Evrensel için yeni bir dönem

Öcalan’ın mesajı ve Kırmızı Kitap

Fotoğraf: DEM Parti

PKK Lideri Öcalan ile ikinci görüşmesini yapan DEM Parti İmralı heyeti, görüşmeye dair açıklamasında “Öcalan’ın sürece ilişkin çalışmalarının devam ettiği” ve “Hazırlıklar tamamlandıktan sonra kamuoyuna gerekli açıklamaların yapılacağı” bilgisini paylaştı. İmralı heyetinin Öcalan ile görüştüğü gün yapılan ve milli güvenlik siyaset belgesinin (kırmızı kitap) yenilendiğinin açıklandığı Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısından sonra ise, “PKK/PYD’nin Suriye’deki mevcut durum ve muhtemel gelişmeleri istismar etmesine izin verilmeyeceği” vurgusunun yer aldığı 7 maddelik bir açıklama yapıldı. Bu iki gelişme yan yana konulduğunda Kürt sorunu konusunda ülkede başlatılan ‘süreç’ ile Suriye’deki gelişmelerin iç içe geçmiş olduğu görülmekle kalmıyor, Öcalan’ın yapacağı açıklamanın çerçevesinin de Suriye’deki görüşme-pazarlıklara göre şekilleneceği anlaşılıyor.

Suriye’de geçici bir yönetim kuran HTŞ’nin (Heyet Tahrir el Şam) Lideri Colani ile Suriye Demokratik Güçlerinin (SDG) Komutanı Mazlum Abdi, geçtiğimiz yıl sonunda bir araya gelerek yeni dönemde SDG ve Kürtlerin statüsüyle ilgili bir görüşme gerçekleştirmişti. Ancak Colani ve Abdi arasında yapılan görüşmeden bu yana SDG’nin Suriye ordusuna katılım koşulları ve Suriye Kürtlerinin statüsü konusundaki anlaşmazlıklar ve belirsizlikler devam ediyor.

Suriye’deki geçici yönetim ile SDG arasındaki pazarlıkların-görüşmelerin hangi eksende sürdürüleceğinin anlaşılması bakımından HTŞ’nin Savunma Bakanı Ebu Kasra’nın geçtiğimiz günlerde basına yaptığı açıklamalar önem taşıyor. Bazı medya organlarının Ebu Kasra’nın açıklamalarını “Şu anda SDG ile diyalog kapısı açık ancak gerekirse güç kullanmaya da hazırız” biçiminde servis etmesinin ardından HTŞ yönetimi bu haberleri yalanlayan bir açıklama yapmak zorunda kaldı. HTŞ’nin ‘tekzip’ açıklamasında Ebu Kasra’nın “SDG’ye karşı güç kullanılmasından söz etmediği” belirtildi.

Özellikle MİT Başkanı Kalın ve Dışişleri Bakanı Fidan’ın Şam’da Colani ile yaptıkları görüşmelerden sonra HTŞ’nin SDG’ye karşı askeri güç kullanması olasılığı yüksek sesle dillendirilmişti. Ancak ABD’de yönetimi devralan Trump’ın kabinesinden de SDG ile iş birliğinin devam ettirilmesi yönünde gelen mesajlar ve İsrail’in Kürtlerin desteklenmesi yönündeki açıklamaları, HTŞ için de bir ‘uyarı’ anlamı taşıyor. İşte HTŞ’nin “SDG’ye karşı askeri güç kullanılabileceği” haberlerini yalanlaması, Türkiye’nin bütün istek ve baskılarına rağmen ABD ve İsrail ile karşı karşıya geleceği adımlardan kaçınmaya çalıştığını/çalışacağını ortaya koyuyor.

Öte yandan bu durum, Türkiye’deki Erdoğan iktidarının Suriye’deki Kürt özerk yönetimi ve askeri gücü SDG’ye karşı baskı politikalarından ve operasyon tehdidinden vazgeçeceği anlamına da gelmiyor. Aksine bu gelişmeler karşısında Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan “TSK unsurlarının Suriye’deki görevlerinin devam ettiği” ve “İhtiyaç halinde görev yerlerinin (konuşlandıkları yerin) değiştirilebileceği” açıklaması, hem Kürtlere yönelik tehdidin hem de bu konuda HTŞ ve ABD ile pazarlıkların sürdüğüne işaret ediyor.

Bilindiği gibi Öcalan, İmralı heyeti ile yaptığı ilk görüşmeden sonra gönderdiği mesajda “Sorunun dış müdahalelerle kangrenleştirilmesine karşı Türk-Kürt kardeşliği temelinde çözüm”den söz etmişti. Öcalan, “dış müdahale” vurgusu ile ülkedeki iktidarın yeni süreci bölgesel gelişmelerin bir sonucu olarak ve bu gelişmelerin yaratması muhtemel risklere karşı bir ‘ön alma’ temelinde başlattığını gördüğünü ortaya koyuyordu. O yüzden Öcalan, meseleyi bir “terör” meselesi olarak açıklayan ve “Terör örgütünün silahlarını gömmesi için” çağrı yapmasını isteyen iktidara, ülkede ve bölgede “barış, demokrasi ve kardeşlik temelinde” bir çözüm için sorumluluk almaktan söz etmişti.

Son gelişmeler ve Öcalan’ın İmralı heyeti ile 4 saat süren görüşmeden sonra “Hazırlıkların devam ettiği” açıklaması, iktidar blokunun “Terör örgütüne silah bıraktırılmasının ötesinde bir pazarlık olmadığı” iddiasının aksine Kürt sorunu için atılacak adımlar ve Suriye’de Kürtlerin kazanımları konusundaki pazarlıkların devam ettiğine işaret ediyor. Ancak demokrasinin adının bile geçmediği ve Kürt sorununun hem içeride ve hem de dışarıda “terör” parantezi içinde değerlendirildiği son MGK toplantısı sonrasında alınan kararlar, iktidarın bölgesel gelişmeler karşısında ‘ön alma’ politikası kapsamında başlattığı süreçte kontrolü elinde tutmak için her türlü baskıyı ve saldırı tehdidini sürdüreceğini gösteriyor.

Öncelikle devletin ‘gizli anayasası’ olarak bilinen milli güvenlik siyaset belgesinin (MSGB) de yenilendiğinin açıklandığı son MGK toplantısı sonrasında yayımlanan 7 maddelik bildirgenin MSGB-25’e de ruhunu verdiğine şüphe yok.

Bildirgede, içeride PKK, FETÖ ve IŞİD tehdidinden söz ediliyor. Böylece Kürt sorununda kayyım uygulamaları ile her türlü demokratik hak ve özgürlüğe yönelik baskıların devam ettirileceği mesajı veriliyor. İktidarın, ipin ucu kendisine bağlı olduğu için siyasi ayağının ortaya çıkartılmasını bizzat kendisinin engellediği FETÖ kartı da siyasi dizayn bakımından kullanışlı olmaya devam ediyor.

Bildirgede “PKK/PYD’nin Suriye’deki mevcut durumu ve olası gelişmeleri istismar etmesine izin verilmeyeceği” vurgusuyla, Kürt sorununda ön almaya dayalı politikanın ve bu temelde Kürtlerin kazanımlarının ortadan kaldırılmasına yönelik girişimlerin devam edeceği belirtiliyor. Yine “İsrail yayılmacılığı”ndan söz edilerek bu ön alma politikasının hareket noktası bir kez daha vurgulanmış oluyor.

Bildirgede Türkiye’nin Afrika, Ortadoğu ve Balkanlar başta dünyadaki çatışma ve anlaşmazlıkların çözümünde rol üstlenmesi vurgusu yapılarak bir yandan yayılmacı emeller ortaya konuyor ve öte yandan da Türkiye’nin bu alanlarda ABD ve Batılı emperyalistlerle pazarlık yapma kapasitesine sahip olduğu hatırlatması yapılıyor. Erdoğan’ın Kürt sorunundaki ön alma politikasını, ABD’nin Yeni Başkanı Trump ile bu alanlarda yapılacak pazarlıklara bağlamak istediği geçmiş dönemdeki deneyimlerden biliniyor.

Bütün bu gelişmeler Kürt sorununda başlatılan son süreci oldukça karmaşık, birçok bakımdan kırılgan ve belirsiz bir süreç haline getiriyor. Öcalan’ın “Hazırlıkların devam ettiği” açıklaması bu tablo içinde anlam kazanıyor.

Bölgede operasyon tehdidini, içeride baskı ve yasak politikalarını sürdüren iktidarın bu süreçten beklentisi demokratik-barışçıl çözüm değil, olası risklere karşı bir ön almaktan ibaret. Ancak nasıl zamanında bölgesel gelişmeler Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimine karşı belirlenen ‘kırmızı çizgi’leri silikleştirdiyse bugün de bu gelişmeler, Türkiye’deki iktidarı belli sınırlar içinde Suriye Kürtlerini tanımak zorunda bırakacak sonuçlar doğurabilir. O yüzden bugün iktidarın niyetine ve ‘kırmızı kitap’ta yazılanlara değil, demokratik çözüm iradesini ortaya çıkarabilecek güçlü bir mücadele birlikteliğine odaklanmak gerekiyor.

NOT: Ömrünü devrim ve sosyalizm mücadelesine adamış, en zor dönemlerde kararlıca bu mücadelenin ön saflarında yer almış bir yoldaşımızı, Erol Büyükkaraca’yı yitirmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Yoldaşımızı uğruna ömrünü adadığı sınıfsız-sömürüsüz bir dünya mücadelesinde yaşatacağız.

Evrensel'i Takip Et