27 Ocak 2025 06:45

Ahmet Güneştekin bizim acılarımızı da görecek mi?

Ahmet Güneştekin sergisi

Fotoğraf: Fatih Polat/ Evrensel

Paylaş

Haftanın bazı günlerinde, evime de yakın olduğu için kullandığım ve çalışarak, okuyarak uzun saatler geçirdiğim Feshane’nin kütüphanesinin hemen bitişiğindeki yeni sergiyi görmeyi, kasıtlı olarak 10 gün kadar ertelemiştim.

Evet, Ahmet Güneştekin’in 16 Ocak’ta Artistanbul-Feshane’de açılan “Kayıp Alfabe” adlı sergisinden bahsediyorum.

Sergi çok geniş bir alanı kapladığı için, serginin binanın kapalı kısmındaki bölümlerini gezmeseniz bile, girişte Haliç’i gören geniş bahçede, ‘Anadolu’ ve ‘Göbeklitepe’ adlı 2024 tarihli iki çalışmaya ister istemez bir selam verip içeriye öyle giriyorsunuz. Yani ‘Yok ben sadece kütüphaneye gelmiştim’ ya da ‘Kafeye uğrayacaktım’ demek gibi bir şansınız yok(!)Bu arada, Ahmet Güneştekin, ben sergisini gezmeyeceğim diye darılacak değil ve ben de illa sergiyi görmemeyim diye, aralardan sekerek kütüphaneye geçmeyi uzun süre devam ettirme niyetinde değildim.

2021’de Diyarbakır’da çok tartışılan sergisini görmüştüm ve bu sergide en azından yeni çalışmalarını merak ediyordum.

Sergiye dair gözlemlerime geçmeden önce, neden günlerce yanından geçtiğim halde görmeyi 10 gün kadar ertelediğimi açarak başlayayım.

Güneştekin’in çalışmalarından önce sergilerinin küratörlüğünü üstlenen ve toplam organizasyon hazırlığına dahil olanların, serginin tanıtımı ve sunuşu için hazırladıkları konsept dünyaca ünlü bir pop starın pazarlanmasından çok daha farklı değil. Yapılan tanıtım, Edvard Munch’un, 1893 tarihli ölümsüz tablosu ‘Çığlık’ındaki gibi başınızı iki elinizin arasına almaya sizi zorlayacak kadar bir gürültü kirliliği yaratıyor.

Sergi alanlarında Güneştekin’e ilişkin küratörlerin yaptığı vurgulardan oluşan cümlelere, neredeyse sergilenen ürün sayısı kadar rastlıyoruz. Örneğin Ulrich Ptak’a ait şu iddialı vurgu onlardan biri: “Güneştekin’in eserleri anma sunaklarıdır. Yücelik ve sonsuzluk hissi yayarlar. Öte yandan aydınlık ve karanlık arasındaki mücadelede diyalektiğin imgeleridirler. Onlara bakarak kendi seslerimiz duyulur hale gelir.”

Serginin kitapçığında, serginin küratörlüğünü üstlenen Christoph Tannert’ın yazısından bir bölüm de şöyle: “Güzelliğin ve uyumun damgasını taşıyan bu sergi, zıtlıklar tarafından parçalanmış, Dekadans 2.0 çağında yenilenmiş bir değerler kanonunu ya da içi boşalmış bir erdemler alfabesini arayan bir dünyada gerçekleşiyor. Politik koşulların, bu sergiyi acı verici ölçüde belirlediği, görmezden gelinemez.”

Sanatçı Ahmet Güneştekin, kendisiyle röportaj yapan İrfan Aktan’a yapığı ve Artı Gerçek’te 22 Ocak 2025 günü yayımlanan açıklamalarında, “Aslında benim hafıza, göç ve dil yasağıyla meselem bir Kürt olarak çocukluk travmalarıma kadar gider. Buna dair ilk kapsamlı çalışmam 2012 yılında İstanbul’daki “Yüzleşme” sergisiyle başlamıştı” diyor ve şöyle devam ediyor: “Bugün kişisel olarak bir konfor alanım olabilir ama ben bundan kaynaklanan gücü, hepimizin kişisel olarak yaşadığı toplumsal travmaların üstesinden gelmek, onlarla yüzleşmek için kullanıyorum.”

Güneştekin, Aktan’ın “Diyarbakır serginizdeki bir tabutun Surlardan aşağıya atılması karşısında ne hissettiniz?​” sorusuna da şu yanıtı veriyor: “Ben sanatçıyım, bana dokunmaman gerekir. Geçtiğimiz günlerde ünlü Kürt Komedyen Bavê Teyar, bir SİHA saldırısıyla Tişrin Barajının önünde öldürüldü. Herkesin içi parçalandı. Sanatçıya dokunmayacaksın. Bugüne kadar sayısız Kürt sanatçı hedef alındı, hapse atıldı, sürgüne zorlandı.”

Güneştekin’in önceki sergilerinde yer alanlarla yeni olanların birlikte sergilendiği çalışmalarının bizde bıraktığı duyguya -aslında yazının asıl meselesine- de gelerek yavaş yavaş bağlayalım.

Güneştekin’in 2021 tarihli ‘Kayıp Alfabe’ adlı enstalasyon çalışmasında kaybedilen, Roboskî’de katledilen ve bir biçimde aramızdan alınmış ve hesabı verilmemiş olanlara saygı duruşu diyebileceğimiz bir yön var. Kimisinin adı bir meydana verilmiş, kimisinin bir oyuncak müzesine ya da bilim ve sanat merkezine…Aynı şekilde 2017 tarihli karışık teknikle yapılmış ‘Yoktunuz’ adlı çalışma da öyle. Bu coğrafyada halkların hafızalarına kazınmış olan acıların çeşitli sanatsal kurgular ve yerleştirmelerle yansıtılması, yabana atılabilir şeyler değil. Ancak, Feshane’deki sergide yer alan 2024 tarihli bir çalışma olan Alfabe Lahitleri adlı enstalasyon çalışmasında da dikkatimizi çeken benzer bir özellik sanatçının tarzına neredeyse damgasını vuruyor. ‘Alfabe Lahitleri’ adlı bu çalışmada büyük mermerin altında zemin olarak duran büyük kitap blokuna baktığınızda Orhan Pamuk’tan Ahmet Ümit’e kadar çok okunan yazarlar dikkati çekiyor.

Vizontele’nin unutulmaz repliği, “Zeki Müren de bizi görecek mi?​”nin bir benzeri, Ahmet Güneştekin’in toplam tarzı bakımından şöyle uyarlanabilir: “Ahmet Güneştekin bizim acılarımızı da görecek mi?​”

Toplumsal hafızada travma yaratacak kadar derin izler bırakan kişi, olay ya da durumların, sanat alanında yansımasını bulması kuşkusuz anlamlı. Ancak bu ele alış, bir acı teyellemeye de dönüşüyor mu, diye sormadan da edemiyor insan.

‘Acıların istismarı’ ağır bir tabir, ancak, bir yerleştirmeye yansıtılan bir travma eğer sanatsal üretim bağlamında gerçekten özgün yeni bir çerçeveye kavuşmadan önümüze konuluyorsa, şunu sormadan da edemiyorsunuz: Sadece Güneştekin tarafından ‘görülmüş’ olmak dışında nasıl bir özgünlük var burada?

Yüzlerce, binlerce kaybı isimleriyle birer tabela olarak yan yana teyelleyince bu gerçekten “anma sunakları” diye anılabilecek bir tablo ortaya çıkarmış oluyor mu?Peki bu sergide bizi etkileyen hiç yeni bir şey yok muydu?

Vardı. ‘Mübadilin Kayığı’ (2022) adlı yerleştirme çok çarpıcıydı. Üzerinde onlarca eski valiz ve sandığın olduğu, yan tarafında el yazısıyla kazınmış, ‘karayazı’ ifadesi görülen kayık, gerçekten etkileyici. Savaşlardan kaçan binlerce göçmenin gitmek istediği yere varamadan boğulup can verdiği sayısız haberin ifade ettiği gerçek, o kayığın üzerinde adeta karşınızda duruyor. Tek tek isimlere de gerek yok. O bavullarda ve sandıklarda kim bilir kimin hayatı vardı?

Teyellenmiş acılarla, gerçekten dokunulmuş acıların farkı, biraz dikkatli bakınca kendisini hissettiriyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa