15 Ocak 2025 04:20

"Kâr etmekten vazgeçin!"

Fotoğraf: MA | Arka plan: Pixabay | Kolaj: Evrensel

Paylaş

Enflasyonun kısa tanımı için ihtiyaç duyulan mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki sürekli artışı denilebilir.  Ancak geçmişte mal ve hizmetler daha çok devletin üretim ve kontrolünde olduğundan, mal ve hizmetlere yapılan zam ile halktan dolaylı olarak para toplanırdı. Kısaca geçmiş dönemde enflasyonu halktan dolaylı olarak vergi toplama işlemi olarak da adlandırabiliriz.

Enflasyon konuşulurken hep düşüşten söz edilir. Enflasyonun düşmesi sadece fiyat artış hızını yavaşlatır. Fiyat artışı devam eder. Eğer enflasyon eksi olur ise o zaman ucuzlamadan söz edebiliriz.

Birim paramızla alabileceğimiz mal ve hizmet karşılığına da alım gücü deriz. Elimizdeki para birimi ile mal ve hizmetlerin fiyatları arttıkça alacağımız miktar düşer. İşte bundandır ki enflasyon olduğu sürece alım gücü de sürekli düşer. Eğer ücretlerde artış olmaz ise, yani mal ve hizmetlere yapılan zam oranı kadar ücrete zam yapılmaz ise alım gücü düşük kalır. Ama bununla kalır mı? Kalmaz. Burada mal ve hizmet karşılığı olarak görünmeyen birçok işlem vergi olarak devreye sokulabilir. Böylece dolaylı yolla halktan toplanan para (Devletin elinde bulunan mal ve hizmetlere yapılan zam) diğer yandan direk vergi kalemi olarak konulan miktarlar da toplamda vergidir.

Ancak son çeyrek yüzyılda özelleştirilen mal ve hizmetler üzerinden devletin zam ile vergi toplaması giderek azalmıştır. Ancak konulan vergi çeşitliliği ve temel olarak büyüklüğü ile halktan toplanan para giderek artmıştır. Öyle bir durum söz konusudur ki; hiç mal ve hizmet almazsak ya da bir etkinliğe katılmamış olsak bile vatandaşlıktan doğan onlarca vergi ödeme zorunluluğuna mahkum edilmiş durumdayız. 200 çeşitten fazla vergi kodu ve vergi çeşitliliği söz konudur. Bunlardan bazıları (özel tüketim vergisi gibi) geçici olarak konulmuş olsa da en önemli vergiler olup süreklileşmiştir. Bir de amacı dışında bazı mal ve hizmetlere konulan vergiler (KDV gibi) söz konusudur. Katma değer vergisi kısaca değer artışından alınan vergidir. Örneğin tedavi ya da eğitim ya da beslenmede bir kişi için hangi mal ve hizmet değer kazanır. Bu değer hizmeti alan kişiye ne kazandırır ki buna vergi konur. Ya da hangi mal ya da hizmet özel sayılır? İşte bunlar gibi birçok vergi yaşamda ücretli çalışan ve ücreti ile geçinenler ile küçük mal ve hizmet işi yapan küçük esnaf için haksız yere alınan vergilerdir. Vergi çeşidinin artırılması ve vergi miktarına zam yapılması insanların alım gücündeki kayıptır. İşte bundan dolayı enflasyon dendiğinde halkın anladığı hayat pahalılığıdır. Temel gereksinimlerin karşılanamamasıdır.

TANIMLAR ÜZERİNDEN ÇARPITMA

Tanımlamalar üzerinden çarpıtmalar son dönemin modası oldu. Tanımlamalar kasıtlı olarak çarpıtılarak gerçekler gizlenmeye çalışılıyor. Devlet yetkililerinin konuşma metinlerini hazırlayan kişiler vardır. Bu metinlere öyle saçmalıklar yerleştiriliyor ki; metni okuyan kişi farkına bile varmadan okuyup geçebiliyor. Bu sözleri eleştirmek bir yana manşete çeken birçok haber kanalı olabiliyor. Konuyu sorgulamak yerine sözü doğru kabul etmesi başka bir sorun. 

Bir haber kanalı, 7 Ocak 2025 günü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kabine toplantısı sonrası yaptığı konuşmayı şöyle haberleştirdi: “Emeklinin dört gözle beklediği konuşmada emekli kelimesi bir kez geçti: ‘Enflasyon düştükçe işçimiz, memurumuz, emeklimiz, çiftçimiz, esnafımız dahil 85 milyonun tamamının alım gücü de artacaktır.”

Enflasyon düştükçe sadece fiyat artış hızı yavaşlar, ancak fiyat artışları sürer. Eğer siz söz konusu 85 milyonun (Konuşmada 372 bin nüfus devre dışı kalmış!) kazancını fiyat artışlarından çok artıramazsanız alım güçleri düşmeye devam edecektir. Enflasyonu düşürmek yetmez. Enflasyon yok edilmelidir. Enflasyonun gizli tetikleyicileri ortaya serilmelidir. Mal ve hizmetlerin artış nedeni sadece kâr etmek temellidir. Bu, ya mal ve hizmeti organizasyonun aracısı şirketler aracılığıyla olur ya da devletin çeşitli adlar altında topladığı vergilerle olur. Bu vergiler halka dayanışma olarak mal ve hizmet vermek yerine şirketlere değişik yollarla aktarılır. Bu durum özelleştirmeleri de aşan kamu-özel sektör iş birliği adı altında daha ileri taşınmıştır. Organizatörleri kapitalizmin kaleleridir.

26 Eylül 2000’de Dünya Ticaret Örgütü toplantısının yapıldığı Prag’a dünyanın her yerinden eylemciler gelmişti. Türkiye’den gidenler arasında TMMOB’den de heyet vardı. Eylemler sırasında atılan en önemli slogan ‘Kâr etmekten vazgeçin’ idi. Kâr ve biriktirme sürdükçe üretilene değer katılan her şey konuşmada devre dışı kalmış 372 bin kişi için olacaktır.

Pandemi döneminde dünyada yaşanan gıda sıkıntısının gıda yokluğundan kaynaklanmadığını not edelim. Gıda sıkıntısının temel nedeni Dünya Ticaret Örgütünün uyguladığı yoksun bırakma politikasından kaynaklıdır. Bu durum hâlâ devam etmektedir. Aynı yansıma yaşadığımız coğrafyada daha büyüyerek sürmektedir. Toplumlar yeterince var olan mal ve hizmetten yoksun bırakılmaktadır. Kâr anlayışı aynı zamanda toplumları “kazan kazan” propagandası ile büyük pazarlıkların seyircisi yapmaktadır. Bu uygulanan ekonomik program güvenlik kavramının politika alanda kullanılmasıyla, topluma zorla kabul ettirilmeye ve toplumların rızasının sağlanmasına çalışılmaktadır.

Buradan çıkış yolunu bulmak Dünya Ticaret Örgütü gibi kapitalizmin kalelerini reddederek programlarından çıkış ile mümkün olacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa