Evrensel için yeni bir dönem
Evrensel için yeni bir dönem

Déjà vu

Retorik bir cümleyle başlamak istiyorum: Bir hata sürekli tekrarlanıyorsa sorun personel sorunu değil, sistem sorunudur.

Bugünkü yazımda maça ilişkin tek bir pozisyona yer vereceğim. Bundaki amacım Galatasaray’ın takım halinde neyi sistematik olarak yanlış yaptığını derli toplu biçimde göstermek. Temel hedefim ise toplamda Galatasaray’ın yaşadığı sorunlara işaret etmek, bunları saptamaya çalışmak ve tartışmak.

Pozisyon hemen maçın başında yaşandı:

Dakika 1,45. Galatasaray’ın sol beki Ismai Jacobs Dinamo Kyiv yarı sahasının ortalarından taç atışı kullanıyor. Sahayı taradıktan sonra Jacobs kendisine en yakın takım arkadaşı Yunus Akgün’e doğru kullanıyor taç atışını. Akgün de topu zayıf bir dokunuşla yeniden Jacobs’a bırakıyor. Tam bu anda Dinamo Kyiv’in sağ iç oyuncusu Vitaliy Buyalskyi topa ayağını sokarak Jacobs’u top kaybına zorluyor.

Tam bu anda görüntüyü donduruyorum.

TRT 1 yayınından alınan ekran görüntüsü

Taç atışı sonrasında Jacobs’un karşısına çıkan Buyalskyi topa dokunmayı başarıyor. Jacobs’un topu oynamak istediği bölgede Dinamo Kyiv’li oyuncular 5’e 3 sayısal üstünlüğe sahip.

Ne görüyoruz? Berkan Kutlu taç atışında top alabilmek için en ileriye gitmiş. Yunus Akgün üç Dinamo’lu oyuncu arasında. Dries Mertens de ileride kalmış. Kyiv’in santrforu 11 sırt numaralı Vladyslav Vanat boş durumda. Vanat’ı marke etmesi gereken Abdülkerim Bardakcı onun yaklaşık altı metre uzağında kalmış. Lucas Torreira da kâğıt üzerinde Vladyslav Kabaiev’i kontrol ediyor, ama o da marke ettiği oyuncunun uzağında. Topun atıldığı bölgede beş Dinamo Kyiv’li oyuncu var, Galatasaraylı futbolcu sayısı ise üç.

Görüntüyü akıtıyorum. Buyalskyi’nin ayağını soktuğu topu, Kyiv’in sağ kanat forveti 9 sırt numaralı Nazar Voloshyn kazanıyor. Ve hemen takımını 5’e 5 geçiş hücumuna çıkarıyor.

TRT 1 yayınından alınan ekran görüntüsü

Dört saniye sonrası. Galatasaray’ın kullandığı taç atışı sonrasında Dinamo Kyiv 5’e 5 hücuma çıkıyor. Top Voloshyn’in ayağında. Bardakcı tarafından marke edilmek istenilen Vanat ileriye boş koşu gösteriyor.

Voloshyn topu daha sonra öne doğru koşu gösteren Vanat’ın önüne yuvarlıyor.

TRT 1 yayınından alınan ekran görüntüsü

Bir saniye sonrası. Koşuya Bardakcı’nın arkasında başlayan Vanat, Voloshyn’in pası sonrasında topla buluşmak üzere.

Yaklaşık 25 metre dribling yapan Vanat topa basıp merkezdeki Voloshyn’e pas veriyor. Görüntüyü yine donduruyorum.

TRT 1 yayınından alınan ekran görüntüsü

Altı saniye sonrası. Vanat topu merkezdeki Voloshyn’e oynamış durumda.

Manzara şöyle. Jacobs geride kaldığı için Galatasaray’da sol beke Bardakcı geçmiş durumda, sol stopere Davinson Sànchez, sağ stopere de Torreira. Kaan Ayhan sağ bekteki yerini koruyor. Barış Alper Yılmaz da Kyiv hücumuna katılan sol bek Kostiantyn Vivcharenko’yu takip ederek geri dönüyor.

Galatasaray’da yerleşim doğru, ancak tehlike henüz geçmiş değil.

Voloshyn gerisindeki Buyalskyi’ye bırakıyor topu ve Vanat’la birlikte Galatasaray savunmasının arkasına koşu gösteriyor. Ancak verdiği pasın yönündeki hata nedeniyle top Buyalskyi’nin gerisinde kalıyor.

TRT 1 yayınından alınan ekran görüntüsü

 Aynı saniye. Voloshyn’in verdiği pas Buyalskyi’nin gerisinde kalıyor.0

Bu nedenle Buyalskyi zaman kaybediyor ve öne koşu gösteren iki takım arkadaşını ofsaytta kalmamaları için kaçıramıyor. Topu sağdan bindiren Oleksandr Tymchyk’in önüne atıyor.

TRT 1 yayınından alınan ekran görüntüsü

Üç saniye sonrası. Buyalskyi sağdan bindiren Tymchyk’i görüyor. Bu arada Tymchyk’in üç saniye içinde arkadan koşan Yunus ve Berkan’la farkı açtığı görülüyor.

Tymchyk’in Galatasaray ceza sahasına yaptığı ortayı Sànchez müthiş bir zamanlamayla, sağ ayağının topuğuyla kesiyor. Sànchez bu hareketi yapmazsa arkasındaki iki Kyiv’li oyuncu Voloshyn ve Vanat gol atmak için oradalar.

TRT 1 yayınından alınan ekran görüntüsü

İki saniye sonrası. Tymchyk’in yaptığı ortayı Sànchez fantastik bir hareketle kesiyor. Sànchez bu hareketi yapmasa top gol için bekleyen iki Kyiv’li oyuncuya, Voloshyn ve Vanat’a gidecek.

Görüldüğü gibi Galatasaray maçın hemen başında rakip yarı sahada taç atışı üzerinden gol ararken yapılan top kaybı sonrasında rakibinden hızlı geçiş yiyor ve gol yemenin eşiğine geliyor. Aslında bu sadece bu maçta gerçekleşmiş bireysel bir hata değil. Galatasaray sezon boyunca aynı hatayı birkaç kez yaptı. Dolayısıyla yazının başındaki söze dönüyorum: Bir hata sürekli tekrarlanıyorsa sorun personel sorunu değil, sistem sorunudur.

SİSTEMATİK HATALAR

Galatasaray’ın yaptığı bu sistematik hatanın birkaç temel nedeni var.

1. Ezbere oyun

Galatasaray öğrenen bir organizma olmayı yitirdi bir süredir. Çünkü Dinamo Kyiv’in burada yaptığı hücum maç içinde anlık olarak kendiliğinden gelişen bir hücum değil. Galatasaray’ın yaptığı maçları analiz eden Dinamo Kyiv teknik heyetinin antrenmanlarda futbolculara özellikle çalıştırdığı bir hücum bu.

Hafızası ve dikkati iyi olan okurlar hatırlayacaktır; Galatasaray, Dinamo Kyiv’in yaptığı bu hücumda yaşadığı tehlikenin bir benzerini Trabzonspor karşısında da yaşamıştı. (Trabzonspor’un golle sonuçlanan o hücumu da Galatasaray’ın yine yanlış biçimde kullandığı bir taç atışı sonrasında yanlış kümelenme sonucunda gelişmişti. Trabzonspor maçında tacı Berkan Kutlu kullanmıştı.) Keza Eyüpspor maçında da yenilen ilk gol yine sol kanatta yapılan pas hatası ve yanlış kümelenme sonrasında gelmişti.

Eğer Galatasaray öğrenen bir organizma olsaydı bu maçlarda yapılan hatalar sonrasında yenilen gollerden sonra bazı şeyler değişirdi. Örneğin rakip kendi sağına kümelenmişken taç atışı önce geriye kullanılır, ardından da topun yönü rakibin az olduğu diğer koridora değiştirilirdi.

Bu yapılmadı. Neticesinde Jacobs da rakibin sayısal olarak üstün olduğu bölgeye taç atışını kullanarak top kaybına neden oldu. Ardından da Galatasaray’ın sol kanadında yer alan Yunus Akgün ve Berkan Kutlu ile Mertens taç atışı sonrasında oyundan düştüler. Böylece Dinamo Kyiv çok organize ve hızlı bir hücum geliştirme fırsatı buldu.

2.Analiz eksikliği

Evet, taç atışı da dahil duran toplar iyi kullanılması durumunda kullanan takıma bir fırsat sağladığı gibi iyi kullanılmaması durumunda aynı zamanda da bir tehdit oluşturur. Galatasaraylı futbolcular ise görüldüğü gibi maç içinde işin sadece fırsat tarafına odaklanıyorlar, tehdit yönünü ise ısrarla görmezden geliyorlar.

