29 Aralık 2024 06:15

2024 ve ABD’nin parçalı, partisiz emek hareketi

Amazon işçi

AA/Selçuk Acar

Paylaş

ABD’de bildiğimiz anlamda örgütlü ve bağımsız politik bir güç olarak ortaya çıkabilen bir emek hareketi yok, tarihsel olarak da neredeyse hiç olmadı. Dolayısıyla 1 Mayıs’ın, 8 Mart’ın yaratıldığı ve tarihteki ilk işçi partisi girişiminin[1] gerçekleştiği ama bir işçi/emek partisinin bir türlü olamadığı ABD’de emek hareketi denince kastedilen genelde bölük pörçük, göçmenlerin olmadığı, siyahların yeni yeni içinde olduğu ve sürekli Demokrat Parti içinde eriyen sendikal hareketler. 2024’ün son pazar yazısında soykırım, seçim ve son olarak Suriye’nin yok edilmesi, iç savaşa sürüklenmesi gündemiyle geçen yıla bir de bu bölük pörçük emek hareketi açısından bakmaya çalışacağım. Sondan başlayayım.

ABD ve Kanada’da örgütlü ve yaklaşık 1.4 milyon üyesiyle ABD’nin en büyük sendikalarından Uluslararası Taşımacılar Birliği seçimlerde iki partiyi de desteklememe kararı almıştı. Son 25 yıl arka arkaya tüm Demokrat Parti adaylarını destekleyen sendikanın başkanının geçtiğimiz hafta açıkladıklarına bakılırsa Demokrat Partinin işçi oylarını çantada keklik olarak görmesine artık tahammül edememişler. Seçimler öncesi son kongreye talep etmesine rağmen davet edilmeyen sendika başkanı, Kamala Harris’i zor bela sendika üyeleri ile geleneksel soru cevap toplantısına ikna etmiş. Harris ise 16 soru olarak planlanan etkinliği üçüncü sorudan sonra “Sizle ya da sizsiz her türlü kazanacağım” deyip terk etmiş.

Son günlerde Uluslararası Taşımacılar Birliği yine gündemde. Sendika molasız, güvencesiz, düşük ücretli çalışma koşullarına karşı, Amazon için en yoğun dönem olan Noel zamanı önemli bazı dağıtım ve sipariş tesislerinde greve gitti. Bu merkezlerdeki grevlere karşı ise polis iş bırakan işçileri gözaltına alırken grev kırıcılarının özel korumalığını yaptı. Grev alanı bir kez daha polisin kimin polisi olduğunu, neyi koruduğunu açıkça göstermiş oldu.

Binlerce Amazon işçisi dışında 2024’te örneğin yaklaşık 50 bin liman işçisi, 33 bin Boeing işçisi, 11 bin Sturbucks işçisi grevlere çıktı. Amerikan Havayollarında grev kararı bile sendikanın taleplerinin kabul edilmesine yetti. Virginia’da yaklaşık 28 bin okul çalışanı, Michigan’da 10 bin hemşire, Tennessee’de 5 bin otomotiv çalışanı, ülke genelinde 20 bin araştırma görevlisi sendikalaştı. Bunlar bazı örnekler. 2023 yılında neredeyse 1 milyon sendikalı işçi rekor sayıdaki grev ve direnişler sonunda çift haneli oranlarda hatırı sayılır ücret zammı kazanmıştı. Siyah işçilerin sendikal mücadeleye giderek artan oranda katılmalarının etkisiyle yine 2023 yılında özel sektörde sendikalaşma oranında önceki yılların aksine hatırı sayılır bir artış gerçekleşti. 2023 yılı toplam 466 grev ile ABD tarihinin 1952’deki 470 grev sonrası en çok grev yaşanan yılıydı ve bu grev ve direnişler 2024’e de sarktı.

İSRAİL POLİTİKALARINA KARŞI ÇIKAN İŞÇİLER

Gazze’deki soykırıma karşı ülke geneline yayılan protestolarda aslında sendikalar öncü bir rol üstlendi. Henüz daha öğrenci eylemleri başlamadan işçiler İsrail’e silah taşıyan gemileri limanlarda alıkoyuyordu. Kimisi İsrail ile ilişkili şirketlerden yatırımlarını çekti, çoğu da Biden yönetimine karşı bildirilere imza attı. Tüm bu eylem ve talepler acil iş yeri taleplerini aşan politik eylem ve talepler. Ancak bu eylemleri birbirine bağlayabilecek, sokakla ve kampüslerle daha çok bağ kurabilecek oluşumların, en başta da bir sınıf partisinin yokluğu sonucu aynı sendikalar seçim dönemi yaklaşınca Biden ve Harris’e koşulsuz destek açıkladı, bu talepler de erimiş oldu. Hatta 2023’ün en büyük grevlerini örgütleyen, Biden’ın İsrail politikalarına ve eylemlere polis müdahalelerine karşı bildiriler yayımlayan ve “radikal” olarak tanımlanan Otomotiv İşçileri Sendikası başkanı gitti Demokrat Parti kongresinde hiçbir talep dile getirmeden, Trump dışında da pek bir şey konuşmadan, Harris’e koşulsuz destek açıklayıp kürsüden indi.

Bu tarihsel durumun buraya detaylandırarak almaya sığmayacak çeşitli nedenleri var. Ama birbiriyle iç içe bağlantılı kabaca bir liste yapacak olursak bunlar ABD’nin yerleşimci-sömürgeci başlangıcı üzerinde inşa edilmiş soykırım ve kölecilik geçmişi; bu başlangıcın şekil verdiği ekonomik ve politik kompozisyon; sürekli ucuz, güvencesiz iş gücü göçü[2]; tüm bu süreçlerin biriktirdiği işçi ve emekçiler içerisindeki parçalanmışlık ve ayrımcılık; emperyalist yağmanın yakıt verdiği bir aşırı tüketim ve “orta sınıf” kültürü; en ufak örgütlü tehdidin hemen ve şiddetle bastırılmasının getirdiği yenilgiler. Böyle bir ortamda ABD’deki emek hareketinin yapabileceği en iyi iş dünyadaki antiemperyalist hareketlere içeride destek verip baskı oluşturabilmek. Buradaki irili ufaklı tüm sol, sosyalist parti ve oluşumların da işe yarayabileceği yer bu yönde çalışmak olur.

[1] 1828 yılında Philedelphia’da kurulan Amerikan İşçi Partisini Karl Marx tarihteki ilk işçi partisi olarak tanımlamıştı.

[2] 1850’lerde büyük bir göç dalgasıyla Avrupa’dan Amerika’ya gelen ve ucuz işgücü sağlayan işçiler daha önce gelip yerleşmiş işçiler tarafından büyük düşmanlıkla karşılanmıştı. Bu göç dalgasından yaklaşık 175 yıl sonra Meksika sinirini geçer geçmez FOX TV’ye röportaj veren bir Türk “Amerikalılar haklı. Kim geliyor bu ülkeye kimse bilmiyor. Katiler, sosyopatlar… hiçbir güvenlik kontrolü yok, hiçbir sabıka kaydı sorgulaması yok” diye kendisinden sonra kacak işçi olarak geleceklerin gelmemesi gerektiğini savunuyordu. Sürekli kaşınan bu tip kültürel bölünmüşlükler ve iç düşmanlıklar neden sınıf partisi yok sorusunun cevaplarından biri.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa