05 Ocak 2025 04:18

Boğaziçi direnişi sürüyor

Boğaziçi direnişi

Fotoğraf: Aslı Tarkan Kalaycıoğlu

Paylaş

Boğaziçi Üniversitesi büyük bir saldırı altında ama direniyor. Bu saldırı, Türkiye çapında gerçekleştirilen üniversitelerin içini boşaltma ve sahte üniversiteler yaratma sürecinin bir parçası. Rektörlerin tepeden atanması, tümüyle hukuka aykırı KHK ihraçları yanında, Boğaziçi Üniversitesi ve ODTÜ özelinde uygulamaya konulan çökertme planı hepsi aynı yerden yürütülüyor.

2010 sonrası uygulamaya konulan sahte üniversite sürecine, en başlarda “dönüşüm” yakıştırması yapıldı. 2015 sonuna gelindiğinde artık bu tür yakıştırmalara gerek kalmamıştı çünkü “demir yumruk” rejimine geçiliyordu.

Demir yumruk, 11 Ocak 2016’da “Bu Suça Ortak Olmayacağız” diyen ve barış çağrısı yapan akademisyenlere uygulandı. Yumruk, en önce doktora öğrencileri, asistanlar ve özel üniversitelerde çalışanlara -yani en güvencesiz olanlara- yöneldi. Temmuz 2016 sonrası kurulan OHAL rejiminde üniversitelerin istenmeyen akademisyenlerden temizlenmesi kolaylaştı çünkü artık hukuk raflara yerleştirilmiş, KHK devrine geçilmişti.

KHK devrinde üniversitelerin kadrolarını ayıklamak kolaydı. “Sahibinin sesi” rektörler, 12 Eylül döneminde üniversiteleri hizaya getirmek için kurulan YÖK makamına kısa bir yazı gönderiyor ve istenmeyenleri bildiriyordu. Bunun ardından listedeki kişiler KHK kapsamına alınarak kamu hizmetinden yasaklanıyor, yani bir çırpıda ihraç ediliyordu.

Çökertme süreci işte bu dönemde başlatıldı. ODTÜ rektörlüğüne 28 Temmuz 2016 tarihinde Verşan Kök atandı. Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri Gülay Barbarosoğlu’nu rektör seçmişlerdi ama rektörlüğe 12 Kasım 2016’da Mehmed Özkan atandı. Asıl darbe ise 1 Ocak 2021’de gerçekleştirildi ve Boğaziçi ile hiçbir ilişkisi olmayan Melih Bulu rektör atandı. Bu atama ardından çökertme sürecinin ne kadar ciddi olduğu belli oldu ve Boğaziçi Direnişi başladı. Direnişçiler karşısında her gün eriyen Bulu, yine bir gece yarısı kararnamesi ile görevden alındı ve yerine Naci İnci getirildi. Boğaziçi Üniversitesinin içeriden çökertilmesi için ODTÜ’deki gibi içeriden bir kişi daha etkili olacaktı.

Boğaziçi Üniversitesinin çökertilmesi, Boğaziçi’nin tanınamaz ve soluk alınamaz bir mekana dönüştürülmesi demek. Üniversitenin bir çekim merkezi olmaktan çıkarılıp, yasaklı bölgeye çevrilmesi demek. Özgür basının içeri sokulmaması; hatta yasaklı öğrencilerin, mezunların, emekli öğretim üyelerinin listelenmesi ve içeri girişlerinin engellenmesi; “özgür Boğaziçi” geleneğinin yok edilmesi demek. Akademik özgürlük ve özerklik olmayan, sahte bir üniversite demek.

Peki, sahte üniversitede bunların yerine ne konuluyor? Elbette ki, “güvenlik”: Güvenlik kameraları, güvenlik güçleri, sivil polisler, demir parmaklıklar, silahlı ekipler. Boğaziçi bu yolla boğulmak isteniyor. Çökertme planının gerçekleşmesi için boğulma hissi çok önemli. Amaçlanan, boğulduklarını hisseden akademisyenlerin istifa ederek veya emekli olarak ayrılması. Onlar ayrıldıklarında yerlerine kayyım rektör gibi davranacak, “yerli ve milli” sahte akademisyenler atanacak.

İşte bu nedenle, dört yıl geçmesine karşın Boğaziçi Direnişi sürüyor. 3 Ocak Cuma günü, direnişin 1461. gününde tutulan 990. nöbet ardından dağıtılan 195. bültene kulak verelim:

Üniversitenin akademik özerkliğini ve bilimsel özgürlüğünü savunmaya, tüm ülke için özerk ve demokratik üniversite modelini talep etmeye devam ediyoruz. Tam 4 yıldır, üniversitemizde tepeden inme yöntemlerle ve kurum iradesini hiçe sayarak yapılan hiçbir atamayı meşru kabul etmediğimizi, her türlü baskıcı ve hukuk dışı uygulamaya karşı verdiğimiz mücadeleden vazgeçmeyeceğimizi kamuoyuna duyuruyoruz.

Türkiye’de özgür, özerk, demokratik ve katılımcı ilkelere dayalı bir üniversite ideali gerçekleşene dek, kabul etmiyoruz, vazgeçmiyoruz!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa