30 Ocak 2025

Türkiye’de gazetecilik kamu yararına risk almaktır

İktidar vites mi artırdı? Yokuş aşağı yuvarlanıyor muyuz? Üzerimize doğru bir tren mi geliyor? Sosyal medyada son dönemde yaşananları tarif için kullanılan ifadeler. Çok şükür artık otoriterleşiyor muyuz diye merak eden kalmadı ama yeni bir aşamanın emareleri çok açık belirdi.

Ayşe Barım’a açılan soruşturmayı bu köşede yazarken, soruşturma konusunun varsa en fazla rekabeti engellemeye yönelik olabileceğini ancak esas derdin dizi, film piyasasının nehir yatağını değiştirmek olduğunu söylemiştim. O soruşturmanın istenen sonucu vermediği anlaşılınca işin rengi değişti. Bir ay öncesine kadar çoğumuzun adını dahi bilmediği Barım, "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüse yardım etmek" suçlamasıyla tutuklandı ve cezaevine gönderildi. Dahası tutuklamaya sevk yazısında "etki ajanlığı amacı itibariyle ve kastını ortaya koyması açısından dikkate değer olduğu" ifadeleri yer aldı. Belki ilk kez geri çekilen bir yasa teklifi yürürlüğe girmişçesine tutuklamanın gerekçesini oluşturdu. Gezi, iktidar için yıllardır üzerinden atamadığı bir korku olduğu kadar araç işlevi de görüyor. Ne zaman siyaseten sıkışsa Gezi’yi itibarsızlaştırmaya girişiyor, sokağa çıkan milyonların iradesiyle alay ediyor, 78 kişinin öldüğü yangındaki gibi sorumluluğu sorgulanırken gündem değiştiriyor, değişmezse daha ileri gidip Gezi’ye yeni “planlayıcılar” buluyor. Böylece kendisine oy veren ama şüpheye de düşen kitleye yeni hedefler gösteriyor. Bu suçlamalar önce trolleri tarafından dolaşıma sokuluyor, yaygınlaştırılıyor ardından gözaltı ve tutuklamalar geliyor. Özlem Gürses’in ev hapsine dönüşen gözaltı sürecinde de gördük bunu, Barım’a dair paylaşımlarda da.

Bir hafta önce Van, Mersin ve İstanbul’da düzenlenen operasyonlarla Reyhan Hacıoğlu, Vedat Örüç, Necla Demir, Rahime Karvar, Ahmet Güneş ve Velat Ekin gözaltına alınıp tutuklandı. İşin vahim tarafı savcı ifadelerini dahi almayarak tutuklamaya sevk etmiş, hakimlik de "terör örgütü üyesi olmak" iddiasıyla tutuklanmalarına karar vermişti. Eldeki tek delil yaptıkları haberler. Daha önce olduğu gibi belki altı ay sonra ilk duruşmalarına çıkıp beraat edecekler ama ‘haber yapma cezası’ peşinen kesildi.

Son olarak Barış Pehlivan, Seda Selek ve Serhan Asker salı akşamüstü gözaltına alındı. Gerekçe İmamoğlu’nun işaret ettiği, aynı davalara hep aynı bilirkişinin atanmasını haberleştirmek, bilirkişiyi arayıp sormak: "Kişiler Arasındaki Konuşmaların Dinlenmesi ve Kayda Alınması ve Bilirkişiyi Etkilemeye Teşebbüs" suçu. Bilirkişi, Yeni Şafak gazetesine konuşmuş. Başka gazeteciye konuşamaz mı? Üstelik pek gönüllü olmasa bile cevap vermiş, iddiaları yalanlamış. AKP’li belediyelerle ilgili soruşturmalara bilirkişi olarak atandığını söylerken 2010 yılını işaret etmesi de haber değeri taşıyor. Bilirkişi, görüşmenin izinsiz yayınlanması nedeniyle şikayetçi olabilir, davaya dönüşebilir ama hiçbiri gazetecilerin böyle apar topar gözaltına alınmasının sebebi olamaz. Üstelik gazeteci eğer kamu yararı söz konusuysa kendisine dava açılması riskini de göze alabilir. Türkiye gazetecilikte o kadar geriye gitti ki, kimi gazeteciler bile bunu eleştiri konusu yapabiliyor, mesela Fatih Portakal daha geçen yıl Gökhan Zan’ın ses kaydını yayınlarken “kayıtsız kalamazdık” diye savunuyordu, bugün Pehlivan’ı “Türkiye şartlarında gazetecilik yapmayı bilmek" diye başlayan bir söylevle eleştiriyor. Türkiye’de şartlarında haber yapmak kamu yararına gazetecilikten vazgeçmek mi oldu?

Gelelim suçlamanın “bilirkişiyi etkilemek” kısmına. 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nda bilirkişilere özel koruma getiren bir hüküm yok. Nedense iktidar medyası, kendisinden başka bir gazetecinin sorusuna yanıt verince bilirkişiye ‘gizli tanık’ muamelesi yapmaya başladı. Herkes ismini baş harfleriyle yazıyor. Adı üstünde alanda uzmanlığı var ki o görev verilmiş, ortada saklanacak gizlenecek bir şey yok. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 27.11.2007 tarih ve 2007/5-70/254 Sayılı kararında TCK Md.277 yani "Yargı Görevi Yapanı, Bilirkişiyi veya Tanığı Etkilemeye Teşebbüs Suçu"nun maddi unsurlarını şöyle sıralıyor: Yargı görevini yapanları, emir vermek, baskı yapmak, nüfus icra etmek suretiyle veya her ne suretle olursa olsun hukuka aykırı olarak etkilemeye kalkışmak. Barış Pehlivan bilirkişiyi etkilemeye mi çalışmış, tehdit mi etmiş, üzerinde baskı mı kurmuş? Sadece soru sormuş, muhatabı da cevap vermiş. Soruşturma duyurulduğunda avukatları Hüseyin Ersöz ifade için savcılığa başvurduklarını söyledi. Gereğinin olmadığının söylenmesinden yarım saat sonra üç gazeteci savcılığın ifadesiyle “yakalanarak” gözaltına alınıyor. Bu satırların yazıldığı sırada Seda Selek ve Serhan Asker adli kontrol talebiyle sulh ceza hakimliğine sevk edilmişti, aynı anda soruşturma genişlediği görüldü Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş ve Programlar Müdürü Kürşad Oğuz ifadeye “çağrılmadı”, götürüldü.

Ülkede hukuk yok, adalet yok kısmını fersah fersah geçtik. Yargı siyasete alet ediliyor, evet çünkü Trump da alet ediyor, AB artık kendi sağcılarından “endişeli”, demokrasi ihraç edecek konumunu kaybetti. Bu belirsiz iklimde içeriyi konsolide etmek her şeyden önemli. Erdoğan’ın siyasi gücü geriledi, risk alıyor. Troller bu aşamada yetersiz hatta beceriksiz. Derdini anlatacak, savunacak etkili bir medyası yok. Şu hâlde Halk TV’ye topyekun bir operasyon başlamış gibi görünüyor. “Türkiye şartlarında gazetecilik yapmayı bilmek" ülkenin dört bir yanında tutuklanma dahil her türlü riski göze alarak kamu yararına haber yapmak demek.

Evrensel'i Takip Et