Tek adam düzeniyle onun sınırları içinde baş edilemez
Fotoğraf: CHP
Cumhurbaşkanı Erdoğan, heybesindeki turpları tek tek çıkararak muhalefeti adeta evine çekilmeye zorlarken ve turpun büyüğünü en sona sakladığını belirterek sopa sallarken, onunla kırmızı kart göstererek baş edemezsiniz.
Gazetemizin yazarlarından, Değerli Hoca’mız Prof. Dr. İzzettin Önder’in önceki gün Evrensel’de yayımlanan yazısında ifade ettiği şu vurgu, muhalefetin 2025 stratejisini belirlerken, dikkate almadan yol alamayacağı bir netlikteydi: “2025 yılı aynen 2024 yılı gibi, hatta ondan daha da zor koşullarda geçecektir. (…) 2025’in daha iyi olacağı yönünde saçma sapan bilgi verenlere de kulak vermeyiniz. Mücadele evet örgütlü olmalıdır, ancak mücadele alanı ve vasıtası salt sendikal alanla sınırlı görülmeyip, siyasi alana sarkıtılmalıdır. Mücadelede başarının koşulu sermaye ve onun politik ortağı hükümeti korkutmaktır, onun yolu da siyasi mücadeledir.”
Evrensel’in 16 Ocak tarihli ‘Grev yasağı paramparça’ başlıklı manşeti de metal işçilerinin fiili grevle Saray iktidarının grev yasağını nasıl işlevsiz hale getirdiğini anlatıyordu.
Haberi de en özet haliyle hatırlatalım: “Grev yasağına rağmen, mücadelelerini kararlılıkla sürdüren Birleşik Metal İş Üyesi işçiler MESS’e geri adım attırdı. GE Grid Solutions’ta varılan anlaşmayla MESS kapsamındaki sözleşmeler sona erdi. Dört işletmeden 1700’ü aşkın işçi, fiili grevle patronların dayattığı oranların üzerinde zam aldı, 3 yıllık sözleşme ve esnek çalışma dayatmalarını da geri çektirdi.”
Burada Birleşik Metal İş üyesi işçiler, Önder’in de yazısında ifade ettiği, önlerine çıkaran yasal sendikal sınırla kendilerini bağlamadıkları, grev yasağına rağmen kararlılık gösterdikleri için kazandılar.
Sadece işçi hareketi açısından değil, başka mücadele alanları açısından da aynı şey geçerlidir. İktidarın üçüncü kayyım operasyonunu başlatmak istediği kent olan Van’da, kentin geneline yayılan o tepki olmasaydı, biliyoruz ki, oraya da şu anda kayyım atanmış olacaktı.
İktidarın ağır saldırılarına karşı yöntemsel ders niteliğindeki bu örnekleri hatırlattıktan sonra, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, iktidara ‘kırmızı kart’ göstermeye dayalı muhalefetinin, tek adam düzenine karşı parlamentarist mücadelenin en pasif ve en geri örneklerinden birini temsil ettiğini hatırlatmak gerekiyor.
Tek adam düzeni, yargısını kullanarak muhalefetin kolunu kanadını budayıp onu etkisiz hale getirmeye çalışırken, gönüllü olarak daha pasif bir zemine doğru çekilmek, sandığa dayalı ve onunla sınırlı temsil anlayışının dahi gerisine düşmek anlamına geliyor Muhalefete sandıkta oy verenler, en azından bir dahaki seçime kadar taleplerinin takipçisi ve mücadelecisi olmanız için veriyorlar.
Siz görevinizi bir karta indirgerseniz size oy veren de politik özne olma halini sandık ile o kart arasında bir yerde görecektir ister istemez.
Bu yazının konusu bağlamında geride bıraktığımız haftanın önemli bir etkinliği de Emek Partisinin ‘Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş’ için başlatacağı kampanyayı duyurmak için yaptığı toplantıydı. İş yeri temsilcileri, çalışma yaşamına dair değerli üretimleriyle tanıdığımız akademisyenler, hukukçular, sendika uzmanları ve gazetecilerin katıldığı toplantıda, kampanya bağlamındaki şu başlıklar tartışmaya açıldı: “İş güvencesi, sendikal barajlar, yetki tespit süreci, grev hakkı.”
İşçi hareketinin epey bir süredir itilmeye çalışıldığı sıkışmışlıktan çıkmanın mücadelesini verdiği, zaman zaman önüne çıkarılan grev yasaklarını dahi işlevsiz hale getirerek önemli başarılara imza attığı bir dönemde, bu kampanyanın İzzettin Hoca’nın da vurgusunu yaptığı siyasallaşma sürecine katkı sunmasını umalım.
EMEP’in bu toplantısıyla aynı gün, gözaltına alınan Kürt basın emekçilerinin serbest bırakılması talebinin dile getirildiği toplantı da vardı.
Aslında öyle bir yerdeyiz ki sahici bir barışla, işçi ve emekçilerin örgütlenmesinin önüne çıkarılan engellerin aşılması mücadelesi, birbirini dolaylı olarak güçlendiren ve destekleyen özellikler taşıyor.
Kayyım politikası ile grev yasakları aynı sermaye iktidarının, birbirini destekleyen yönetme pratikleri olarak önümüze konuluyorsa, onunla tutarlı bir mücadele de bu bütünü gören sınıfsallıktaki bir siyasi tutumla mümkün olabilir.
Bu yazı, bir 19 Ocak’ta yazıldı. Bu topraklarda halkların kardeşliği mücadelesinin sembollerinden biri olan Hrant Dink’e selam olsun!
- Büyükada’dan günümüze ‘Etki Ajanlığı’ komplosu 29 Ocak 2025 11:35
- Ahmet Güneştekin bizim acılarımızı da görecek mi? 27 Ocak 2025 06:45
- 'Zalim iyimserlik' 13 Ocak 2025 04:59
- Çok aktörlü bölgesel inşa ve ortasında bir “süreç” 06 Ocak 2025 05:00
- Enternasyonalizm bayrağı, daha daha yukarı! 30 Aralık 2024 06:30
- Diyarbakır notları: Seçim öncesi gelip ‘Ser sera, ser çava’ demeyin 16 Aralık 2024 04:52
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47