12 Ocak 2025

İşçi haklarında 45 yıldır devam eden tasfiye

12 Eylül birçok bakımdan milattır. Kimilerine klişe gelse de 12 Eylül 1980’de gerçekleşen askeri darbe, Türkiye işçi sınıfı için gerçekten tersine bir dönüm noktası olmuştur. Sadece sosyal ve siyasal bakımdan değil, işçilerin yasalardan doğan hakları bakımından da önemli bir dönüm noktasıdır.

İş mevzuatına baktığımızda 12 Eylül’ün işçiden götürdüklerini ve halen devam eden 12 Eylül düzenini apaçık görmek mümkündür. 12 Eylül’den hemen sonra 1475 sayılı İş Kanunu’nda kıdem tazminatı tavanı vb. gibi önemli değişiklikler yapılmış, 2003 yılında ise 4857 sayılı İş Kanunu çıkarılmıştır. 274 Sendikalar Kanunu’nun yerine 2821 sayılı Kanun, 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu’nun yerine de 2822 sayılı Kanun çıkarılmıştır. 2012 yılında ise bu iki kanun 6356 sayılı Kanun’da birleştirilmiştir. Ayrıca 2017 yılında ise ara buluculuk ve zaman aşımı düzenlemelerini içeren İş Mahkemeleri Kanunu çıkarılmıştır. Bu yasaların ne götürdüğünü belli temel haklar üzerinden aktarmaya çalışalım.

İLK GÜN YASAKLARI VE YHK SİSTEMİ

12 Eylül darbesinin ilk günü devam eden tüm grevler ve DİSK’in faaliyetleri yasaklanmıştır. 15 Eylül günü, Türk-İş dışındaki konfederasyonların hesapları bloke edilmiş, ardından 2364 sayılı ve 24 Aralık 1980 tarihli Kanun’la toplu pazarlık ve grev hakları askıya alınmıştır. Bu yasa ile olağanüstü yetkili Yüksek Hakem Kurulu sistemi devreye sokulmuştur. YHK’ye yürürlük süresi sona ermiş bulunan iş kolu veya iş yeri toplu iş sözleşmelerini gerekli gördüğü değişiklikleri yapmak suretiyle yeniden yürürlüğe koyma gibi olağanüstü yetkiler tanınmıştır. 12 Eylül’ün ürünü olan YHK sistemi 45 yıldır varlığını sürdürmektedir.

KIDEM TAZMİNATI TAVANI

12 Eylül darbecilerinin ilk uygulamalarından birisi de 1975’te uygulamaya konulan, ancak 1979’da Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği kıdem tazminatı tavanını yeniden getirmek olmuştur. 17 Ekim 1980 tarihli ve 2320 sayılı Yasa ile kıdem tazminatı asgari ücretin 7.5 katı ile sınırlandırılmıştır. Sonrasında bu da yeterli görülmemiş, 11 Aralık 1982 tarih ve 2762 sayılı Kanun ile kıdem tazminatı tavanı en yüksek devlet memurunun bir hizmet yılı için alacağı azami emeklilik ikramiyesine eşitlenmiştir. Böylece toplu iş sözleşmeleri yoluyla sendikaların kıdem tazminatı tutarını artırmalarının önüne geçilmiştir.

1978’de asgari ücretin 7.5 katı olan kıdem tazminatı tavanı, asgari ücret ile bağının koparılmasının ardından hızla düşmeye başlamış, 2003 yılında asgari ücretin 4.4 katıyken, 2020’de 2.4 katına, 2025’te ise 1.79 katına kadar gerilemiştir.

İKRAMİYE SINIRLAMASI

12 Eylül’ün işçi haklarına ve toplu iş sözleşmesi hakkına bir diğer saldırısı ikramiyelere getirilen sınırlamadır. 12 Eylül öncesinde sendikaların imzaladığı TİS’lerle ikramiye sayısını 8’e kadar yükselmişti. 12 Eylül darbesinin ilk işlerinden biri ikramiyelere tavan sınırlaması getirmek oldu. 17 Nisan 1981 tarihinde 2448 sayılı Kanun’la yapılan değişiklik ile işçilerin toplu iş sözleşmeleri yoluyla en çok dört ikramiye alması hükme bağlandı. Bir 12 Eylül uygulaması olan ikramiyelerin 4 ile sınırlandırılması 45 yıl sonra hâlâ yürürlüktedir.

