31 Aralık 2024 06:15

2024 biterken…

Gazeteciler

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Senenin son günü. Her yıl sorunların artarak devam ettiği medya hakkında bugün ancak 2024 değerlendirmesi ve 2025 yılına dair beklentiler okunur diye düşündüm. Umutsuz olmak için değil, gerçekçi bir tahlil ve mücadele için.

Geçen seneyi hâkim ve savcılar hakkında haber yapan gazetecilere yönelik tutuklamaları tartışarak kapatmıştık. Gazeteciler yazmaya, baskılar artmaya devam etti. Furkan Karabay aynı sebepten bir kez daha cezaevine girdi, Tolga Şardan’ın davası sürüyor. 2024’ün son ayında Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in Suriye’de öldürülmesini protesto ettikleri ve soruşturma talep ettikleri için altı gazeteci tutuklandı. 2022’de yürürlüğe giren dezenformasyon yasası, tehlikelerini defalarca anlattığımız üzere sansür yasasına dönüştü. Soruşturma isteyen gazetecilik örgütlerine, hatta İstanbul Barosu’na bile “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu atfedildi. Oysa ne demişlerdi, “özel kast, gerçeğe aykırı bilgi, suçun kamu barışını bozmaya elverişli olması, alenen yaymak”, bu dört şart oluşmadan eleştirel düşünce, haber yapmak suç sayılamaz. Yıl boyu gözaltılar, tutuklamalarda bazen bir şart bile aranmadı. İktidarın, yargının ve çevresinin hoşuna gitmeyen her haber dezenformasyon kılıfına sokuldu.

Mart ayında seçime giderken, AKP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı Murat Kurum’un eşi Şengül Kurum’un, AKP Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı Turgut Altınok’un kızı Aybüke Altınok’un, AKP Aydın Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Savaş’ın eşi Nilay Savaş’ın RTÜK’te görev yaptıkları ancak seçim çalışmalarına da AKP saflarında katıldıkları ortaya çıktı. RTÜK yalnızca Kasım ayının sonunda Sözcü TV’deki Arena, Halk TV'deki Rota, TELE 1'deki Sabah Pusulası ile Flash Haber'in Ana Haber Bülteni ve Başkent'te Gündem programlarına “tarafsız” olmadıkları gerekçesiyle ceza verdi. RTÜK 1 Ocak- 31 Aralık 2024 tarihleri arasında AKP'ye yakın kanallara 18 milyon 450 bin lira, iktidarı eleştiren kanallara ise 63 milyon 50 bin lira ceza uyguladı. İktidar kanallarına "Tarafsızlık-doğruluk" kriteri uğramadı.

Bahar ve yaz ayları dışarıda İsrail’in Gazze’ye uyguladığı soykırımı izleyerek, içeride ise Narin cinayetini çözmeye çalışarak geçti. Suriye’de Şam düşüp Esad gidince Gazze unutuldu. Batı medyası zaten Gazze’de çok kötü bir sınav vermişti, şimdi Suriye’de de benzerini yapıyor. 2024 “tarafsızlık” ilkesinin anglosakson gazetecilikte bile geçerli olmadığını tüm dünyaya gösterdi. Hamas’ı “terörist” diye yaftalayıp ve soykırımla ilgili her eleştiriye “Hamas’ı kınıyor musunuz” diye başlayan gazeteciler HTŞ’nin terör örgütü listelerinden çıkarılmasını dahi beklemeden Colani’nin gömlek değiştirip demokrat olduğunu iddia etme yarışına girdiler. Türkiye’de ise Esad’ın gidişi bir zafer olarak haberleştirilirken, gazeteciler kimlik bile göstermeden sınırdan geçtiler, oraya kimlerin izni ve uhdesinde gittiklerini açıklamadılar. Kamuoyu, nerelerde haber yapmalarına izin verildiğini dahi bilmedi. Nevşin Mengü’nün Salih Müslim’le video-söyleşi yapması (yayından kaldırdığı halde) suç sayıldı. Böylece gazeteciler kimlik bile göstermeden sınır aştıklarına sevinirken esas sınırın içeride olduğunu gördü. Mengü’ye yurt dışına çıkış yasağı kondu. Zamanında Öcalan’la dahi röportaj yapılabilen bir medya ortamından bugünlere nasıl geldiğimiz sorgulanmadı. Bugün Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’in Öcalan’la görüşmesi hala her kanalda “İmralı’nın mesajları” altyazısıyla veriliyor. Konuşan İmralı adasıymış gibi. Bu tuhaflığı yıllardır kimse yadırgamıyor, Öcalan yazmaya cesaret edemiyor.

Yılın son aylarında şikâyet ettiğimiz haberciliği dahi boğabilecek bir yasa teklifini “etki ajanlığı” yasasını tartıştık. Devletin “iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda” işlenecek “suç”un nasıl belirleneceğini teklifin savunucuları dahi açıklayamadı, teklif geri çekildi. Ancak başka düzenlemeler altında fiilen uygulanmaya başlandı. Mengü’ye atfedilen aslında bu türden bir suç. Tahminin o ki bu yıl teklifi geçirmek için yeniden hamle yapılacak.

2024 esasen ekonomiyi konuştuğumuz bir yıl oldu, hepimiz gibi medya da yoksullaştı. İnternet medyası Google, Youtube, Meta gibi platformlara daha bağımlı hale geldi. Algoritmalar değişince Basın İlan Kurumu’nun dağıttığı ilanlar bile riske girdi. Haberin “telifi” tartışmaları başladı. Uluslararası medya da aynı kıskaçta. Nieman Lab.’e 2025 beklentilerini yazan Kopenhag Üniversitesi’nden Rasmus Kleis Nielsen, çoğu yayıncının lisans ücretleri yoluyla teknoloji şirketlerinden anlamlı bir gelir elde edemeyeceğini, bu yolla gelirlerini en fazla yüzde bir-iki artırabilenlerin ise sadece büyük yayıncılar olacağını söylüyor.

Medyadaki bu finansal sorun dünyada ve Türkiye’de giderek daha fazla sahiplik yapısında belirsizliklere sebep oluyor. Çeşitli yollardan büyük gelir elde edenler, siyasi beklentisi olan zenginler spor kulüplerinin yanı sıra medyaya yatırım yapıyor. Sorunumuz artık yalnızca iktidarla iyi geçinen sermayedarlar değil, kim olduklarını ve çıkarlarının ne olduğunu bilmediğimiz sermayedarların medyayı kullanması. Gazetecilik örgütleri ve toplum şeffaflık için ısrar etmezse habercilik yeni ve çok daha kritik bir krize girecek.

Nielsen’in haberciliğe dair “Yapay zeka lisans anlaşmalarının Godot'sunu bekleyip durmazlarsa, önemli olana odaklanabilirler. Teknoloji şirketlerinin eğitim modelleri için değil, kişisel deneyimlerinin ötesinde dünyayı anlamlandırmak isteyen halk için değer yaratmak gerek” önerisiyle yeni yıla girelim.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa