27 Ocak 2025 04:26

“Yarın diye bir şey var”

Eylem

Fotoğraf: Muzaffer Kırca

Paylaş

İzmir’in gökyüzünden ve denizden baktığınızda çirkin bir beton yığını gibi görünen kent merkezinin aksine etrafında ormanlarla çevrili birçok dağ, tepe vardır. Kentin kuzeyi, Aliağa tarafı hariç... Aliağa-Foça arası demir çelik, gübre sanayi, petrokimya tesisleri, termik santral ve haddehaneler gibi dünyanın en kirli ve en çok enerji tüketen sanayi işletmeleri tarafından işgal edilmiştir.

İzmir’in etrafındaki bu dağlarda ormanların kapladığı alan gün geçtikçe azalmakta. Hemen her yıl hektarlarca ormanı yok eden yangınlar yetmezmiş gibi kentin çeperleri, Bornova’da birbirine yakın konumdaki iki çimento fabrikasına ham madde sağlamak için delik deşik ediliyor. Madenler, taş ocakları, RES direkleri, asfalt yollar, otobanlar... Ege’nin masmavi sularına bakan dağların doruklarında, makiler ve zeytinlerle kaplı yamaçlarda, billur suların aktığı derin vadilerde ve tarım alanlarında kentin akciğerlerine yerleşen ve her geçen gün büyüyen kötü huylu kanser hücreleri gibi yayılmakta, büyümekteler.

Geçtiğimiz günlerde yürüyüş gruplarından birinde yer alan bir arkadaş tarafından gönderilen fotoğraflar kentlinin farkında olmadığı bu yaralardan birisini daha gözler önüne serdi. İzmir’in merkez ilçelerinden Gaziemir’de, Evka 7 Mahallesi’nin üst tarafındaki tepelerde, ormanların içinde önlerine çıkan terk edilmiş maden işletmesinin fotoğraflarını çeken arkadaş fotoları, “Burası Gaziemir'in arkasındaki ormanların doruğunda terk edilmiş taş ocağı işletmesi. İşletme doğayı sıyırıp çırıl çıplak bıraktıktan sonra çekip gitmiş. Geriye taş kırma makinesi, atıklar, büro, barınma yerleri vb. kalmış. Yağmurlar, seller yüzlerce dekarlık alanı aşındırmış, aşındırmaya devam ediyor” notu ile gönderdi.

ORMANLARIN İÇİNDE BİNLERCE KİLO PATLAYACI KULLANILMIŞ

Gelen fotoğraflar arasında işletmeden kalan çeşitli evraklar da var. Bu evraklar arasında tesislerde kullanılan patlayıcı maddelerin taşınma belgesi dikkat çekici. 20 Mayıs 2015 tarihinde Balıkesir’deki patlayıcı madde fabrikasından 16.5 kg dinamit, 1550 kg Anfo taşınmış bir kamyonla.

Kamyon, büyük olasılıkla geçtiğimiz yıl aralık ayında Balıkesir'in Karesi ilçesinde 8'i kadın 11 kişinin yaşamını kaybettiği patlamanın meydana geldiği mühimmat fabrikasından almış yükünü. Patlayıcı madde taşıma belgesi üzerinde şirketin adı da vardı; “Diril Madencilik”.

Maden işletmesi ile ilgili internetten bir haber taraması yaptığımızda Gaziemir Çatalkaya Tepe mevkiinde faaliyet gösteren taş ocağının bölgedeki vatandaşları çileden çıkardığı, yağışlarla birlikte madenin pasalarının derelere aktığı haberleri çıkıyor karşımıza.

Maden işletmesi ne zaman kapatıldı, neden tüm ıvır zıvırlarını geride bırakarak gitmesine izin verildi bilemiyoruz. İzmirliler, yine Gaziemir’de eski bir akü fabrikasının bahçesinde gömülü olduğu ortaya çıkan nükleer atıklardan nasıl yıllarca habersiz ise kentin çeperindeki bu maden işletmelerinden, bu taş ocaklarından da habersizler. İçtiğimiz suda, soluduğumuz havada, yediğimiz yiyeceklerde bu kirliliğin izleri var oysa.

***

KİRAZLI SAHASI NEDEN HÂLÂ OLDUĞU GİBİ DURUYOR?

Kaz Dağı’nda, 400 bin ağacı katleden, ormanın bitki örtüsünü bir elbiseyi hoyratça çekip alır gibi soyan, bu korkunç görüntünün gökyüzünden çekilen fotoğraflarının yarattığı kitlesel tepkiler sonrası ruhsatı iptal edilen Kanadalı Alamos Gold’un altın madeni sahası da aradan geçen beş yıla rağmen olduğu gibi duruyor. İşletme ruhsatları yenilenmediği için Türkiye’yi uluslararası tahkim mahkemesine şikayet edip giden şirket geride yok ettiği devasa bir orman arazisi bıraktı. Bu alanla ilgili rehabilitasyon tartışmalarına dair sorular yönelttiğim, gazetemizin yazarlarından, Metalürji Yüksek Mühendisi Cemalettin Küçük, “rehabilitasyon” sözcüğünün bir kandırmaca olduğunu söylemişti. Küçük, “Yapılması gereken tek şey buradan sıyrılan ekolojik yapının parçası olan toprağın derhal buraya akmayacak şekilde serilmesini sağlamaktır” diyordu.

Bugün, ne uluslararası tahkimin Türkiye’yi 1 milyar dolar tazminata mahkum etmesini avuçlarını ovuşturarak bekleyen Alamos Gold, ne yüz binlerce ağacın katledilmesini seyreden Orman Genel Müdürlüğü, ne de olan biten her şeyden birinci derecede sorumlu olan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişiklikliği Bakanlığı sahada bir işlem yapmış değil. Bölgedeki çevre örgütlerinin “Kirazlı sahasını ne zaman rehabilite edeceksiniz?​” sorusuna her seferinde “Ödenek yok” yanıtı veriliyor. Diğer yandan alanın “yerli ve milli” başka bir altıncı şirkete satılacağı-satıldığı iddiaları da ortalıkta dolanıp duruyor.

Kirazlı’da maden sahasından sıyrılan bitkisel toprak tekrar çıplak alana serilmedikçe sahanın her an yeni bir maden firmasınca madencilik faaliyetine açılması tehlikesi geçmiş olmayacak.

Yüz binlerce ağaç kesildi, koca bir orman ekosistemi yok edildi, milyonlarca canlı öldü! Bundan ötesi olmasın istiyor Çanakkaleliler. Hiç olmazsa sahanın kendi kendini toparlaması için bitkisel toprağın serilmesini, doğaya birazcık da olsa yardımcı olunmasını talep ediyorlar.

YARINLARI KAZANMAK İÇİN...

Sanki gün bugündür diye, arkasına ülkenin gelmiş geçmiş en katı sermaye iktidarını almış, hukukun ve adaletin mumla arandığı zamanlarda pervasızca doğayı katledenler ve buna izin verenler yarın olmayacakmış gibi davranıyorlar. Sanki gelecek diye birşey yok, sanki yok ettiğimiz her doğa parçası bize binbir felaket olarak geri dönmüyormuş gibi bir umarsızlık içerisindeler. Oysa “Yarın diye birşey var”... 

Yarınlarımızı kazanmak için dünü ve bugünlerimizi yok edenlerden kurtulmak zorundayız...

Çünkü;

“Yarın diye bir şey var

Bir yanı var

Ömrümüzün

Belki bir gün gülecek.

...

Süt gibi duru ve ak

Ekmek gibi sıcak

Bizim de

Bizim de

Günlerimiz olacak

Güle değecek

Kuşların kanadı

Ve kuşlar sırtlarında

Gül taşıyacak

....”

Behçet Aysan

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa