Memoria
Fotoğraf: ANKA
Canım adaşım Sevgili Şebnem İşigüzel’in “Memoria” romanını uzun süren bir okuma macerası sonunda hüzünlenerek tamamladım. Hüzünlendim çünkü anlatılan zorlu hikayemizin ötesinde, aldığım edebi hazzın bitmesini hiç istemiyordum. Uzun sürdü çünkü bir yandan bitmesin isterken bir yandan da yollardaydım ve her istediğimde elime alıp okuyacak yer ve zaman bulmak çok zordu. Her elime aldığımda çoktan yitirdiğim sevdiklerimizin, onların hem de kendi hatırladıklarımın izini sürmenin acısıyla kucaklıyordum “Memoria” yı. Yüzyıllık acıların yüreğimizde taşıdığımız ağırlığı vardı her satırında. O satırlardan bir alıntı daha iyi anlatır: “Başımıza gelmeyen kalmazdı. Neden? Çünkü dünya, yüz yıl önce tam da buradan yırtıldı da ondan. Koskoca imparatorluk, çökerken peşinden dünyayı sürükledi. Bu yüzden de başımıza gelmeyen kalmıyordu. Dediklerimi anlıyor musun? Bu, sadece bu toprakların hikâyesi değil. Dünyanın hikâyesi.”
Dünyanın hikayesi anlattıkça ağzımızda acılaşıyor durmadan. Geçmiş şimdi bu topraklarında dahil olduğu koca bir coğrafyada durmadan yaşanan katliamlarla, soğuktan, açlıktan ölen çocukları soykırıma terk etmiş dünyayı o yırtılan yerden sürüklüyor geleceğimize doğru... İnsanları bırakıp gitmemiş bir hekim kayıplara karışıyor, hastanesi yerle bir edilirken. Hastaneler, sağlık emekçileri ve basın emekçilerinin savaşlarda, çatışmalarda hedef alınması, insancıl hukukun ihlali demek olsa da yalnızca 2024 yılında Sınır Tanımayan Gazetecilerin verilerine göre 54 basın emekçisi öldürülmüş. Yalnız 16’sı Gazze’de... Bu rapora göre Suriye’de tek bir gazeteci öldürülmüş görünüyor ama gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’in, 19 Aralık'ta Suriye'de yaşanan gelişmeleri takip ederken uğradıkları saldırı sonucu ölümleri bu rapora yansımamış. Onlar Memoria’mızda gelecekte yer alacaklar. İstanbul Barosu başkan ve Yönetim Kurulu üyelerinin bu ölümler üzerine yaptıkları açıklama nedeniyle görevden alınması için açılan davanın adaletsizlik sarayının arşivlerinde bulunacağı zamanlarda.
İstanbul Barosu 21 Aralık günü; “Basın mensuplarının çatışma bölgelerinde hedef alınması, Uluslararası İnsancıl Hukukun ve Cenevre Sözleşmesi'nin ihlali niteliğindedir. Dahası, savaşa taraf olmayan sivillerin hedef alınması, Roma Statüsü 8/2/b/ii. maddesinde savaş suçlarından biri olarak ifade edilmiştir. Dolayısıyla, silahlı çatışma bölgesinde görev yapan gazetecilerin korunmasına ilişkin kurallar, Uluslararası İnsancıl Hukukun bünyesindedir. Yine, bahsi geçen olaya ilişkin Şişhane Meydanında yapılmak istenen basın açıklamasında, aralarında Baromuz üyesi dört meslektaşımız ile iki hukuk fakültesi öğrencisi ve onlarca gazetecinin olduğu yurttaşlar gözaltına alınmıştır. Uluslararası hukuku ihlal eden bu olaya ilişkin derhal soruşturma başlatılması ve sorumlulardan hesap sorulması gerekirken, Anayasal haklarını kullanan ve meslektaşları için yas tutan basın mensuplarının ve meslektaşlarımızın gözaltına alınması kabul edilemez bir durumdur. İki basın mensubu yurttaşımızın öldürülmesi olayıyla ilgili olarak etkin bir soruşturma yürütülmesini ve Anayasal haklarını kullanarak basın açıklaması yaptıktan sonra gözaltına alınanların derhal serbest bırakılmasını talep ediyor, sürecin takipçisi olacağımızı kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.” demiş, 22 Aralık’ta savcılık hızla soruşturmasını başlatmıştı. Tıpkı üç yıl önce hakkımda başlattıkları soruşturmanın ardından, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi üyelerinin ve başkanının görevden alınması talepli başlattıkları soruşturma, açtıkları dava ve sonunda verdikleri görevden alma kararı gibi diyebiliriz. Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK),
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) yaptığı açıklamasıyla hatırlatıyor bu saldırıların anlamını: “... Bu tür antidemokratik girişimler yalnızca İstanbul Barosu’nu hedef almakla sınırlı kalmamakta, aynı zamanda toplumun demokrasiye ve adalete olan inancını da zayıflatmaktadır. Çoklu baro yasasıyla bölünmeye çalışılan baroların bu kez de yargı sopasıyla susturulmaya çalışması iktidarın tüm demokratik kesimlere yönelik baskısının bir yansımasıdır. Siyasal iktidarın içerisine düştüğü her krizde toplumsal muhalefete gösterdiği bu saldırılar kabul edilemez. Bu hukuksuzluktan derhal vazgeçilmeli, demokratik seçimlerle ele geçiremedikleri İstanbul Barosu yönetimini bu ve benzeri tepeden inme operasyonlarla etkisiz kılma ve itibarsızlaştırma girişimlerine son verilmelidir.” Sevgili Şebnem İşigüzel’in dediği gibi “Ne de olsa geçmiş bizi gelecekte bekliyor.” Acılarının tüm ağırlığıyla, o ağırlığı kaldırabilirsek...
- Hoş gelmedin yeni yıl, bizsiz olmaz! 02 Ocak 2025 04:46
- Bir ödülün hikayesi 26 Aralık 2024 06:25
- Hüsnü Öndül, insan hakları mücadelesine armağandı... 19 Aralık 2024 04:45
- İnadına tanıklık 05 Aralık 2024 04:41
- Çetelere bütçe 21 Kasım 2024 04:59
- Büyümeden annen sana, ölüm alacak 14 Kasım 2024 04:42
- Bu zamanda hekim olmak 07 Kasım 2024 04:43
- İnsan hakları mücadelesine devam 31 Ekim 2024 04:43
- Çeteler kol geziyor 24 Ekim 2024 04:43
- Kimi, niye aşağılıyoruz? 17 Ekim 2024 04:34
- Şiir yazmanın sorumluluğu 03 Ekim 2024 04:43
- Siyah çöp torbasına atılan insanlığımız 26 Eylül 2024 04:45