntüler sosyal medyada dolaşıma girdi. Ardından Lazkiye, Tartus, Humus gibi kentlerde Aleviler gösteriler yapmaya başladı. Bazı yerlerde göstericilere ateş açıldığı, yaralılar olduğuna dair iddialar da var. Lazkiye ve Humus’ta sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Daha sonra türbeye saldırının 30 Kasım’da yani HTŞ yönetimi ele almadan önce gerçekleştiği, saldırıdan sonra HTŞ’den bir grubun türbeye giderek özür dilediği ve faillerin cezalandırılacağı sözü verdiği ortaya çıktı.
25-26 Aralık’ı Katolik Hristiyanların Noel kutlamaları sebebiyle resmi tatil ilan HTŞ yine Hristiyanların çam ağacının yakılmasının ardından da olay yerine bir grup temsilci gönderdi ve özür dileyip faillerin cezalandırılacağı sözü verdi.
Başkent Şam’da yönetimde El Kaide kökenli bir kadro olduğunu gösteren herhangi bir iz yok. Kadınlar, Noel ve yılbaşı süslemeleri, restoranlar, içkili mekanlar, kiliseler; herkes ve her yer normal yaşamına devam ediyor. Ancak bütün bu adımlar gerilimin tırmanmasına engel olamıyor, olacak gibi de görünmüyor. Peki neden?
Çünkü;
-HTŞ yönetimi ele aldıktan sonra ilan ettiği geçici hükümette azınlıklara ve hatta ılımlı sayılabilecek Sünnilere bile yer vermedi. Daha sonra muhtemelen tepkiler sebebiyle kabineye bir kadın bakan daha eklendi ancak bu da yeni kabinenin kapsayıcı olacağına dair mesaj vermeye yetmedi. İnsanlar kadın bakan dahil hükümetin selefi eğilimli isimlerden oluştuğunu düşünüyor.
-Azınlıklara yönelik ılımlı mesajlar verse de hâlâ azınlıkların yeni anayasanın hazırlanmasına dahil edilip edilmeyecekleri, devlet kurumlarının kurulması aşamasında görevlendirilip görevlendirilmeyecekleri, statülerinin ne olacağı, ibadet ve kültürel haklar gibi alanlarda sınırlama yapılıp yapılmayacağı en önemlisi de can güvenliklerinin nasıl sağlanacağı konularında sorular cevapsız.
-Şam elbette başkent ve Şam’da yapılan her açıklama ve atılan her adım önemli ancak ülke Şam’dan da ibaret değil. Küçüklü büyüklü motosikletli grupların azınlıklara saldırdığına, tehdit ettiğine dair haberler ilk günden beri vardı ve giderek artıyor.
-Önceki dönemle hesaplaşma söyleminin içeriği ve çerçevesi hâlâ belirsiz ve bu söylem giderek azınlıkların 61 yıllık BAAS ve 45 yıllık Esad ailesi dönemiyle özdeşleştiği bir anlayışa dönüşüyor.
-HTŞ çam ağacının ya da türbenin yakılmasından sonra faillerin cezalandırılacağı sözü veriyor ancak insanlarda “Kimsenin cezalandırıldığını görmedik ama azınlıklardan her gün birileri kayboluyor” fikri giderek derinleşiyor.
-Alevilerin ve Hristiyanların yoğun oldukları yerlerde evlerinden alınan ve bir daha haber alınamayan insanların sayısının giderek arttığı söyleniyor.
-Ülkede bir devlet henüz kurulmadığı için adalet mekanizması, mahkemeler vs. de yok. Mahkemelerin hangi kanuna göre hareket edeceği bile belirsizken “Önceki yönetimle hesaplaşma” söyleminin hukuki bir zeminde gerçekleşmediği açık.
-Sosyal medyada çok sayıda, Aleviler başta olmak üzere azınlıklara yönelik inançları üzerinden aşağılama konuşmasının ve eyleminin görüntüsü var.
-Hâlâ bir polis ve ordu teşkilatı kurulmuş değil. Bu durum yağma ve soygun gibi hedeflerle hareket eden küçük silahlı grupları cesaretlendiriyor. HTŞ adına hareket ettiklerini söyleyen silahlı motosikletli grupların azınlıkların bulunduğu kasabaları, iş yerlerini, mahalleleri tehdit ettiklerine dair haberler giderek artıyor. Polis ve ordu teşkilatının kurulmasının gecikmesi güvenlik şartlarının iyice kaotikleşmesine yol açacak gibi görünüyor.
-HTŞ bu saldırıların bir kısmından ve gösterilerin alevlenmesinden “İran ve Esad dönemi kalıntıları sorumlu” diyor. Kısmen haklı olsa da artık devlet olma iddiasındaki bir kadronun din-mezhep savaşlarına evrilmesi riski olan bir gerilimi bu söylemlerle geçiştirmesi veya yatıştırması pek olası değil. Zaten Esad dönemi kalıntılarının kim ya da ne olduğu da açık değil. Aleviler dahil azınlıkların tamamı mı, önceki dönemin memurları mı, ordudaki subaylar mı, işkence dahil birçok suça ve yolsuzluğa bulaşmış üst düzey isimler mi? Kaldı ki burada suçun ve suçlunun kapsamı bile belli değil. HTŞ, Suriye’de zorunlu askerlik olması sebebiyle Suriye ordusunda askerlik yapanlara af çıkardı ancak Alevi, Sünni ve Hristiyan subayların durumu hâlâ belirsiz. Suriye’nin bir güvenlikçi anlayış devleti olduğu biliniyor. Önceki dönemlerde güvenlik birimlerinde çalışmış herkesin suçlu ilan edilmesi, infaz edilmesi yeni bir kanlı dönemin kapısını kolaylıkla açabilir gibi görünüyor.
-HTŞ azınlıklardan silahlarını teslim etmesini istedi ve eski askerlerin bir kısmı silahlarını teslim etti. Ancak Alevilere yönelik saldırıların artması nedeniyle konuştuğum Aleviler, “Bizi silahsızlandırıyorlar ama cihatçılar hâlâ silahlı ve saldırmaya hazır” diyorlar. Hristiyanlar, Dürziler ve Kürtler silah teslim etmeye şimdilik yanaşmıyor. Silahları teslim alınan insanlara yönelik saldırılar artarken HTŞ azınlıkların tamamını silahlarını bırakmaya nasıl ikna edecek?
-Suriye’de 2011 yılından beri savaş var ve herkes tırnağından dişine kadar silahlı. Lazkiye, Humus ve Tartus gibi yerlerde göstericilerin de silahlı olduğuna dair iddialar var ki, doğru olma ihtimali oldukça yüksek. Keza, HTŞ’ye yönelik pusu gibi eylemlerin yapıldığı olaylar da var.
-Daha önce orduda ya da güvenlik birimlerinde çalışmış on binlerce insanın tamamen işsiz kaldığı da unutulmamalı. Böylesi kaotik dönemlerde bu insanların çeteleşmesinin önüne geçmenin tek yolu can güvenliklerinin garanti altına alınması ve yeni gelir kaynaklarının sağlanması.
-HTŞ ile yıllarca birlikte hareket etmiş çok sayıda radikal El Kaideci ve yabancı cihatçıların varlığı da gerilimi harlayan bir başka faktör. HTŞ bu kesimi Şam’a sokmadı ya da en azından sokaklarda görünür olmasına engel oldu ancak kırsal bölgelerde radikal grupların ya da yabancı cihatçıların rahatça hareket edebilecekleri şartlar hakim. Mezhepçi ideoloji ile hareket eden bu kesimin tamamen kontrol altına alınabilmesi çok kolay olmayacak gibi görünüyor.
-Yine güvenliğin sağlanamadığı kaotik şartlarda kişisel intikamların, husumetlerin, bir başkanının evine/malına vs. çökmek için saldırılar gerçekleşmesi oldukça yaygın.
Bu nedenlerle yani Suriye’de HTŞ’nin henüz azınlıklara dair politikasının netleşmemesi, sahadaki radikal ve başıboş grupların varlıklarını sürdürmesi, hesaplaşma söyleminin netleşmemiş olması, herkesin silahlı olması gibi sebeplerle durumun provokasyona çok ama çok açık olduğunu bir kez daha vurgulamak gerekiyor.
Peki provokasyonu kim ya da kimler yapabilir? Her an, herkes yapabilir.
-İran Suriye’de Esad yönetiminin devrilmesi ile birlikte Direniş Hattı’nın en önemli lojistik ağını kaybetti.
-İran’ın Suriye içindeki etkisi kırılsa da birlikte hareket ettiği silahlı-silahsız gruplar hâlâ Suriye içinde ve onlar da varlıklarını sürdürme ve hatta can korkusu yaşıyor.
-Esad döneminde işkence, yolsuzluk, uyuşturucu gibi birçok suça bulaşmış birçok insan var. Mezheplerden bağımsız olarak çıkar amaçlı çeteleşen bu yapıların can, para ve güç kaybı korkuları ile her şeyi yapmaları mümkün.
-HTŞ’nin ılımlı mesajları ve eylemleri El Kaide tedrisatına sadık kalanlarda infial yaratmakla sınırlı değil. Yabancı cihatçılar dahil bu kesimin bekası da belirsiz. HTŞ yönetim kadrosuna baskı yapmak ya da mesaj vermek için bu grupların HTŞ’nin şimdilik yumuşak karnı gibi görünen azınlıkları hedef almaları riski göz ardı edilemeyecek kadar yüksek.
Suriye bir kez daha alttan alta kaynamaya başlayan kazan gibi. Birçok ülkenin ve tarafın bir kez daha konumunu güçlendirmeye çalıştığı Suriye’de şu aşamada azınlıklara yönelik bir saldırıdan en çok tedirgin olanlar muhtemelen HTŞ yönetim kadrosu. Gerçekten değişip değişmeyeceklerine dair cihatçı ideolojiye uzak Sünnileri bile henüz tam olarak ikna edemeyen HTŞ’nin ülke içinde ve dışında meşruiyet kazanması gerekiyor. Ekonominin yoluna girmesi, yaptırımların kaldırılması, yeniden inşanın başlaması dahil birçok hayati adım da meşruiyete bağlı gibi görünüyor.
Evet, Suriye’de azınlıklar dahil herkes çok yorgun. HTŞ’nin neredeyse kurşun atmadan Şam’a kadar ilerlemesinin sebebi de 2017 yılından beri ne orduda ne de ülke içinde reform yapmayan, savaş dönemi zenginlerini ya da yolsuzlukları artık arşa çıkmış isimleri bile yargılamak için adım atmayan Esad yönetimiydi. Suriye ordusu HTŞ İdlip’ten yola çıktığında savaşmayı bıraktı. Savaşsaydı nihai zafer kazanması çok zordu çünkü çok yıpranmıştı, zayıflamıştı ancak HTŞ ile savaş da uzadıkça uzardı.
Bu gerçek göz önüne alındığında Suriye’de kimsenin zafer kazanmadığını ve aslında herkesin kaybeden olduğunu unutmadan gelişmeleri izlemek gerekiyor.
HTŞ’nin azınlıkları ve kendi ideolojisine uzak duranları da kapsayan bir söylem, eylem ve devletin inşası sürecini gerçekleştirmemesi halinde Suriye’de cehennemin kapılarının bir kez daha açılması kaçınılmaz olabilir.
- Şam'da neler oluyor? 20 Aralık 2024 05:35
- Her şeye rağmen ateşkes sağlandı! 28 Kasım 2024 06:30
- Trump başkan ama gözler Putin'de 21 Kasım 2024 05:00
- Enkaz altında Ali'nin yarım bacağı! 15 Kasım 2024 04:44
- Trump'ı değil Lazzarini'yi dinleyin! 08 Kasım 2024 12:17
- Lübnan Şiileri ve Türkiye’nin Kürt açılımı! 24 Ekim 2024 04:42
- 7 Ekim ve bölgenin yeniden dizaynı! 17 Ekim 2024 05:45
- Lübnan için kıyamet vakti! 10 Ekim 2024 04:59
- Bölge kaynıyor: Savaş içinde savaş! 03 Ekim 2024 04:55
- Lübnan savaşın eşiğinde! 26 Eylül 2024 04:27
- Barış ümitleri de patladı 19 Eylül 2024 04:39
- Her şey Gazze'ye bağlı! 12 Eylül 2024 05:56