27 Ocak 2025

Yeşil Ford Falcon

Javier Milei | Fotoğraf: Voxespana/Flickr

24 Mart 1977’de, yani Arjantin’deki askeri darbe birinci yılını tamamlarken, Yazar ve Gazeteci Rodolfo Walsh ‘Bir yazarın askeri cuntaya açık mektubu’ başlıklı bir yazı yayımlamıştı. Walsh yazının elden ele dağıtılması ve yurt dışına çıkarılması için kopyalarını postalanmak üzere Buenos Aires’teki farklı posta kutularına birer kopya atma yolunu seçmişti. Yakın tarihimizin en önemli ve en cesur gazetecilik örneklerinden biri olan mektup, askeri cuntanın terör eylemlerini sıralamakla kalmıyor, cuntanın sosyoekonomik bir eleştirisini de sunuyor, cuntacıları ulaşılmaz ve korunaklı konumlarından alaşağı ediyordu. Kendisi gibi Montoneros militanı olan kızı ve en yakın arkadaşı Şair Paco, Urondo da yakın zamanda askeri cuntanın yarattığı terör dalgasına kurban gitmişlerdi ve mektup bu açıdan Walsh için kişisel bir anlama sahipti. Mektubun yayımlanmasından bir gün sonra dağıtımını sağlamak için randevulaştığı bir arkadaşına yaklaşmaktayken, buluşma yerine yakın olan San Juan Caddesi’nin kaldırımında altı araçtan oluşan kalabalık bir grup tarafından önü kesildi. Walsh’un silahına uzanmak üzere elini cebine atmasıyla kendilerine el bombası atılacağını düşünen askerler yazarı otomatik tüfeklerle kurşun yağmuruna tuttular. El tabancasını çıkarabilen yazar bir askeri yaralamıştı ve canlı yakalanmamıştı. Walsh’un bedenini yeşil bir Ford Falcon’a yükleyerek cuntanın en önemli işkence merkezlerinden biri olan Deniz Mekanize Okuluna yani ESMA’ya götürdüler.

ESMA, GT olarak adlandırılan ve birbirlerinden farklı merkezlere sahip olan asker ve polis gruplarının en fazla faaliyet gösterdiği geniş bir askeri okul kampüsüydü. Bu gruplar Montoneros üyelerini, sendikacıları, siyasetçi ve öğrencileri, cuntaya karşı mücadele etmekte olan herkesi kaçırarak belirli merkezlerde ağır işkence ve tecavüzlere tabi tutmakta, infaz etmekte ve kayıplar listesine eklemekteydi. Walsh bu listeye eklendiğinde yaklaşık 15 bin kişinin akıbeti belli değildi, daha sonra bu sayı 30 bine ulaşacaktı. Genellikle kullandıkları yeşil Ford Falcon ile özdeşleşen bu gruplar kaçırdıkları kişileri akılların almayacağı ağır işkencelerle aylarca sorgulayarak bilgi almaya çalışmakta ve cunta karşıtı diğer militanlara korku salmak ile görevliydiler. İşkenceye tabi tuttukları birçok kişi işkencede ölürken, bu işkencelerden sağ çıkanlar ise salıverilmek üzere serbest bırakılıyormuş görüntüsü verilirken öldürülmekteydi. İşkence ve gözaltılardan çok az kişi sağ çıkabildi. Kaybedilenlerin neredeyse büyük bir kısmının cesetlerine ise bugün bile ulaşmak mümkün değil.

Askeri cunta hamile ya da bebek sahibi militanları da aynı yöntemlerle kaçırmaktan ve işkence etmekten imtina etmediğinden, işkence sırasında doğan bebeklerin annelerinden ayrılarak farklı kimliklerle başka ailelere verilmesi sıkça yaşanan bir olaydı. Bu sebeple Plaza de Mayo Anneleri kayıp evlatlarını ararken aynı zamanda hiç tanımadıkları torunlarını da aramaktaydılar. Bu örneklerden biri olarak dört yaşında bir çocuk sahibi olan Marta Pourtalé aralık 1976’da ikinci çocuğuna dokuz aylık hamileyken kaçırıldı. İşkenceden kurtulan diğer tanıkların verdiği bilgilere göre elleri kelepçeli bir halde gerçekleştirdiği doğumdan 3-4 saat sonra bebeği kendinden alınarak, serbest bırakılıyormuş görüntüsü verilerek infaz edildi. Ailesi kızlarının cenazesini ararken aynı zamanda cinsiyetini bile bilmedikleri torunlarını da yıllarca aramaya devam ettiler.

Geçtiğimiz aralıkta, Plaza de Mayo Annelerinin 50 seneye yaklaşan aralıksız mücadelesinin sonucu olarak Marta’nın işkence altında dünyaya getirdiği çocuk bulunarak gerçek kimliği ortaya çıkarıldı. Böylece Plaza de Mayo Anneleri, kaybedilen çocuklarının kimlikleri değiştirilerek ellerinden alınan 138.ci torunu da inanılması güç bir biçimde bulmayı başarmış oldular. Geçmişteki suçların hatırlanması ve telafi edilemez kayıpların hesabının sorulması o suçları mahkum etmenin en vazgeçilmez adımlarından biri olduğundan bu haber büyük bir mutluluk ile karşılandı. Ancak Arjantin’de bugün farklı bir dalga var; tarihi yeniden yazma, olanları unutma ve hafife alma pratiği olarak iktidarın en sevdiği söylemlerden biri haline gelmiş durumda.

Javier Milei’i toplumun radarına sokarak bir medya maymunu haline getiren tartışmalardan biri de askeri cunta terörünün işlediği suçların hafife alınmasıydı. Milei, toplumun en hassas konularından biri olan kayıplar meselesinde sürekli olarak 30 bin kişinin kaybedilmesinin bir yalan olduğunu söylemekten kaçınmadı. Başkan olduktan sonra da Plaza de Mayo Annelerinin aldığı kamusal yardımları kesme yoluna gitmekle kalmadı, her fırsatta ‘komünistlerin’ insanlık suçu işleyen soykırımcı ve teröristler olduğunu tekrarlayarak askeri cuntanın aslında suçlularla mücadele ettiği fikrini yaymaya çalıştı.

Geçtiğimiz hafta, San Isidro’da altlarında yeşil bir Ford Falcon arabayla kendilerini ‘Özgürlük İlerliyor’ gençliği olarak adlandıran Milei taraftarı bir grup gencin ‘Torun 138’,’30.000 kayıp’ gibi duvar yazılamalarını beyaz boyalarla sildiklerini gösteren bir video sosyal medyada yayılmaya başladı. Videoda geçmişin yalanlarına değil geleceğe baktıklarını söyleyen gençler, videoyu yazılamaları sildikleri boya tenekelerini yeşil Ford Falcon’un bagajına koyarak iş tamamlandı şeklinde bitirmekteydiler. Elon Musk’ın Nazi işaretini savunan faşistler kervanına katılmakta vakit kaybetmeyen, Trump’ın başkanlık yeminini ederken en gerideki koltuğundan suratını göstermeye çalışan Milei’ye layık bir gençlik grubu. Arjantin’de toplum yoksullukta seviye atlarken para piyasalarının istikrara kavuşmasını alkışlayan finans çevrelerinin ilgilendiği bir konu olmasa da Arjantin’de bugün yaşananlar tarihin yeniden yazılmasının, belgeli tarihsel gerçekliklerin ne kadar kolay bir biçimde yeni nesillere unutturulabileceğinin en somut örneklerinden biri.

Evrensel'i Takip Et