11 Ocak 2025 04:33

Kars’ta sinemanın birleştirdikleri: SineKars

Evcilik filminin afişi

Evcilik filminin afişi

Paylaş

Kars Sinema Topluluğu, kısa adıyla @SineKars’ın Instagram hesabındaki şu yorum, benim de bu yazıyı kaleme alma niyetlerimden birini işaret ediyor; “Şehre gelmeyen sanat filmlerini örgütleyerek getiren, var olan tek sinema salonunda gösterime sokan topluluk”…

Birkaç haftadır kent hakkı bağlamında sınıfsallığı, diğer bir deyişle, solun mesele ettiği işçi-emekçi mücadeleleriyle; kentsel-toplumsal, kadın-feminist-LGBTi+, hayvan, ekoloji vb. hareketlerin eylemliliği arasındaki sınıfsal ilişkiyi açmaya çalışıyorum. Çünkü kent hakkını sadece kentte, kentin sunduğu imkânlara erişim olarak değil, onları gerekli hallerde dönüştürmek, daha da derinleştirirsek; kentte başka olanaklara alan açacak şekilde dönüşüme zorlamak, verili olan vasatı kabul etmenin ötesine geçecek şekilde filli olarak eylemselleştirmek, yani gündelik yaşam praksisini değiştirmek olarak ele alıyorum.

Kısa Kars yolculuğunda karşılaştığım SineKars ve toplulukla beraber izlediğimiz “Evcilik” filmi, dert ettiğim kent hakkının birleştirici sınıfsallığına işaret ediyor. Önce filmden başlayayım; Evcilik’in senarist ve yönetmeni Ümit Ünal’ın -besteci olarak da adı geçiyor, ama hangi müzik için bulamadım- film hakkındaki söyleşilerini okuduğumda dikkatimi çeken şey, kendisinin yıllar önce etkilendiği Milan Kundera’nın bir hikayesini kafasında döndürerek, ilk ilhamını aldığı bu fikri, ülkenin her yerinde ve neredeyse her türlü çift ilişkisine uyacak şekilde evirmesi ve “toplumsal haset duygusu üzerine bir şey kurmak istemesi” oldu.

Film, anaakım dikotomilerine yer veriyor; şehir/taşra, kentli/köylü, zengin/fakir, erkek/kadın, yaşlı/genç, yapılı çevre/doğa-ekoloji-organik. Baskın olanları ilk sıraya koyduğum bu ikilikler, filmde içiçe geçiyor, harmanlanıyor, kesişiyor, ortaklaşıyor ve de film boyunca birbirini etkiliyor.

İkilikler için dikotomi ifadesini kullandım. TDK’ye göre dikotomi biyolojide kullanılan ve Fransızcadan geçen; “iki eşit parçaya ayrılmak üzere büyüme noktasından ikiye bölünerek dallanma; ikilem” demek. Anaakım biyoloji bedenleri/organizmaları sınıflarken bölüyor, parçalıyor. Kapitalist modernite bu ikilikler üzerine kurulurken, gündelik hayatımıza sızan biyopolitikayı görmezden gelen sınıf mücadelelerinin bölünmüş politikası bu yazının derdini kuruyor.

Kars Sinema Topluluğu’na gelirsek, sosyal medya hesaplarından paylaşımlarına göre hikayeleri şöyle; “…bizden önce Sinematek olarak sinema filmi gösteren Hakim Nizamettin Haznedar’ın emekli olup Kars’tan göç etmesinden sonra bizim de seyirci olarak destek verdiğimiz bu çalışmayı yeniden başlatmak amacıyla bir araya geldik…”. Her Çarşamba 19:30'da Kars Şehir Sinemasında buluşup film izliyor ve gösterim sonunda film hakkında kısa bir söyleşi gerçekleştiriyoruz”.

Evcilik filmi üzerine de İpek Şenel Özayten yürütücülüğünde bir söyleşi yapıldı. Film-söyleşi de, bu yazı da, ikiliklere dair çok şey sorgulamama vesile oldu. Sohbetlerin kayıtlarını @SineKars Instagram hesabından izlemek mümkün. Hesap sadece söyleşiler ve film duyurularına değil, film emekçilerinin sözlerine, kültüre, kente dair haberlere de yer veriyor. Kars’ta bir film ortamı, yerel/merkez, taşra/kent ikiliklerini aşıyor, dünyaları birleştiriyor, organik bağlar kuruyor, yeni duygular üretiyor.

Kars Sinema Topluluğu’nun Youtube hesabında da iki video var. Yönetmenliği SineKars emekçilerinden İnan Ercan olan bu belgesellerin biri, 2017 yılında kurulmuş olan “Kars Dağcılık ve Doğa Sporları Arama Kurtarma Spor Kulubü Derneği’nin (KARSDAK) yolculuğu, diğeri de Kars'ta birçok köyde yaygın üretim olan tandır ekmeğinin yapılışı ve peynirleri üzerine. Yerele ait bu iki çalışma da, evrensele varan değer üretimleriyle, merkez-yerel dikotomisinin kırıldığı, aksine hemhal olduğu iki üretim olarak karşımızda.

Burada sadece SineKars’ı ansam da, sinema toplulukları sadece Kars’ta değil. Bantmag’da yayımlanan, Ezgi Oğraş ve Merdan Çaba Geçer’in kaleme aldığı “Kolektivizme inanın: Kulağımız sinema topluluklarında” başlıklı yazıda 6 Mayıs 2022’de yaptıkları “Sinema Toplulukları Çalıştayı”ndan söz ediliyor. Çalıştayda; Adana, Akhisar, Antalya, Ankara, Ardahan, Ağrı, Artvin, Ayvalık, Bandırma, Bursa, Datça, Diyarbakır, Düzce, Edirne, Elazığ, Fethiye, Hopa, Iğdır, İstanbul, İzmir, Kars, Konya, Kuşadası, Kıbrıs, Lüleburgaz, Marmaris, Mersin, Fındıklı, Samsun, Tokat, Van, Yalova’daki sinema topluluklarına ulaşılmış ve 40 adet topluluk temsilcisiyle bir anket yapılmış. Ankete verilen yanıtlar, çalıştayın gündemini belirlemiş. Sinema endüstrisinin tanımladığı çerçevede bir sinema salonu kurmanın maliyetlerinin çok yüksek olduğu kentlerde bu gösterim çabalarının detaylarını ilgili yazıdan öğrenmek mümkün.

Bunlardan Lüleburgaz Sinema Topluluğu sayesinde Lüleburgaz’da ve Hopa Sinema Topluluğu (@SineHopa) emekçilerinin yer aldığı Hopa’da, benim de emekçileri arasında olduğum “Yaşayan Üreten Dönüşen Haliç” görsel belgeleme çalışması, İşçi Filmleri Festivali (@iscifilmfest) kapsamında gösterildi.

Sinemanın gerek gösterdiği filmlerde gerekse de kentle kurduğu ilişki bağlamında “kapısı sokağa açılan sinema” ifadesi çok şey ifade eder. Tıpkı, yıkılıp yerine kopyası inşa edilen AVM yapısındaki sinema, artık Emek Sineması olamayacağı gibi; sokağa açılmak, sokakla kurulan bağları güçlendirmek, adil kamusal ortamlar kurmak demektir.

Buradan sokağa ve kent hakkının birleştirici sınıfsallığına devam edelim. Bugün, 11 Ocak, benim de imzacıları arasında olduğum 2016 tarihli “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı barış bildirisinin yıldönümü. Barış İçin Akademisyenler (BAK) imzacılarının kurduğu BAK Almanya bugün “Neden Barışamıyoruz” temalı bir etkinlik düzenliyor. Etkinlikte, konuşmalar dışında Sur üzerine de bir belgesel izlenecek.

6 Şubat 2023 depremlerinin yıldönümü yaklaşıyor. Burada ele aldığım kentleşme mevzusu, bizi 11 Ocak’ta barış talebinde dile gelen Kürt illerindeki yıkıma, Sur’un ardından halihazırda depremin etkilediği illeri yeniden imar etmeye soyunan firmalara ve bu firmaların/mimarların şimdi de Gazze’ye ve Suriye’ye el atmalarına taşıyor. Bu kent hakkına karşı-kapitalist kesişimin de işaret ettiği gibi, nerede olursak olalım, örneğin Kars’ta bir sinema salonunda bir araya gelip birbirimizi sahiden dinlediğimiz, politik ilişkilerimizi organikleştirdiğimiz, duygularımızı derinleştirdiğimiz her anın, sadece ilişkilerimizi güçlendirmeyeceğini, aynı zamanda politik sezgilerimizi de zenginleştireceğine inanıyorum…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa