Neoliberal otoriterliğin yükselişi
Occupy Wall Street eylemlerinin 14. gününde Zuccotti Park'taki kampta süren eylem | Fotoğraf: David Shankbone/Wikimedia Commons
Trump bazı kritik ithal ürünlere gümrük vergisi getirecekmiş. Ticaretle ilgili söylediklerine bakmayın, Trump gerçek bir neoliberal. Zenginlerden alınan vergileri daha da düşürme ve zaten oldukça yetersiz sosyal programları ve kamu harcamalarını iyice kısıp kamuda işçi ve memur kıyımı yapma çabalarıyla geçeceği belli olan ikinci Trump döneminin içerideki sınırlarını ve dışarıdaki etkilerini bu neoliberal politikalar ve sonuçlarına karşı direnişler belirleyecek.
Trump ve neoliberalizm arasında görünüşte çelişkili ancak son yıllarda birçok örneğini gördüğümüz sermaye lehine birbirini üreten bir ilişki var. Örneğin 2008-2009 krizinde Obama’nın evlerini kaybedenler yerine bankaları kurtarması, elde avuçtakinden olan ve günlük yaşamını kendisi ve ailesi için bitmez kaygılarla geçiren yığınların sayısını katladı. Bir emek partisi ya da emekçiler içinde bir birlik olmayışının da etkisiyle Trump, kitlelerin bu politikalara ve politik elitlere karşı tepkisini kendi platformuna kanalize edebildi.
EGEMEN SINIFLARIN PROJESİ
“Neoliberalizm” terimi bazen tutarsız bir şekilde kullanılıyor. Burada azami kâr önünde ayak bağı görülen düzenlemelerin kaldırılması, özelleştirme ve piyasalaştırma (Devletin hem birçok alandan çekilmesi hem de su, sosyal güvenlik, telekomünikasyon gibi alanlarda devlet eliyle piyasaların yaratılması) gibi 1970’lerden beri sermaye birikimi lehine sürekli yaygınlaşan ekonomi politik uygulama ve programlara atıfta bulunuyorum.[1] Neoliberalizm egemen sınıflar açısından çok başarılı bir süreç oldu, ancak bu süreç aynı zamanda çelişkiler, krizler ve mücadelelerle dolu.
1970’lerin başlarından itibaren ABD ve Avrupa’da bir yandan sermaye birikimi krizi ile birlikte kârların ve üretkenliğin azaldığı, bir yandan da hem Batı’da hem de “gelişmekte olan” diye tanımlanan birçok ülkede sosyalist ve komünist partilerin giderek güçlendiği bir süreç var. Öncesinde de İkinci Dünya Savaşı sonrasından beri ve sosyalist blokun da varlığı ile, emeğin kazanımlarının arttığı, sendikaların güçlendiği bir süreç var. İşte burjuvazinin bu süreçlere verdiği yanıt temelinde egemen sınıfların varlıklarını ve gücünü arttırıp emeği dizginlemek olan neoliberalizm projesi oldu. Kârların ve üretkenliğin azalması, üretim sistemlerinde esnek, tam zamanında/küçük partili üretim sistemlerine doğru bir değişimi beraberinde getirirken, iş gücü piyasaları esnek ve istikrarsız koşullara doğru kaydı. Bu yeniden yapılanmanın siyasi ayağı neoliberalizm, kültürel yoldaşı postmodernizm.
THATCHER, REAGAN, VE 1989
1970’lerde şiddet ve askeri darbe ile Şili laboratuvarında uygulanan proje 1979’dan itibaren İngiltere’de Margaret Thatcher, 1980’den itibaren de ABD’de Ronald Reagan’ın önderliğinde hem baskı ve şiddet hem de rıza üretme yoluyla her yere reçete edildi, yayıldı. ABD’de ilk iş olarak sendikaların gücünü kırmaya yönelik saldırılarla başlayan Reagan dönemi, bütçe kesintileri, zenginlere vergi indirimleri[2], sanayi üretiminin ucuz iş gücü görülen ülkelere kaydırılması ve her alanda kuralsızlaştırma ile devam etti. Şirketlerin ödediği vergiler yüzde 70’ten yüzde 28’e düşerken asgari ücret yoksulluk sınırının yüzde 30 altına düştü. Çin’in 1978’de Deng Xiaoping ile kapitalizme açılması dışında neoliberalizmin yayılması ve burjuvazi açısından dünya ölçeğinde başarıya ulaşmasında dönüm noktası ise 1989’da “Berlin duvarının yıkılması” ve karşı devrimler çağının başlaması, sömürgeci ve emperyalist projelerin yeniden dirilmesi ile mümkün oldu.
ÜRETİM YAPISI VE EYLEM BİÇİMLERİ
Neoliberalizmin içinde barındırdığı ana çelişkilerden biri kitleleri tarihsel-maddi kazanımlarından mahrum bırakırken bir yandan onları bu projenin arkasında toplama ihtiyacı. Bu çelişki 2008-2009 krizleri sonrası Wall Street’ten Rio’ya, oradan İstanbul’a yangın gibi yayılan, temelinde neoliberal politikalar yatan, kentli bir dizi eylem ve direniş üretti. Dönemin dijital teknolojilerle destekli esnek, tam zamanında ve küçük parti üretim yapısına ve bu yapının postmodern “kültürel mantığı”na uygun olarak, bu direnişler kolektif eylem ve dayanışma yerine bireyciliğe, zayıf ilişkilere vurgu yapan; örgütsel olarak da lidersizliğe, merkezi olmamaya, ‘parti bayraksız’lına meyleden hareketlerdi. Bu hareketlerin örgütlenme, toplanma, dayanışma ve haberleşme için başarıyla kullandığı aynı dijital teknoloji ve platformları devletler ve şirketler gözetleme ve kontrol için kullandı. Burada sorun bu esnek, “network” tarzı direnişin yine esnek ve “network” tarzı, ama oldukça merkezi bir gözetleme ve kontrol aygıtına sahip birikim rejimine karşı başarılı olup olamayacağı idi.
Zamanın üretim ve kültürel mantığını yansıtan bu tip anarko-bağımsız eylem biçimleri neoliberal güç ilişkilerinin daha da güçlenmesinin önüne geçemedi. Aksine birçok yerde mevcut ilişkiler neoliberal otoriterliğe evrildi. Yukarıda bahsettiğim çelişkinin bir diğer getirisi de şiddet ve otoriterliği üretmesi. Neoliberalizmin emeğin kazanılmış haklarına saldırırken bu saldırının doğasında bir şiddet zaten var.[3] Bunun dışında kitleleri milliyetçilik, göçmen karşıtlığı, vb. üzerinden ikna edemediği anlarda neoliberalizm baskı ve şiddete başvurmak zorunda. Dolayısıyla neoliberal devlet şiddeti ve otoriterliği kendinde barındıran, üreten bir devlet. Neoliberal saldırıların, emperyalist müdahalelerin, krizlerin ve direnişlerin de devam edeceği önümüzdeki günlerde eldeki araçları da içinde barındırarak mevcut eylem biçimlerini aşabilecek, örgütlü ve merkezine dayanışma ve kolektif eylemi alan hareketler de elbet gelişecek.
[1] Birçok Batılı sol ya da Marxist düşünür gibi David Harvey de mesele emperyalizm ve sömürge sorununa gelince sınıfta kalıp saçmalıyor, ancak Harvey’in neoliberalizm üzerine çözümlemeleri oldukça yararlı, ve ben de bu yazıda Harvey’in ilgili metinlerinden yararlandım.
[2] Trump da ilk döneminde tıpkı Reagan gibi zenginlerden alınan vergiyi daha da düşürdü ve örneğin yine Reagan gibi Panama Kanalı’nın ABD’ye ait olduğunu iddia ediyor ve Panama’yı işgalden bahsediyor.
[3] Örneğin Obama’nın bankaların kurbanlarını değil bankaları kurtarma kararı evlerini, tüm birikimlerini kaybedenler açısından büyük şiddet içeren bir karar.
- ABD’de bir milyarder kliği sahneden indi diğeri geldi 26 Ocak 2025 04:19
- ABD'nin 'alaycı ve acımasız' demokrasisi 19 Ocak 2025 04:10
- 2024 ve ABD’nin parçalı, partisiz emek hareketi 29 Aralık 2024 06:15
- ABD emperyalizminin Suriye’ye karşı uzun savaşı 15 Aralık 2024 04:15
- ABD’de emek düşmanı bütçe: Milyarderler kemer sıkma istiyor 08 Aralık 2024 04:25
- ‘America’ mı, ‘Amerika’ mı? 24 Kasım 2024 04:36
- Emek yanlısı referandumlar ve Trump’ın soytarıları 17 Kasım 2024 04:10
- ABD seçimleri: Soykırım yürütmek kazandırmadı 06 Kasım 2024 15:22
- Seçimler soykırım karşıtı hareketi eritemedi 03 Kasım 2024 04:40
- Soğuk ve sıcak savaşlar 20 Ekim 2024 04:25
- ABD seçimlerinin anahtarı hâlâ Gazze'de 13 Ekim 2024 04:15
- ABD medyasının ‘değerli ve değersiz kurbanları’ 06 Ekim 2024 04:35