Asgari ücret

Asgari ücret olarak bilinen ücretlendirmenin gerçek tanımını bilmeden yapılan her türlü değerlendirme yanlıştır. Asgari ücretlendirme ilk iş deneyimi, staj ya da iş öğrenme dönemlerinde kısa süreli belirlenen (birkaç ay için) ücretlendirmedir.

Daha anlaşılır olması açısından asgari ücretlendirme uygulaması geçici çalışanlar için cep harçlığıdır. Örneğin ilk işe başlamış ve işi öğrenme sürecinde olan kişi için birkaç aylık sürede çalıştıran tarafından cep harçlığı olarak verilen paradır. Bu ne işe yarar? Kimseye bakmakla yükümlü olmayan kişinin, işi öğrenme ve profesyonel olarak başlayacağı süreye kadar ailesine yük olmayarak gündelik yaşamını yürütmesine yarar. Sosyal yaşamı, kişisel gelişimini ve ihtiyaçlarını karşılayabileceği bir harçlıktır. Bu tanımlama ile bile asgari ücret olarak belirlenen cep harçlığı miktarı 2025 yılı için idare edecek düzeydedir diyemeyiz.

Hükümet, iktidarda oldukları süre boyunca işçi haklarına darbe indiren yasal hükümler çıkarmıştır. İşçi ile işveren arasında çıkan ücretlendirme ve çalışma koşulları pazarlığında hiçbir hakkı olmamasına rağmen, grev ve eylemleri yasaklayıcı pozisyonda durmuş, grev ve direnişleri şiddetle bastırmıştır. 1980 öncesi grev kırma işlerini ülkücü-faşist cephe aracılığıyla yapan işverenler bugün bunu iktidar eliyle yapmaktadırlar.

Dünyada ekonomiler nüfus oranından daha fazla büyümüştür. Öyle ki; bazı ürünler nüfus iki katına çıkmasına rağmen on katlarca artmıştır. Bu son yüzyılda yüksek ivme ile (Artış hızı zamanla yükselerek) hem yıkıcı olmuş hem eşitsizliği daha da artırmıştır. Büyümeyi ürün ve hizmet karşılığı olarak ekonomik değerlendirme ile ele alıp buna kalkınma diyemeyiz. Kalkınma bütünü içeren bir durumdur. Toplumsal gönence erişmeyi içerir.  Bilimsel çalışmaların yarattığı sonuçlar ve teknolojiye uygulanmasında insan yaşamına getireceği gönenci de ele almalıyız. Bunun içerisinde sosyal ve kültürel her türlü etkinlik, bilgi birikimi sorgulanmalıdır.

Toplumun gereksinimleri yerine ticari yapıların, yani kapitalizmin birimlerinin kârlılığı temel olarak hedeflenmektedir. Bunun içinde emeği karşılığı yaşamda olanlar, sürekli bağımlı halde olmaları için yaşamsal sorunlarıyla boğuşacak duruma sokulurlar. Bu savaş, çatışma, baskı şiddet ve bunlara bağlı olarak da kültürel sömürü ile de rıza oluşturulmaya çalışılır. Bu duruma karşı mücadele etmek için örgütlenme ve mücadele alanlarını açmak yerine daha çok sivil yapılanmalar ile yardım organizasyonları gündeme sokulur. Bu organizasyonlarla birlikte yoksulluk, açlık gibi her türlü yoksunluk kontrol altına tutulabilir.

Yoksullaşan toplumlar çeşitli yardımlar ile kontrol edilirken, var olan iktidarın güçlenmesini ve egemenlerin projelerine desteklerini sürdürürler. Bugün gelinen noktada kendisini muhalif sayan belediyeler dahil, siyasal iktidar gizli ya da açıktan yoksulluğu kontrol altında tutarak, yardım organizasyonlarıyla projelerine destek rızalarını oluşturuyorlar. Bu projeler ile aynı zamanda “Size iş vereceğiz, büyük kazanç gelecek, kalkınacağız vs. ” gibi söylemlerle geleceğe yönelik umutlar biriktirilir.

Bu sırada emekçi sınıflar arası çatışma ön plana sürülür. Ancak geldiğimiz noktada işçinin örgütlenerek güçleneceği sendikal yapılar hem yasal olarak budanmış hem de işleyiş açısından tabandan kopmuş, mücadele aracı olmaktan daha çok var olan işleyişi yürütmek üzere organizasyonlara dönüşmüş durumdalar.

Sürekli ilerleyen bilim ve teknoloji toplumsal gönenci artırmak yerine, eşitsizliği daha da artırmakta, toplumu kontrol altında tutmak ve yıkımın organizasyonu için kullanılmaktadır. Sermaye teknolojiyi insan emeğinden daha düşük maliyette olduğunda devreye sokmaktadır. Bundandır ki; emekçi sınıfların örgütlenmesi yardım değil, dayanışma temelli olmalıdır.

Şimdi yeniden çalışanların ücretlendirilmesine gelirsek, siyasal iktidar çeşitli anlatımlar ile emekçiler arasındaki çatışmayı artıracak, örgütlenmeye karşı şiddet uygulayacak her türlü yöntemi devreye sokacaktır elbet. Üretimden gelen en önemli güç grev hakkıdır. Yani ücret yoksa üretim de yok demektir. İşte buna karşı ilk döneminden bu yana yoksulluğu yöneten ve onun üzerinden projelerine rıza alan iktidar elbet çalışanların haklarını vermeyecektir. Grev ya da toplu sözleşme örgütlenmesine saldıracaktır. Ancak büyümeyi sağlayan işçi, patrona ne kazandırmaktadır?

Temel metal endüstrisinde çalışan bir işçinin, aldığı ücretin 10 ile 50 katını patrona kazandırdığı üretim süreçleri var. Ancak buna rağmen toplumsal gönencin ve yoksulluğun azaltılmasına katkı koyacak ücretler ödenmiyor. Bir tek yol kalıyor. Çalışanlar, işsizler, ürünleri üzerinden sömürülen hatta ürünlerine el konan köylüler, topraklarından sürülenler, kentten atılanlar ve geçmişin emekçisi emekliler artık fon, kent lokantası, yardım vs. değil, birlikteliğin gücüyle birlikte direnişi örgütlemeli ve haklarını alana kadar ortak eylemlilikleri gündem yapmalıdır.

Asgari ücret cep harçlığı olarak dayatılan miktar değildir. Yaşamı birlikte örgütlediğimizde alacağımız ücrettir. İşte miktar o zaman ortaya çıkacaktır.

2025 yılının ilk gününü bir arada yaşamı, ortak mücadeleyi hedefleyen bilincin oluşacağı yılların başlangıcı olarak görelim mi? Dirençle, hareketle, isyanla…

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et