DEĞİŞEN ANAYASA VE YASALAR

1982 Anayasası 12 Eylül’ün en kalıcı sonucudur. Doğrudan darbecilerin denetiminde yapılan Anayasa, otoriter ve baskıcı bir siyasal rejim inşa etmiş; sendikal ve sosyal hakları budamıştır. 1982 Anayasası ve sendikal yasalar hazırlanırken sermaye örgütlerinin görüşleri esas alınmıştır. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonunun (TİSK) istediği lokavt Anayasa'da yer almış, grev ve lokavt yasakları genişletilmiş, hak grevi yasaklanmış, grevin başlama tarihinin işverene önceden bildirilmesi esası kabul edilmiş, Yüksek Hakem Kuruluna Anayasal statü tanınmıştır. Bu düzenlemeler de 45 yıldır devam etmektedir.

Anayasa ile getirilen sendikal ve sosyal haklara ilişkin kısıtlamalar kısa bir süre sonra çıkarılan sendikal yasalar ile pekiştirilmiştir. 2821 sayılı Sendikalar Yasası ile sendika ve konfederasyon dışında işçi kuruluşu (federasyon, iş yeri ve meslek sendikası ve sendika birliği) kurulması engellenmiştir. Bu sınırlamalar 2012’de çıkartılan 6356 sayılı Yasa ile devam ettirilmiştir.

2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu toplu pazarlık ve grev hakkının kullanımı konusunda ciddi sınırlamalar içermektedir. Yasaya damgasını vuran toplu iş sözleşmesi yetkisi için zorunlu olan iş kolu ve iş yeri barajından oluşan ikili baraj sistemi olmuştur. 2822’nin bu hükümleri özü itibarıyla 6356 sayılı Yasa’da korunmuştur.

12 Eylül’ün yetki tespiti sitemi de halen devam etmektedir. Yetki itirazı 45 yıldır yetki prosedürünü durdurmakta, davalar yıllarca sürmekte ve sendikal örgütlenme ciddi biçimde engellenmektedir.

Erteleme adı altında grev yasaklama uygulaması 12 Eylül ürünüdür. 12 Eylül sonrası getirilen karmaşık ve hakkın özünü ortadan kaldıran toplu iş sözleşmesi ve grev prosedürü 6356 sayılı Yasa’yla da korunmuştur.

YENİ HAK KAYIPLARI

2000’li yıllarda 12 Eylül darbecilerinin bile akıl edemediği yeni sınırlamalar da icat edilmiştir. 4857 sayılı Yasa ile esnek çalışma modelleri geliştirilmiş, taşeron çalışma yasal hale getirilmiş, zaman aşımı süreleri kısıtlanmış, zorunlu ara buluculuk uygulamasıyla hak temelli iş hukuku sisteminden vazgeçilmiş, kıdem tazminatı, fazla mesai ücreti, asgari ücretin altında ücret yasağı vb. temel haklar sadece kağıt üzerinde varlığını sürdürür hale gelmiştir.

45 yıllık süreç şöyle özetlenebilir: 12 Eylül düzenini yıkmadan, işçilerin ekonomik ve sosyal koşullarını iyileştirmesi, haklarını yasal zeminde genişletip güvenceye alması mümkün olmayacak.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Bütün toplum heybede

Bütün toplum heybede

Emekçileri bastırmak için grevler yasaklandı. “İç cepheyi tahkim” denilerek her kesimden siyasetçi, gazeteci ve aydına yönelik sabah operasyonları, tutuklamalar ve akılalmaz gerekçelerle açılan davalar sürüyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen sendikacılık yaptığı için tutuklandı.

Evrensel'i Takip Et