Gazetecilik nedir?
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/252743.jpg)
Arşiv | Fotoğraf: Evrensel
Nazım Daştan ve Cihan Bilgin, 19 Aralık’ta Tişrîn Barajı ve Sirîn beldesi arasındaki yolda haber takibi yaparken öldürüldü. Bunun üzerine hem devletten hem de muhalif görünümlü basından yansımaları gördük. Nazım Daştan ve Cihan Bilgin için farklı kentlerde açıklama yapmak isteyen gazetecilerden en az 20’si İstanbul’da, 10’u Van’da gözaltına alındı. Şişhane’de gözaltına alınan Gazetecilerden Gülistan Dursun, Hayri Tunç, Enes Sezgin, Osman Akın, Pınar Gayıp, Serpil Ünal ve Can Papila tutuklandı.
Tutuklama gerekçesi: Öldürülen meslektaşlarının fotoğraflarını taşımak suretiyle “Örgüt propagandası yapmak!”
Gazetecilik nedir?
Gazetecilik devletin güdümünde olmak değildir.
Gazetecilik yandaş olmak değildir.
Gazetecilik objektif olmak demektir.
Gazetecilik tarafsız olmak değildir.
Gazetecilik adaletten, hukuktan, haktan yana olmak demektir.
Yani, gazeteci devlete bağlı değil, kamunun (toplumun) menfaatlerine göre özgürce haber yapan, haber veren demektir.
Gazetecilik dersine devam edelim:
Objektiflik ve tarafsızlık birbirine yakın kavramlar gibi görünse de farklı anlamlara sahiptir. İşte aralarındaki temel farklar:
Objektiflik: Bir durum, olay veya bilgiye duygusal ön yargılardan, kişisel görüşlerden ve bireysel çıkarlarınızdan bağımsız bir şekilde, tamamen somut verilere dayanarak yaklaşmaktır. Gerçeklere ve kanıtlara dayalıdır.
Kişisel inançlar, duygular veya ideolojiler sürece dahil edilmez.
Bilimsel yaklaşımlar ve araştırmalar önemlidir.
Örnek: Gazeteci, bir olayı tarafların iddialarını ve gerçek verileri karşılaştırarak aktarırsa objektif davranır.
Tarafsızlık: Bir konu veya tartışmada herhangi bir tarafı desteklememe, lehine ya da aleyhine pozisyon almamaktır.
Tarafsızlık, sadece bilgi aktarımında değil, aynı zamanda tutum ve duruş açısından da hiçbir tarafa yakınlık göstermemeyi ifade eder.
Tarafsızlık her zaman ‘objektif’ olmak demek değildir.
Taraflı olmak: Gazeteci, elde ettiği gerçekleri veya kanıtları bir tarafın görüşlerini savunmak ya da desteklemek amacıyla kullanır. Çünkü hakikatin doğrulukla sınanması bunu gerektirir.
Bu iki özellik birlikte var olabilir çünkü taraflılık, bir tarafı desteklemeyi ifade eder; objektiflik ise o tarafı desteklerken doğruları temel almayı sağlar.
GERÇEKLERİN BİR TARAFI DESTEKLEMESİ
Bazen olaylar veya olgular doğal olarak bir tarafın lehine sonuçlar doğurabilir. Bu durumda gazeteci, bu verileri objektif bir şekilde sunarken o tarafı desteklemiş olur.
Örnek: Bir çevre aktivisti, objektif bilimsel kanıtlara dayanarak iklim değişikliğinin insan kaynaklı olduğunu savunabilir. Bu, gerçeğe dayalı bir tutumdur (objektif) ancak çevre hareketi lehine bir duruş oluşturur (taraflı).
Gazeteci belirli bir tarafı değerleri veya etik ilkeleri nedeniyle savunabilir ve bu süreçte doğrulara sadık kalabilir.
Örnek: Bir insan hakları savunucusu, bir grup insanın haklarının ihlal edildiğini gösteren objektif kanıtlarla hareket eder. Bu kişi taraflıdır (İnsan haklarını savunur) ancak doğrulara dayanarak savunma yaptığı için objektiftir.
ÖRNEK VERELİM: METİN GÖKTEPE DAVASI
8 Ocak 1996’da Ümraniye Cezaevinde hayatını kaybeden iki tutuklunun cenaze törenini takip etmek üzere Alibeyköy’e giden Göktepe gözaltına alındı. Polis tarafından hedef alınarak darbedildi ve bu işkence sonucunda hayatını kaybetti. Göktepe’nin ölümü, Türkiye’de gazetecilere yönelik baskıların bir örneği olarak tarihe geçti.
Devletin savunmaları neydi?
Metin Göktepe’nin ölümünden sonra, dönemin yetkilileri tarafından yapılan ilk açıklamalarda, “Göktepe’nin gözaltında öldürülmediği, bir duvardan düşerek hayatını kaybettiği” öne sürüldü.
Göktepe’nin ölümüne polislerin karışmadığı, olayın basit bir kaza olduğu savunuldu. Ancak ilerleyen süreçte, basının ve kamuoyunun baskılarıyla gerçekler daha net bir şekilde ortaya çıktı ve “Polislerin doğrudan işkenceye karıştığı” anlaşıldı.
Resmi açıklamalarda, Göktepe’nin "Yasa dışı bir toplantıya katılmak üzere orada bulunduğu" ve bu nedenle gözaltına alındığı iddia edildi. Ancak Göktepe Evrensel gazetesinin muhabiri olarak görev yaptığı ve cenaze törenini izleyen bir gazeteciydi.
Göktepe’nin öldürülmesiyle ilgili soruşturmanın başlarında etkili bir yargılama sürecinin işletilmediği görüldü. Kamuoyu baskısı ve meslektaşlarının yoğun çabaları olmasaydı olayın üstü tamamen kapatılacaktı.
Göktepe’nin ailesi, gazeteci arkadaşları ve basın kuruluşları olayı takip ederek güçlü bir kamuoyu oluşturdu.
Tanıkların ifadeleri, adli tıp raporları ve olayın detaylarının basına yansımasıyla, Göktepe’nin polis şiddeti sonucu hayatını kaybettiği netleşti.
Sonuç:
Polislerin yargılanması, büyük kamuoyu baskısı sonucunda mümkün oldu. Devletin başlangıçtaki savunmaları, Göktepe’nin öldürülmesinde polislerin rolünü gizlemeye çalışır nitelikteydi. Ancak gerçeklerin açığa çıkmasıyla 5 polis, Göktepe’nin öldürülmesine karıştıkları gerekçesiyle yargılandı ve hapis cezası aldı. Ancak bu cezalar, kamu vicdanını tatmin etmedi ve Göktepe’nin öldürülmesi, Türkiye’de basın özgürlüğü mücadelesinin sembol olaylarından biri haline geldi.
Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Gazeteci Abdurrahman Gök’ün Kemal Kurkut’un polislerce öldürülmesini belgelemesi.
21 Mart 2017, Kemal Kurkut, Diyarbakır'daki Newroz kutlamalarına katılmak isterken polis kontrol noktasında vurularak öldürüldü.
Polisler, Kurkut’un "canlı bomba" olduğu iddiasıyla vurulduğunu ileri sürdü. Ancak Abdurrahman Gök tarafından çekilen fotoğraflar, bu iddianın doğru olmadığını gösterdi. Fotoğraflarda, Kurkut’un üstü çıplak bir şekilde koştuğu ve üzerinde herhangi bir patlayıcı olmadığı açıkça görülüyordu.
Abdurrahman Gök, olay anında çektiği fotoğraflarla polislerin iddiasını çürüttü ve olayın gerçeğini ortaya koydu. Bu fotoğraflar, adalet arayışında temel delillerden biri haline geldi.
Gök, bu görüntüleri kamuoyuna ulaştırarak gazetecilik görevini yerine getirdi. Ancak bu süreçte baskılarla karşılaştı, yargılandı. Polisler, Kurkut’un üzerindeki çantasının bomba taşıdığı şüphesiyle vurulduğunu savundu.
Ancak Gök’ün fotoğrafları ve tanık ifadeleri, Kurkut’un üzerindeki çantayı çok önce yere bıraktığını ve üzerinde herhangi bir tehdit unsuru olmadığını gösterdi.
Gök, gazetecilik faaliyetlerinden dolayı defalarca yargılandı ve hakkında terörle bağlantılı suçlamalar yöneltildi.
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, Gök’ü "Terör örgütü propagandası yapmak" suçundan yargıladı ve 2023’te 1 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırdı.
Abdurrahman Gök, gazeteciliğin yalnızca haber aktarmaktan ibaret olmadığını, aynı zamanda hakikatin ortaya çıkarılması için bir mücadele alanı olduğunu kanıtladı.
Sonuç:
Kemal Kurkut’un öldürülmesi, Türkiye’de polis şiddeti, basın özgürlüğü ve adalet arayışı konularında önemli bir olaydır. Abdurrahman Gök’ün cesur gazeteciliği, olayın üzerinin örtülmesini engelledi ancak dava süreci ve sonuçları adaletin sağlanmadığına dair derin bir hayal kırıklığı yarattı. Bu dava, Türkiye’de insan hakları ve hukuk mücadelesinin hâlâ güçlü bir şekilde devam etmesi gerektiğini göstermesi bakımından güncelliğini koruyor.
Güncelleyecek olursak:
Devletin gazetecilere olan bakış ve tutumu belli. Basına yönelik baskı ve sansür gazetecilerin öyle ya da böyle cezalandırılmasına yönelik sürüyor.
Meslektaşımız Nedim Türfent 23 Aralık’ta Gazete Duvar’daki yazısında yaşananları gözümüze sokarcasına yazmış.
“… Gazetecileri mesleki faaliyetlerinden dolayı sık sık hapsetmesi yüzünden ‘gazeteci hapishanesi’ olarak adlandırılan Türkiye’de daha dün 7 gazeteci arkadaşımız daha tutuklandı. Suriye’nin kuzeyinde haber takibindeyken öldürülen meslektaşları Nazım Daştan ve Cihan Bilgin için son üç günde farklı kentlerde açıklama yapmak isteyen gazetecilerden en az 20’si İstanbul’da, 10’u Van’da gözaltına alındı. Şişhane’de gözaltına alınan Gazetecilerden Gülistan Dursun, Hayri Tunç, Enes Sezgin, Osman Akın, Pınar Gayıp, Serpil Ünal ve Can Papila tutuklandı. Tutuklama gerekçesi abesle iştigal: Öldürülen meslektaşlarının fotoğraflarını taşımak suretiyle “Örgüt propagandası yapmak”!
Öldürülen meslektaşlarınızın fotoğrafını açıp “adalet” çağrısı yapmanız bile “terörizm”le ilişkilendiriliyor. Sadece son 5 ayda 5 Kürt gazeteci öldürüldü: Çira TV Muhabiri Murat Mîrza, 11 Temmuz’da Şengal’de, Gazeteci Gulîstan Tara ve Hêro Behaddîn 23 Ağustos’ta Silêmaniyê'de ve en son da Nazım Daştan ve Cihan Bilgin, 19 Aralık’ta Tişrîn Barajı ve Sirîn beldesi arasındaki yolda haber takibi yaparken öldürüldü. Ukrayna veya Filistin’deki gazetecilerin öldürülmesini haberleştiren nevi şahsına münhasır medyamız için kendi ülkelerinin yurttaşları olan gazetecilerin öldürülmesi haber değeri taşımadı. Biz gazeteciler kendi meslektaşlarımızın öldürülmesini göremeyecek kadar mı dumura uğradık? Bir soluk alıp utanalım mı?...”
“…Ayrıları gayrıları öteleyip gazetecilik mesleği etrafında kenetlenirsek ne Kürt gazeteciler ne onların derdini yazanlar ne de onlara biricik dayanışma elini uzatan Seyhan Avşar gibi gazeteciler bu kadar kolay hedef alınır. Baskıların önüne baraj kurmak istiyorsak, önce bir kendimizi silkeleyelim ki sıra bize de gelmesin. Tüm baskılara karşı ‘Gazetecilik suç değildir’ şemsiyesi altında bir araya gelmenin zamanıdır.”
Yani gazeteci olmak objektif ve taraflı olmak demektir.
Goethe’nin sözleriyle bitirelim.
“Dürüst insan olmaya söz verebilirim ama tarafsız olmaya asla.”
Meraklıları için:
Nedim Türfent: https://www.gazeteduvar.com.tr/iki-gazetecinin-oldurulmesi-haber-degeri-tasimiyor-mu-haber-1744500#google_vignette
Evrensel'i Takip Et