3.Fizik kalite farkı

Galatasaray 11’inde sprint atabilen oyuncu sayısı sadece üç: Ismail Jacobs, Barış Alper Yılmaz ve Victor Osimhen. Bu hücumda Dinamo Kyiv’den dört oyuncu hızlarıyla fark yaratırken Galatasaray’dan hiçbir oyuncu bu hızlı koşulara yanıt veremedi.

Bu hücumda Dinamo Kyiv’li attıkları sprintlerin yanı sıra yaptıkları doğru koşularla da fark yarattılar. Öyle ki hücum sonlandığında Galatasaray ceza sahasında dört Galatasaraylıya karşın beş Kyiv’li futbolcu vardı. Ki bunların dördü demarke vaziyetteydi. Yani topla buluşsalar etraflarında hemen müdahale edebilecek Galatasaraylı oyuncu yoktu. Bu da bize Kyiv’lilerin takım olarak Galatasaraylılara oranla daha hızlı ve daha doğru koştuklarını gösterir.

Kısaca Galatasaray bu sezon çoğu maçta izleyenlere, verilen hızlı geçiş hücumları, rakiplerin Galatasaray kalesine kolayca gol atabilmesi, skor üstünlüğünü elde tutamama, bazı maçlarda beraberliğe yakalanma, çoğu maçın bıçak sırtında gitmesi gibi konularda “déjà vu” duygusu yaşattı, yaşatıyor. Görünen o ki daha da yaşatacak.

Ben bu yazıda temelde Galatasaray’ın oynadığı futbolun zayıflığının temel nedenlerini tartışmaya çalışacağım.

Kanımca Galatasaray’ın bu sezonki en temel sorunu üç yıldır geliştirmeye çalıştığı ön alan baskısının yavaş yavaş sönümlenme aşamasına gelmiş olması. Bu açıdan takım savunmasının zayıfladığını söyleyebiliriz. Kolay gol yeme ise bir neden değil, bir sonuç. Zayıflayan takım savunmasının yarattığı ve istenmeyen bir sonuç.

Kanımca bu temel sorunun yapısal nedenleri var.

1. ŞAMPİYON MUHAFAZAKARLIĞI

Neredeyse şampiyon olmaya alışmış tüm kadroların başına gelen grup psikolojisi temelli bir sendromdur bu. Şöyle izah edebilirim:

Bir futbolcu grubu ve teknik heyet beraberce başarılı olmuşlardır. Bu sürecin sonunda teknik direktör, “ben bu çocuklarla şampiyon oldum” diyerek futbolcu grubuna duygusal temelli bakmaya başlar. Ve gerekli değişimleri ve takviyeleri yapmayı, bu başarı grubun hilafına yapılacak hareketler bütünü olarak görmeye başlar. Pür bir muhafazakâr tutumdur bu. Futbolcu grubu da aslında her biri birer yıl yaşlanmış olsalar da daha önce yaptıkları şeyi yeniden yapmanın başarılı olmaya yeteceğini düşünmeye başlamıştır. Yapmaları gereken fazladan bir şey yoktur. Daha önce yaptıkları şeyleri tekrarlamak yine başarılı kılacaktır onları.

Yeni sezona böyle başlanır. Ancak rakipler bu sezon, bir öncekine oranla daha motive ve daha kararlıdırlar. Kendilerini daha çok yenilemişlerdir. Şampiyon muhafazakârlığı sendromunu yaşayanlar bunu anlamakta ve kavramakta zorluk çekerler. Zira gerçekte daha çok bilenmiş rakiplerini alt edebilmek için yeni çözümler düşünmek ve geliştirmek gerekirken beyinlerindeki muhafazakâr hücreler bu çabaların gereksiz icatçılık olduğunu fısıldar kulaklarına. Dolayısıyla gerçekten yeni icatlara ihtiyaç varken, muhafazakâr zihniyet bu reform paketini uygulamaya sokacak zihinsel donanımdan uzaktır.

Sonuçta çalışan motor yavaş yavaş gücünü kaybeder ve bir gün stop eder.

2. DAR ROTASYON

Okan Buruk ve ekibi üç sezondur dar bir rotasyon üzerinden götürmeye çalışıyor yarışı. İlk sezon yarışılan tek kulvar vardı, kadro da gerçekten derin değildi. Dolayısıyla dar rotasyonla yarışı sürdürmenin gerçek maliyeti hiçbir zaman tanımlanamadı.

Dar rotasyon ikinci sezon da devam etti. Bu takımın fiziksel ve zihinsel olarak pek yenilenemediği anlamına geldiği için iki parlama dışında Galatasaray UEFA yarışında gerçek anlamda var olamadı. Lig de aynı dar rotasyonla bitirilmeye çalışıldı. Teknik ekip bunda başarılı oldu, ama bunun görünen bir maliyeti ortaya çıktı. Dar kadro, milli maçların da devreye girmesi nedeniyle oldukça yıpranmış oldu.

Ayrı döngü bu yıl da sürüyor. Yoğun maç fikstürüne rağmen Victor Nelsson, Roland Sallai, Kerem Demirbay, Elias Jelert, Yusuf Demir, hatta Efe Akman gibi oyuncular hep rotasyonun dışında tutuldu.

Bunun dışında çoğu maça aynı kadroyla çıkıldığı için bu sezon daha çok sakat verildi, bu da kadro üzerindeki yükü artırdı.

Dün açık biçimde görüldü ki dar rotasyon iki önemli kulvarın yükünü taşıyamıyor. Hem hep oynayanlar daha çok yıpranıyor, hem de gidenin yerine kimse hazırlanamıyor. Bu da sorunu, ısınan tencereden yukarı sıçrayan kurbağaların her seferinde daha az mesafe kat etmesinde görüldüğü gibi tükenmişlik sendromu yaşayan oyuncuların artmasına yol açıyor.

3.TÜKENMİŞLİK SENDROMU

Yunus Akgün 2000 doğumlu bir oyuncu. Bu yıl, hayatının en çok maç yaptığı sezonunu geçiriyor. Akgün geçen sezon Galatasaray, Leicester City ve milli takımda toplam 17 kez ilk 11’de başlamıştı maçlara. Bu sezon Ocak ayının 21’inde ilk 11 başladığı maç sayısı şimdiden 26’yı buldu (16 lig, 3 milli takım, 7 UEFA Avrupa Ligi).

Dakika bazlı bakacak olursak sorun daha net görülebilir. Yunus Akgün altyapılar dahil dokuz sezondur futbol oynuyor ve bugüne kadar toplam 12 bin157 dakika sahada kaldı. Bu sezon ise daha şimdiden 2006 dakikayı buldu. Yani bir sezonda toplam kariyerinin altıda biri kadar forma giydi ve daha da giyecek.

Benzer şey Barış Alper Yılmaz için de geçerli. Profesyonel futbol hayatında toplam 11 bin 353 dakika forma giyen Barış Alper Yılmaz’ın bu yıl aldığı dakika sayısı şimdiden 2 bin 304’ü buldu. Yani toplam yedi sezondur futbol oynayan Barış Alper Yılmaz bu sezon daha şimdiden toplam dakika sayısının beşte birine ulaştı.

Keza Victor Osimhen. Geçen sezon toplamda 2476 dakika forma giyen Osimhen’in aldığı dakika sayısı şimdiden 1447’yi buldu. Ki daha ligin ikinci yarısında sadece bir maç oynandı.

Bu listeyi Ismail Jacobs, Davinson Sànchez ve Dries Mertens’le genişletebilirim. Geçen yılki toplam oynama süresi 1528 dakika olan Jacobs’un oynadığı süre bu sezon şimdiden 1226’yı buldu. Geçen yıl toplam 2390 dakika süre alan Sànchez’in dakika sayısı şimdiden 1886’ya ulaştı. Mertens ise geçen sezon toplam 3341 dakika forma giyerken bu sezon bu süre 2476’yı buldu.

Sonuç; sık sakatlıklar (Osimhen, Sànchez, Jacobs, Bardakcı), sakatlık sonrasında daha geri bir form düzeyiyle yeniden takıma katılma ve ister istemez her maç daha da azalan saha içi performansları.

4. TEK OYUN

Galatasaray üç yıldır ön alan baskısına dayalı bir oyun oynuyor. Bunda bir sorun yok, hatta iyi bir şey bu. Sorun şu: Ön alan baskısı oldukça efor isteyen bir oyun şekli. Galatasaray da sezonun ilerlemesine paralel biçimde ön alan presinden daha da zorlanıyor. Bunun birkaç nedeni var.

  1. Takımın enerjisinin ve fizik kalitesinin maç boyunca yapılacak ön alan baskısına yetmemesi.
  2. Bazı futbolcuların (kanımca Osimhen, Mertens, Barış Alper Yılmaz, Yunus Akgün, Abdülkadir Bardakcı ve Kaan Ayhan) ön alan baskısına doğru ve anında yanıt verebilecek profile sahip olmamaları. (Burada Mertens özelinde itiraz gelebilir, ancak biliyoruz ki Mertens tüm maç boyunca baskı yapabilen bir oyuncu hiçbir zaman olmadı. Pozisyon seçti ve sadece onlarda iyi ön alan baskısı yaptı.)
  3. Ön alan presinin tüm takım bir kuş sürüsü gibi hareket ettiğinde bir sonuç vermesi ve Galatasaray’daki futbolcu grubunun takım halinde hareket etme kapasitesini yitirmeye başlaması.

Ancak Galatasaray’daki en temel sorun kanımca sadece bir şeyi (ön alan baskısına dayalı hücum futbolu) oynamaya çalışması, bunu iyi yapamadığı anlarda ise sıradan bir takıma dönüşmesi. Örneğin kuvvetli ve etkili biçimde bire bir savunma yapılmayınca Galatasaray’ın takım savunması geçirgen ve zayıf bir savunmaya dönüşüyor. Ki bu yıl toplam 30 maçta yenilen 46 gol de bunu bize çok iyi gösteriyor.

TARTIŞMA

Galatasaray’ın içine düştüğü türbülanstan çıkmak için sorunu iyi teşhis etmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Bir düşüncem de şu: Teknik heyet şu ana kadar sorunu doğru teşhis etmedi. Çünkü oyun bazlı değil, sonuç bazlı düşündü ve hareket etti.

Açık biçimde tarif etmek gerekirse, Galatasaray’daki sorun hücumun etkisizliği değil, ön alan baskısının yetersizliği nedeniyle savunmanın zayıflaması. Sırasıyla berabere biten Kasımpaşa, FK Rigas FS, Eyüpspor, Malmö FF ve dün oynanan Dinamo Kyiv maçlarında bunu açık biçimde gördük. Galatasaray bu eşleşmelerde iyi savunma yapamaması nedeniyle üç farklı, iki farklı öne geçtiği maçlarda bile skoru tutamadı ve beraberliğe yakalandı.

Savunma yapamama sorunu ise ne kadronun zayıflığından kaynaklanıyor, ne ileri sürüldüğü gibi formasyondan (Galatasaray ulemasının önemli bir bölümü en temel sorunun dörtlü defansa geçişin olduğu düşüncesinde), ne de transferlerle alakalı.

Temel sorun Galatasaray’ın enerji yetersizliği ve takım uyumsuzluğu nedenlerinden ötürü etkili bir ön alan baskısı yapamadığı zamanlarda bile ısrarla bunu sürdürmeye çalışması. Yani sürdürülebilir bir oyun yapısına sahip değil Galatasaray.

İronik olan ise Galatasaray’ın iyi ve etkili yapılmayınca sorun yaratan bir şeyi iyi yapamadığı anlarda da sürdürmeye çalışması. Kanımca Galatasaray bugüne kadar hemen sonuç alabileceği ve ön alan baskısı kadar enerji gerektirmeyen alternatif savunma modelleri üzerinde çalışmış olmalıydı. Örneğin üzerinde çalışmış olsaydı, rakibin 442 formasyonda karşılandığı ve takım boyunun 20-25 metreye indiği alan savunmasında çok önemli bir mesafe kat edebilirdi.

Ancak Galatasaray bunu yapamaz, yapmaz. İki nedenden ötürü. İlki Galatasaray’da Osimhen ve Mertens her rakip hücumunda topun arkasına geçmez. (Fiziksel kapasiteleri bunu yapmalarına engel çünkü.) İkinci olarak da Galatasaray’da hücum sırasında sprint atan oyuncu topun kaptırılmasından sonra hızla geriye dönmez ve bir takım arkadaşı dönene kadar onun yerini almaz.

SONUÇ

Galatasaray puan kaybettikçe sorunlarını daha rasyonel biçimde tartışmaktan daha uzaklaşıyor. Çünkü tartışmada temel amaç çözüm aramak olmuyor. Tek öncelik her kesimin önerdiği programın (transfer, istifa, olağanüstü genel kurul, linç kampanyaları, vb.) mutlak olduğu iddiasıyla hasmane bir tutum alması oluyor. Bir tür ötenazi bu.

Bunu da daha önce çok yaşadık. Yani bu da Galatasaray’ın kültür paketinde yer alan bir başka “déja vu”.

Evrensel'i Takip Et