Adı konulmamış süreci izlerken...
Fotoğraf: MA
Bu satırlar yazıldığında, ‘havuç-sopa politikası’nın son örneği olarak Akdeniz Belediyesine kayyım atanmıştı.
“Sahici bir çözüm sürecinin barış içeren detaylarla örülmesi, kayyım atamalarının iptal edilmesi, demokrasinin temel ilkelerine ve ifade özgürlüğüne aykırı bir biçimde hapiste tutulan siyasal tutuklu ve mahkumların serbest bırakılması, muhalif medya ve kanaat önderleri üzerindeki baskıya son verilmesi gerekmez mi?” soruları aklımızdayken, gelişmeleri, siyasal gündemin merkezine oturmuş bulunan adı konulmamış çözüm süreci üzerinden değerlendirmeyi deneyelim.
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin yeni yasama yılının açılışında DEM Parti’li milletvekilleriyle tokalaşma jestiyle başlayan gelişmeler çok kısa bir sürede ete kemiğe büründü. Ömer Öcalan’ın ziyaretiyle uzun bir aradan sonra başlayan temas, Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’in İmralı’da yaptıkları görüşmeyle daha resmi bir görünüme kavuştu. Bu ziyaret sonrasında kamuoyuna açıklanan Abdullah Öcalan’ın yol haritası niteliğindeki yedi maddelik mesajı, sürecin başladığını tescil etmiş oldu.
Sürece ilişkin bildiklerimiz hayli sınırlı. Abdullah Öcalan’ın barış sürecini Ortadoğu’daki gelişmelerle ilişkilendirmesi, dışarıdan müdahalelere şüpheyle yaklaşması, TBMM’nin yürütülen sürecin parçası kılınması gerektiğini söylemesi, Cumhur İttifakının konuya ilişkin yaklaşımıyla uyum halinde görünüyor. Ancak Öcalan’ın “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim” cümlesindeki ‘paradigma’nın, sürecin asgari sınırlarını belirleyen ‘uzlaşma çerçevesi’nin, ‘müzakere masasının bileşenlerinin’ ve uygulanması planlanan ‘takvimin’ ne olduğu henüz belli değil.
Erdoğan rejiminin sözcüleri konuyla ilgili açıklamalarında, öncelikle Türkiye’nin bir Kürt sorununun olmadığını iddia ediyor. Bu açıklamalarda, ‘Kürt sorununun emperyalist odaklarca icat edilmiş, mandacı yaklaşımın pompaladığı bir konu olduğu tekrarlandıktan sonra, Türkiye’de yaşayan Kürtlerin bir statü sorununun bulunmadığı, farklı bir yönetim seçeneği talebine zemin oluşturacak nesnel gerçekliğin mevcut olmadığı söyleniyor. Temel hak ve özgürlükler konusunda ise yapılacak ikincil anayasal düzenlemelerin işaret edildiği bir çözüm çerçevesi tarif ediliyor.
Müzakerenin gidişatı net bir biçimde açıklanmadığı için, bilindik klişelerden oluşan birkaç çatlak ses duyulsa da masanın her iki tarafının toplumsal tabanının sürece ilişkin tepkisi henüz belli değil. Bilgi akışının, eleştirilerin önünü kesmek için, bilinçli bir biçimde çok düşük düzeyde tutulduğunu söylemek mümkün. Bu nedenle ekimden bu yana tanık olduğumuz gelişmelerin, sürecin mimarlarının iyimserliğiyle uyumlu sonuçlar üretip üretemeyeceği konusunda bir tahmin yapmak için vakit çok erken.
* * *
Barış süreçlerinin tarihsel ve güncel örneklerinden süzülen derslerden en önemlisi, her bir deneyimin kendine özgü olduğu, hiçbirinin mutlak bir model olarak alınamayacağıdır. Aralarında benzerlikler ve hatta ortaklıklar olsa da her örnek biriciktir. Ancak bu durum, diğer örneklerden ders çıkarılamayacağı anlamına gelmez. Nitekim bu köşede 20 Ekim 2024, 3 Kasım 2024 ve 8 Aralık 2024 tarihlerinde yayımlanan yazılarda, çözüm arayışına ilişkin gelişmeler, dünya örnekleri ve eldeki deneyim üzerinden tartışılmıştı.
Esra Çuhadar ‘müzakere’, ‘barış kurma’ ve ‘çatışma çözüm programları’ konusunda uzman bir akademisyen. 2019 yılının mart ayında ACCORD dergisinde yayımlanan ve bir önceki çözüm sürecini değerlendirdiği makalesinin başlığı ise “Kapsayıcılık ve Türkiye'deki Kürt 'çözüm süreci' (Inclusion and the Kurdish ‘Resolution Process’ in Turkey). Esra Çuhadar makalesini şu paragrafla bitirmişti:
“Her türlü senaryoda, gelecekteki barış çabaları kaçınılmaz olarak sadece Türk hükümeti ve Türkiye'deki Kürtlerin değil, aynı zamanda birçok bölgesel ve küresel aktörün eylemlerine de bağlı olacaktır. Eğer o an gelirse, geçmişteki hataların tekrarlanmasını önlemek için dersler çıkarılması gerekecektir. Bundan dolayı, çatışma çözümü sürecinin yeniden canlandırılması, daha profesyonel bir yönetim ve daha fazla kapsayıcılık için çaba göstermeli, gereken destek altyapısını erkenden kurmalı ve yetkilendirmeli, bölgesel dinamikleri dikkate almalı, kamuoyunu azim, kararlılık ve direnç gerektiren uzun bir geçiş sürecine psikolojik olarak hazırlamalı ve siyasal partilerin ve seçkinlerin daha gerçekçi beklentiler oluşturmasını sağlamalıdır.”
Çuhadar’ın içinden geçtiğimiz günler için bundan altı yıl önce altını çizdiği noktalardan; barış sürecini yürütmek için “daha profesyonel bir yönetim” oluşturulup oluşturulmadığını, “gereken destek altyapısını”nın kurulup kurulmadığını bilmiyoruz. Ancak gelişmelere ve başta Cumhur İttifakı liderleri olmak üzere etkin aktörlerin demeçlerine bakıldığında bir öncekinden “daha fazla kapsayıcılık” sağlanması için çaba gösterildiğini, “Kamuoyunu azim, kararlılık ve direnç gerektiren uzun bir geçiş sürecine psikolojik olarak” hazırlamak için emek verildiğini ve “Siyasal partilerin ve seçkinlerin daha gerçekçi beklentiler oluşturması” yolunda çaba gösterildiğini söylemek mümkün değil.
“Ya tam teslim olursunuz ya da demir yumruk tepenize iner.” söylemi egemenliğini sürdürürken, uzun bir liste oluşturan hukuk dışı uygulamalar henüz konuşulamazken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifade ettiği gibi “Türklerin, Arapların ve Kürtlerin bu yüzyıldaki bütünleşmesi”nin başlatılabileceği yolundaki bir iyimserliği paylaşmak mümkün değil.
Türk ve Kürt kamuoyunun birbirinden çok farklı biçimde algıladığı, sol/ sosyalist kesimin izleyici pozisyonuyla yetindiği bu ‘temkinli iyimserlik’ döneminde, sosyalist muhalefetin önünde duran risk ve imkanlar üzerine yeni bir yazı kaçınılmaz görünüyor.
- 2025’te erdem, dayanışma ve örgütlülük biriktirmek 29 Aralık 2024 05:11
- Gündem dayatmasına karşı siyaset 22 Aralık 2024 04:40
- Başarısız devletin yıkılışı mı, yeni bir felaketin başlangıcı mı? 15 Aralık 2024 04:03
- Suriye’deki gelişmeler ve çözüm sürecinin akıbeti 08 Aralık 2024 05:14
- Baskıların haritası bize ne söylüyor? 01 Aralık 2024 04:56
- 150. Yazı - Üçüncü Mektup 24 Kasım 2024 03:01
- Biber gazını 40 yaşından sonra tadanların muhalefetini zenginleştirmek 17 Kasım 2024 04:25
- Demokrasi karşıtlığının kitlesel tabanı 10 Kasım 2024 05:26
- Ahmet Özer'in tutuklanması ve Kolombiya barış sürecinden dersler 03 Kasım 2024 04:32
- Fethullah Gülen'den sonra... 27 Ekim 2024 04:02
- ‘Çözüm’ü küçük çıkarlar için heder etmek 20 Ekim 2024 04:47
- ‘İç cephe’ çağrılarını 10 Ekim 2015’te yitirdiklerimizin fotoğraflarına bakarak düşünmek 13 Ekim 2024 04:47