İşçilerin sağlığı ve güvenliği nereye gidiyor?
Fotoğraf: AA
Türkiye’de sermaye iktidarlarının dünya kapitalizmine entegre olabilmek için aldığı kararlar, işçi sınıfının o dönemki sınıf birliği karşısında hayata geçememişti. Kapitalist gelişmede olan ülkeler gibi ihracata yönelik sanayileşme politikaları uygulayarak, artı değer üretimiyle bağlantılı olarak denetimi, bağımlılığı ve sömürüyü de içine alacak şekilde Türkiye kapitalizmi, hedefine 12 Eylül askeri darbesiyle ulaştı ve Özal dönemi ile birlikte 24 Ocak 1980’de açıklanan neoliberal politikalar hayata geçirildi. Avrupa Birliği sürecinin ve IMF politikalarının bir uygulaması olarak kırlarda köylülerin tarımla olan bağını çözen politikalar kentlere gelerek proleterleşmiş sanayi işçileşmesine evrildi.
İŞ GÜVENCESİNİ TASFİYE YASALARI
2000’lerin başında Derviş politikaları “yeni iş bölümü” adı altında yeni İş ve Sendikalar Kanunu başta olmak üzere sağlığı, eğitimi, sosyal güvenliği ve emekliliği hak olmaktan çıkarıp meta olarak düzenleyerek güvencesiz çalışmanın temellerini atmış oldu. Güvencesiz çalıştırma biçimleri olan taşeronlaştırma, göçmen ve kaçak işçilik, kısmi süreli çalışma, esnek istihdam, ev işçiliği, mevsimlik işçilik, yaygın kayıt dışı çalışma ve geçici işçilik bu süreçte işte bu zeminler üzerinde gerçekleşti. Son yıllarda ise “torba yasa” ya da kanun hükmünde kararnamelerle iş güvencesinin ve sosyal güvenliğin kırıntıları tasfiye edilmeye çalışılıyor.
ANA HEDEF ESNEK İSTİHDAMA GİDEN YOL
Özelleştirme uygulamalarının ardından istihdamın yapısı değişerek güvencesiz ve esnek çalışma biçimlerinde artış yaşandı. Güvencesiz çalıştırma biçimleri işin tanımını belirsizleştirmiş ve çalışma koşullarının belirlenmesini otorite olan patronlardan tarafa çevirdi, işçi sağlığı ve iş güvenliği (İSİG) alanında da işçileri korunmasız bıraktı. Bunun sonucu çalışırken ölen işçi sayısı katlanarak arttı. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre 2012 yılında iş cinayetinde ölen işçi sayısı 878 iken, bu rakam 2023’te 1929’a, 2024’ün ilk 11 ayında ise 1708’e çıktı. 22 yıllık AKP döneminde iş cinayetinde ölen işçi sayısı 35 bine yaklaştı.
Çalışma koşulları emek gücünün faaliyeti sırasında işçinin beden bütünlüğünün, sosyal ve psikolojik varlığının korunmasını kapsar. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile işçi sağlığı ve güvenliği; insan ve halk sağlığı açısından bir hak olmaktan çıkarılarak hizmet sunumu ve piyasalaşmaya terk edildi. Yasa öncesi iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimlerinin eğitimi ve kontrolü TMMOB ve TTB’deyken, 6331 sayılı Yasa bu alanı ortak sağlık ve güvenlik birimleri (OSGB) aracılığıyla piyasaya açtı. Yasayla birlikte eğitim ve kontrol TMMOB ve TTB’den alındı, yasa öncesi patronlar, kendi bünyesinde kadrolu şekilde iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimi çalıştırmak zorundayken, yasa sonrası bu hizmet taşeronlaştırılmış oldu. 2016 yılında OHAL ilanı sonrasında ise ilk uygulama, zaten son derece zayıf olan emekçilerin iş güvencelerini koruyan yasaları fiilen ortadan kaldırmak oldu. Darbe girişiminde bulunanlarla alakasız olan binlerce emekçi işsiz kaldı; diğer emekçiler de işsizlik tehdidi ile en temel haklarını dahi arayamaz duruma itildi. Birçok emek karşıtı yasa ve uygulama (BES, grev yasakları, vd.) bu dönemde hayata geçirildi. 2020 yılından itibaren ise emek alanında uygulanan pandemi yönetimi (ölümüne çalıştırma ve hak arayan işçilerin Kod-29 ile işten çıkarılması) ile kovid-19 bir işçi sınıfı hastalığı haline getirildi, binlerce işçi hayatını kaybetti, on binlerce işçi hastalığa maruz kalarak hâlâ etkileriyle mücadele ediyor. Son Maraş deprem yıkımı eşliğinde yaşanan yoğun bir ekonomik-toplumsal kriz, 12. kalkınma planı, orta vadeli program, Mehmet Şimşek’in “tasarruf programı” kapsamında, Türkiye ulusal ı̇stihdam stratejisinin de temel taşları arasında yer alan esnek istihdam, Türkiye kapitalizminin ve sermaye sınıflarının son rotası.
İSİG MÜCADELELERİ
1974-1980 dönemindeki sendikal harekette ve sonrasında 1989 Bahar Eylemleri ile başlayan, 1996’ya kadar olan süreçte iş cinayetleri, hareketin içinde öne çıkan bir başlıktı. 2000’lere kadar Türk-İş, DİSK, demokratik kitle örgütlenmeleri iş cinayetlerine karşı mücadeleye dair adımlar vardı. Ancak 2000’li yıllarda emek hareketi İSİG mücadelesini daha görünür hale getirmiş ve özerk araçlar da oluşturmuştur. Bu dönemde öne çıkan bazı adımlara bakacak olursak iş cinayetlerine karşı mücadelede “Tuzla Tersaneler Bölgesi İzleme ve İnceleme Komisyonu” önemli bir hatta ilerlemiş, iş cinayetlerin sonlandırılması ana talebiyle tersane işçileri greve çıkmış ve aynı yıl TBMM’de Tuzla Araştırma Komisyonu kurulmuştu. Kot Kumlama İşçileri Dayanışma Komitesi yine kot kumlama sonucu işçilerde bir meslek hastalığı olarak silikozis oluşmasına karşı mücadele örgütlemişti. Sağlık Bakanlığı nisan 2009’da yayınladığı bir genelge ile ölümle sonuçlanabilen bir akciğer hastalığı olan silikozise yol açtığı gerekçesiyle her türlü kot giysi ve kumaşlara uygulanan püskürtme işleminde kum, silis tozu veya silika kristalleri içeren herhangi bir madde kullanılmasını yasaklamıştı. Davutpaşa ve Ostim patlamaları sonrası iş cinayetinde hayatını kaybeden işçilerin aileleri “Adalet arayan işçi aileleri” olarak örgütlenmiş ve hâlâ adalet arayışına devam ediyorlar.
İSİG Meclisi pratiği ise işçi sağlığı ve güvenliği alanındaki önemli kazanımlar arasında. İSİG Meclisinin en önemli kazanımı iş cinayetleri raporları oldu. Raporlarda ele alınan hususlar mücadelenin hareket noktalarını belirleyen ve bütünsel mücadele ile bağları kurabilecek bir hat çiziyor. İSİG Meclisi mücadelesi sendikal eğitimlerden iş cinayeti yaşanan alanlara gidip rapor tutmaya, tek tek sendika ve meslek odalarını gezmeye hatta tek tek bireylere emek vermeye, aile örgütlenmelerinin oluşumuna omuz atıp işçi sağlığı mücadelesinin görünür olmasına kadar uzanan ince ince, yoğun emek edilen bir mücadele oldu.
Zorla kanalizasyon temizliği yaptırılan Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi Taşeron Sağlık İşçisi Zafer Açıkgözoğlu’nun yaşamını yitirmesi sonrası benzer bir olaya karşı iş yerinde örgütlenerek Açıkgözoğlu gibi meslek hastalığına yakalanmamak için Çapa iş yeri örgütlenmesi örnek bir mücadele olmuştu. Birleşik Metal-İş, Petrol-İş, Enerji Sen, Gıda-İş gibi sendikalarda özgün İSİG daireleri ve sekreterlikleri oluşturuldu.
İşçi sağlığı, iş yeri sınırları ile fabrikaların dört duvarı arasına sıkıştırılacak bir sorun değil fakat işçilerin iş yerindeki örgütlülüğü ile çözülebilir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği sorunu iş yeri hekimlerinin ve uzmanların, sadece iş yerinde çözebilecekleri teknik bir konu olarak ele alınsa da asıl olarak ana gövdesi üretim ilişkileri temelinde tartışılmaya devam etmeli.
- Yaşamak zordur yangın yerinde 26 Ocak 2025 04:40
- İş güvenliği uzmanlığı belge mi? 05 Ocak 2025 04:36
- Patlayan doğal gaz mı, sistem mi? 21 Aralık 2024 05:01
- Türkü söyler gibi yapılmıyor yapı 08 Aralık 2024 04:26
- PAÜ grevi; işçiye okul, rektöre teori 01 Aralık 2024 04:10
- "Asgari" Sosyal Güvenlik 21 Kasım 2024 04:44
- ÇSGB bütçesi sömürücülerin bütçesi 17 Kasım 2024 04:25
- Orman yanıyor, endüstri büyüyor, OGM camdan bakıyor 03 Kasım 2024 04:20
- Sağlıkta çeteleşen alanlardan işçi sağlığı 27 Ekim 2024 04:49
- Börklüce Mustafa’dan Kablocu Mustafa’ya 20 Ekim 2024 04:15
- Tehlikeli olan kuryeler mi meslekleri mi? 13 Ekim 2024 04:35
- Bakanlık OSB yönetiminde olacak 22 Eylül 2024 04:43