Suriye’deki gelişmeler ve kapısı aralanan yeni ‘süreç’
Fotoğraf: MA
DEM Parti heyetinin İmralı’da PKK Lideri Öcalan ile yaptığı görüşmeyle eş zamanlı olarak Suriye sahasında da önemli gelişmeler yaşandı. Geçtiğimiz yılın son gününde Pentagon’dan (ABD Savunma Bakanlığı) Suriye’nin kuzeyinde Türkiye destekli SMO (Suriye Milli Ordusu) ile Kürt güçlerinin ana omurgasını oluşturduğu SDG (Suriye Demokratik Güçleri) arasındaki ateşkesin devam ettiği açıklaması geldi. Diğer taraftan yeni Suriye’nin başına geçen HTŞ (Heyet Tahrir eş Şam) Lideri Colani ile SDG arasında hafta başında Şam’da bir görüşme gerçekleştirildi. Bu gelişmeleri iktidar blokunun başlattığı adı konulmamış sürecin sözcülüğünü yapan MHP Lideri Bahçeli’nin, Öcalan’dan gelen “Çözüm için sorumluluk almaya hazır olduğu” mesajını ‘olumlu’ karşılaması takip etti. İlk bakışta bu gelişmeler arasında doğrudan bir ilişki yokmuş gibi görünebilir. Ancak biraz daha yakından bakıldığında Bahçeli’nin başlattığı yeni sürecin gidişatının önemli oranda Suriye’deki gelişmeler tarafından belirleneceği görülüyor.
Suriye’de Esad rejiminin devrilmesinin hemen öncesinde HTŞ ve SMO’nun Halep’i ele geçirmesinin ardından HTŞ, Hama-Humus-Şam hattına yönelmiş ve SMO ise Türkiye’nin öncelikleri doğrultusunda Kürtlerin elinde bulunan Tel Rıfat’ı işgal etmişti. Ancak SMO’nun Menbiç’e yönelmesiyle birlikte devreye ABD girmiş; SDG Komutanı Mazlum Abdi, ABD’nin ara buluculuğunda ‘ateşkes’in sağlandığını ve silahlı güçlerini Menbiç’ten çekeceklerini açıklamıştı. Bu açıklama SMO ve Türkiye’deki iktidarı Menbiç’ten sonra stratejik önemdeki Kobanê’nin de işgal edilebileceği konusunda cesaretlenmiş ve hatta Türkiye’de iktidar yanlısı medya organlarında Kobanê’nin de ele geçirildiği haberleri yapılmaya başlanmıştı. Oysa sahadaki gerçek farklıydı; haftalardır devam eden çatışmalara rağmen SMO, SDG’nin Karakozak Köprüsü ve Fırat Nehri üzerindeki Tişrin Barajında kurduğu savunma hattını geçemedi. SDG, SMO’nun saldırılarını durdurabilecek güç ve kapasiteye sahip olduğunu gösterdi.
Peki, bölgede zaman zaman yoğunlaşan çatışmalara rağmen ABD cephesinden yapılan “ateşkesin devam ettiği” açıklaması ne anlama geliyor? Açıktır ki bu açıklama, sürecin ABD’nin kontrolünde olduğu ve kontrolden çıkması halinde ABD’nin devreye girebileceği mesajı olarak anlam kazanıyor. Aynı şekilde birkaç gün önce Fransa’dan yapılan “Pazar günü Suriye topraklarında IŞİD’e karşı hava saldırısı gerçekleştirildiği” açıklamasıyla da sahada ABD ve Fransa’nın SDG ile iş birliğinin devam ettiği/edeceği mesajı veriliyordu.
Fransa aynı zamanda Suriye’de Barzani çizgisindeki partilerin oluşturduğu ENKS (Suriye Kürt Ulusal Konseyi) ile SDG’nin ana omurgasını oluşturan PYD’nin başını çektiği PYNK (Kürt Ulusal Birliği Partileri) arasında yürütülen ‘birlik’ görüşmelerinin de ara buluculuğunu yapıyor.
ABD emperyalizmi, dünyanın en önemli enerji kaynaklarının ve ticaret yollarının bulunduğu bölgedeki (Ortadoğu) pozisyonunu koruyabilmek ve bölgeyi kendi çıkarları temelinde yeniden dizayn edebilmek için 2014’te “IŞİD ile mücadele stratejisi” adı altında bir plan açıklamış ve bu plan kapsamında Suriye ve Irak’ta IŞİD’e karşı mücadelede öne çıkan Kürtlerle iş birliği yapmaya başlamıştı. ABD emperyalizminin bölgesel çıkarları doğrultusunda Suriye’de Kürtlerle (SDG) iş birliği yapması karşısında Kürtlerin varlığını ve gücünü kendisi için bir tehdit olarak gören Türkiye’deki Erdoğan iktidarı, 2016’dan itibaren sahada Rusya ve İran ile ‘Astana formatı’ çerçevesinde iş birliği yapmaya yönelmişti.
Bugün Esad rejiminin devrilmesi, en büyük destekçileri Rusya ve İran’ın bölgesel gücüne darbe vurdu ve Astana sürecini sona erdirdi. Uzunca bir süredir iş birliği yapıp desteklediği HTŞ’nin Suriye’de iktidarı ele geçirmesinin Erdoğan iktidarına bazı avantajlar sağladığı açık. Ancak Astana sürecinin çökmesiyle birlikte Türkiye, Kürtlere karşı operasyonlar yapmak ve ABD’yi dengelemek için kullandığı önemli bir kozunu da kaybetti. Türkiye’nin ekonomik sorunları ve bu alanda Batılı emperyalistlere bağımlılığı düşünüldüğünde yeni dönemde Erdoğan iktidarının hareket alanını önemli oranda ABD emperyalizminin çizeceği sınırlar ve vereceği görevler belirleyecek ki bu konuda gözler şimdiden 20 Ocak’ta ABD’de başkanlık görevini devralacak olan Trump’a çevrilmiş durumda.
Bu arada HTŞ de iktidarı ele geçirdiği günden bu yana ABD emperyalizmini ve Suriye’nin topraklarını işgal edip askeri altyapı ve tesislerini yok etmesine rağmen İsrail’i rahatsız edecek adımlardan kaçınıyor.
Tam bu noktada daha önce MİT Başkanı Kalın ve Dışişleri Bakanı Fidan’la yaptığı görüşmelerden sonra Kürtlere karşı “tavizsiz” bir tutum takınan HTŞ Lideri Colani’nin hafta başında SDG ile yaptığı görüşmeye dikkat çekmek gerekiyor. Fidan, SDG’nin üç aşamalı bir plan kapsamında silahlarını teslim edip kendini dağıtması gerektiğini aksi halde askeri seçeneğin kaçınılmaz olacağını söylüyordu. SDG ise Savunma Bakanlığı çatısı altına girmeleri konusunda Suriye’deki yeni yönetimin kendileriyle doğrudan görüşmesi gerektiğini ve bu temelde Suriye ordusuna katılma koşullarının konuşulabileceğini vurguluyor.
ABD emperyalizminin bölgenin yeniden dizayn edilmesi politikası doğrultusunda Kürtlerle yapılan iş birliğini kullanışlı bulduğu ve bu nedenle bu iş birliğini sürdürmeyi amaçladığı biliniyor. ABD emperyalizmi bu amaç doğrultusunda HTŞ hükümeti ile SDG arasında bir uzlaşmaya varılmasını da istiyor. İşte HTŞ Lideri Colani ile SDG arasında yapılan görüşme, ABD’nin bu yönlü müdahalesiyle gerçekleşmiş bir görüşme olarak karşımıza çıkıyor. Colani ve SDG arasında yapılan ve “olumlu” bir havada gerçekleştirildiği belirtilen görüşme, önümüzdeki dönemde SDG’nin Suriye ordusuna katılım koşulları ve Rojava’nın statüsüyle ilgili pazarlıkların devam edeceğini gösteriyor.
Türkiye ve SMO’ya sahada ‘dur’ diyen ABD, Suriye’nin geleceğinin belirleneceği pazarlık masasının da kendi politik çıkarları temelinde kurulmasını sağlamaya çalışıyor.
ABD emperyalizminin bölgeyi yeniden dizayn etme politikasında İsrail’in ‘vurucu güç’ olarak öne çıkması ve bu politikanın Kürtlerle (SDG) iş birliğinin devamını esas alması, Türkiye’deki iktidarı bölgedeki pozisyon ve emelleri konusunda ciddi biçimde kaygılandırıyor. Bu durum, Bahçeli ve ülkedeki iktidar blokunun neden ısrarla SDG üzerinde etkili bir aktör olan Öcalan’ın devreye girmesini istediğini açıklıyor.
Elbette Öcalan da kendisine neden ihtiyaç duyulduğunu ve bölgede oynayabileceği rolü çok iyi biliyor ve bu nedenle DEM Parti heyetiyle (Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder) yaptığı görüşmeden iktidara Gazze ve Suriye’de yaşananlar üzerinden mesaj gönderiyor. Kürt sorununun dış müdahaleler üzerinden kangrenleşmemesi için bir çözüm iradesinin ortaya çıkmasını istiyor ve bu konuda sorumluluk almaya hazır olduğunu söylüyor.
Sonuç olarak, karşımızdaki tablo adı konulmamış yeni sürecin ve Öcalan’ın bundan sonra ne kadar devreye girip girmeyeceğinin önemli oranda Suriye’deki gelişmeler tarafından belirleneceğine işaret ediyor. Elbette ülkedeki iktidarın soruna bölgesel riskler penceresinden bakıp bir ‘ön alma’ mantığıyla yaklaşması, Kürt sorununun eşit haklara dayalı demokratik-barışçıl çözümünün ülke ve bölge halkları için taşıdığı aciliyet ve önemi ortadan kaldırmıyor.
- Öcalan'ın mesajı ve yeni sürecin işaretleri 30 Aralık 2024 12:47
- HTŞ yönetimi ve Suriye'nin etnik-dinsel fay hattı 27 Aralık 2024 06:20
- Suriye ve yeni Osmanlıcılık 24 Aralık 2024 05:00
- Düğüm yine Kobanê'de çözülecek! 20 Aralık 2024 05:30
- Yeni Suriye kurtlar sofrasında! 17 Aralık 2024 05:00
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30
- Adı konulmamış ‘süreç’te Rojava çıkmazı! 06 Aralık 2024 06:45
- Cihatçı saldırının yol işaretleri ve Halep'te kesişen yollar 03 Aralık 2024 06:55
- HTŞ’nin Halep saldırısının arkasındaki güçler ve hesaplar 30 Kasım 2024 06:50
- Bahçeli neden ısrarla Öcalan’ı işaret ediyor? 29 Kasım 2024 06:20
- Selefi Ebu Hanzala in, demokrasi ve laiklik out! 26 Kasım 2024 06:45