21 Ocak 2025

Panorama: İşsizler ve emekliler

İşsizsiniz. Lise, üniversite her neyse, öyle veya böyle bitmiştir. Okul bittikten sonra işinizi hazır edecek bir aileniz de yok. Ya babaevine döneceksiniz ya da işte o eğitiminizi tamamladığınız yerde veya büyük şehirlerden birine gidip işte orada bulabilirseniz eğitiminizle, bedeninizle, ruhunuzla hiç ilgisi olmayan işlerde günlük ya da kısa süreli çalışıp ayakta durmaya çalışacaksınız ama çoklukla yürümeyecek bu iş. Direnemeyeceksiniz, kürkçü dükkanına dönüp varsa oranın size ait bir odasında kendinizi toplumdan, dünyadan soyutlayacaksınız. Oraya buraya uğrayıp yüz yüze veya maille eskilerin “öz geçmiş” dedikleri CV’nizi bırakıp devlet memurluğu sınavlarına ikinci el kitaplarla hazırlanacak ve çoğunlukla kazanacak ama mülakatta yok sayılacaksınız. Evdekilerle, çevredekilerle aranızda hiç yoktan, sırf sizin alınganlığınız yüzünden, kutup soğukları esecek ki bazı ebeveynler size iş bulma umuduyla hiçbir zaman tasvip etmedikleri iktidar partisinin saflarında görünme çabasına bile girmişlerdir. Sokaklarda amaçsız yürüyecek, kaldırım kenarlarında tüneyecek, zaman zaman kulaklığınızdaki müziğe kendinizi kaptıracak, parklardaki bankları çoğunlukla bir ayağı çukura iyice yaklaşmış büyüklerle paylaşacaksınız. Saatlerdir yürümekten yorulduğunuz için gevezeliklerinden, hastalıklarından, güncel siyasetin dibinden, ha bire kişisel soru sormalarından, akıl vermelerinden, fi tarihinde başlarından geçenlerden, aslında dünyayı kurtaracak fikirlerine değer verilmediğinden, ünlü birinin kendilerinin yanında çırak olduğundan filan söz ettiklerinden onlarla oturmak da istemeyeceksiniz ama oturmuşsunuz bir kere veya o oturmuştur yanınıza, kulaklığınızı da ayıp olmasın diye çıkarmışsınız. İşte onların erkek olanlarından bazılarının kadın olan bazılarınıza toplu taşıma araçlarında, yolda yolakta, sahilde plajda görsel, sessel tacizde bulunduklarını yaşamış, görmüş, duymuşsunuzdur ama ne çare; bazıları da öyle mülayim ki bir kedi gibi kucağına yatasınız, başınızı omuzuna yaslayasınız gelir… Çoğunlukla kırmadan bazen kaçarcasına kalkarsınız o banktan. Aynı sokaklarda, aynı caddelerde, aynı mekanlarda dolaşır, bazen aykırı hayaller kurar, bazen de hiçbir şey düşünmediğinizin farkına varırsınız, bir bitki gibi. Aman evlerden ırak, bilim insanlarının yalancısıyım, bir de basında çıkıyor ya ara sıra, belki de özkıyımlar geçer düş denizinden yelkenlerle.

*

Sık sık olmasa da en azından senede bir kez yurt içi, yurt dışı tatillere çıkan, yazlıklarında, villa veya benzeri yerlerde ikamet eden, kafelerde, restoranlarda, meyhanelerde, fikir kulüplerinde “janti” giyimleriyle ortalığı yakan emeklilerimiz var elbette, olmalı da. Bunlardan bazıları şişe dipli gözlükleriyle her ay kiracılarının kirayı yatırıp yatırmadıklarını da kontrol ederler, ellerindeki mobil cihazdan girdikleri hesaplarından, haklıdırlar. Aynı cihazdan borsayı, Bitcoin’i, altın ve döviz piyasasını da takip ederler. Olacak elbette, çalışma yaşlarında edinmişlerdir bütün taşınır taşınmazı, bize düşmez sorgusu suali.   

Ama çoğu böyle değildir. Bazıları Allah’tan iş yaşamındayken boğazından, tatilinden, zevkinden kısarak bir ev/daire uydurmuşlardır da hiç değilse kira ödemiyorlardır; o bazılarının bazıları da iyi ki eşinin aklına gitmeyip bir daire de oğlana almışlardır ki çocuğun gelesi filan da olmadığından hiç olmazsa kirası bütçeye katkı sağlıyor. Şehirdekilerin çoğu işte parklardaki, cami avlularındaki, site bahçesindeki, eğer torun gezdirmeye çıkmışlarsa oyun parklarındaki banklarda birbirlerine sırtlarındaki, bellerindeki, boyunlarındaki ağrıları, geçirdikleri ameliyatları, iyi ve kötü doktorları, memleketin ahval ve şeraitini, oğlanın gelinin torunun laf dinlemezliğini, kendi zamanlarındaki dostluğu kardeşliği güneşli günleri, yardımlaşmayı dayanışmayı anlata anlata bitiremezler. Bazıları da mahalle kahvesine takılır, bir çayla saatler geçirmek için gittiği bu mekanda zaman zaman okeye, kağıda da bulaşırlar. Alınan birkaç gazeteye de bazıları saatlerce pek azı şöyle bir göz atıp günceli takip ederler. Gözleri zaman zaman televizyondaki kadın, yemek programlarına kayar. Ara sıra fikir tartışmasına girdikleri de olur ki biri iktidar, diğeri muhalif iki “ihtiyarın” tartışmasını, görüşlerine yakın olduğu arkadaşının pasifliğini hissettiğinde araya giren taraftarların müdahalelerini, işi abarttıklarında birilerinin, kahvecinin araya girmesini dışarıdan izlemek ruhlara sezadır. Ne yapsınlar sürekli evde, hele de apartman dairesinde oturmayla gün geçmez ki… İndirim kuyruklarında zaman geçirdikleri de olur, toruna bir çikolata bahanesiyle girip fiyatları didik didik edip ısısından veya serinliğinden yararlandıkları marketleri mekan tuttukları da. Eşleriyle birlikte arkalarında iki tekerli çantayı sürükledikleri, zaman zaman satıcıyla laf dalaşına girdikleri pazarlarda da görülürler. Çoğu inadım inat, azı umutsuzluk duyarsızlık ikileminde, pek azı “Geçinemiyoruz” meydanlarında… Ütülenmiş pantolonlu, ceketli kravatlı gömlekli dönemin şimdiki ihtiyarlarından bazıları kişisel görünümlerinde “inkılap” da yapmışlardır: meşrebince sakal bırakan, kafasında kalan dört tel saçını uzattığı yetmezmiş gibi bir de lastikle tutturan, hatta sol kulaklarını deldirip küpe takanları bile olmuştur.

Kırsalda yaşayanlar şehirde yaşayanlara oranla daha iyi, hiç olmazsa tavuk mavuk var; soğanı, biberi, domatesi sulayıp çapalayarak zamanı bir güzel geçirebilmek mümkün. Yazın bahçesinde, kışın sobasının başında vakit öldüreceği, yerdeşleriyle güzel sohbetler edeceği “bizim kaave” hemen yanı başındadır, iki adım.   

*

İşsizlerle, emeklilerle ilgili yazınsal ürünleri karıştırırken şunu mu yazsam, bunu mu dile getirsem; şu güzelmiş, yok bu daha güzel; şuna değinelim, bunu değerlendirelim derken başladık ve sonuç ortada…

Kırıp döktüysek affola…

Evrensel'i Takip Et