Barış süreci mi, ikinci açılım süreci mi? Adı hâlâ resmen ve net olarak konmamış süreçten umutlu değilim. AKP’nin başlattığı önceki süreçten de umutlu değildim. Hep kuşkuyla yaklaştım ve bunu yazdım.

Ben iktidarın Öcalan’a önerisini, bir sene önce Esad’a yaptığı öneriye benzetiyorum. Esad’a denilen iktidarı bırak, sana ve yandaşlarına iyi davranalım, ülkeyi terk et; yoksa zorla seni devireceğiz deniyordu. Bu teklif yapılırken de HTŞ ve SMO eğitilip donatılıyordu. Ve sonuç iktidarın planladığı gibi oldu. Tabii ABD, İngiltere, İsrail’in desteği ve Rusya’nın kerhen kabulünü de atlamamak lazım.

İktidar aynı taktiği Öcalan için de uyguluyor. Örgütünü lağvet, silahları bırak (Buna Suriye ve Irak’taki silahlı örgütler de dahil) ben de seni Mandela gibi ev hapsine çıkarayım. Bunlar olmadan seninle hiçbir pazarlık yapmam, hiçbir iyileştirme de yapmam diyor. Öcalan’ı ev hapsine almak için de anlaşıldığı kadarıyla bir genel af değil, yaşlılık ve hastalık nedeniyle cezanın infazının ertelenmesi formülü ile çıkarmayı düşünüyor. Önceleri umut hakkı sözleri edildi ama umut hakkı ve bu konudaki AİHM kararı ile doğrudan Öcalan’ı bırakmak mümkün değil. Umut hakkı 25 yıl yattıktan sonra ağırlaştırılmış müebbete mahkum edilmiş olsan bile bırakılma umudun vardır demek ama nasıl bırakılacağı belli değildir. Yaşlılık ve hastalık nedeniyle cezanın infazının ertelenmesi bırakılan kişinin yeniden hapsedilmesini de içermektedir. Yani Öcalan Ankara’da bir evde denetimli olarak tutulurken örgütün dağıtılmadığı ve silahları bırakmadığı ya da Suriye’de YPG’nin HTŞ iktidarı ile anlaşmaması halinde 1 Ekim öncesine dönülebilecektir.

Öcalan ile görüşen heyetin partileri ziyaret etmesi kanımca bu sorun Mecliste çözülsün demek için değildir. İktidarın Mecliste çözecek bir teklif paketi yoktur esasen. Öcalan ve heyet muhtemelen iktidarın teklifini genişletmek için diğer partilerin inisiyatif alması için ikna turu yapmaktadır. Çünkü iktidarın teklif ve vaadi on beş yıl öncesinden çok geridedir ki o zaman bile ikna edici değildi.

Heyetin şimdiye kadar görüştüğü partilerden ve bundan sonra görüşeceği partilerden de beklediği desteği alamayacağı anlaşılmaktadır.

Aslında ‘Sorun Mecliste çözülsün’ diyenlerin de samimi olmadıkları şimdiye kadar Meclise bu konuda tek bir teklif dahi getirmediklerinden bellidir. Türkiye hâlâ OHAL darbesi döneminde çıkarılan KHK’lerle yönetiliyor. Kayyım düzenlemesi de o KHK’lerden biri ile uygulamaya sokuldu. O düzenlemenin kaldırılması için dahi parmaklarını kımıldatmıyor sorun Mecliste çözülsün diyenler.

Suriye ve Irak’ın kuzeyindeki Kürt yönetimlerinin varlığını ortadan kaldırmak bu aşamadan sonra mümkün değildir. Muhtemelen bir süre sonra İran’da da benzeri bir durum ortaya çıkacaktır. DEM Parti yöneticilerinin şiddetle karşı çıkılan sözleri, bu yeni duruma uygun çözümler önermenin barışçı çözüme götüreceği üzerinedir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Anayasa ve yasa hükümlerini uygulamayan; AİHM ve AYM kararlarını tanımayan, basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, toplantı ve gösteri hakkı, grev hakkı gibi en temel hak ve özgürlükleri dahi kullanılamaz bir hale getiren iktidarın barışçı ve demokratik adımlar atacağını sanmak mümkün müdür?

Şubat ayı sonuna kadar takvimlendirilen yeni sürecin umut vadetmediği, gerçekleşmesinin birincisinden bile güç olduğu açıktır.  

Evrensel'i Takip Et