Yeni bir çılgınlık döneminde miyiz?

Fotoğraf: TCCB
Donald Trump ikinci kez başkanlık koltuğuna oturmasının bir süre öncesinde, Kanada’nın ABD’nin eyaleti olması ve Panama Kanalı’nın geri alınması gerekliliğinden söz etti ve Grönland’ı satın almak istediğini söyledi. Trump’ın Meksika sınırına ordu gücüyle barikat örme, yasal olmadığını söylediği göçmenleri ülkeden çıkarma kararlılığı seçim sürecinde de vurgulanmıştı.
Alakası var mıydı açık değil ama Kanada başbakanı istifa etti. Danimarka Grönland’ı vermemenin yol arayışlarına girişti. AB’nin yöneticilerinden bazısı askeri güç takviyesinden söz etmeye başladı vb.
Fransa’nın sağ gerici başbakanı Rusya’ya karşı Ukrayna’da savaşma isteğini açıkladı. Alman hükümetinin savunma ve dışişleri bakanları bir yılı aşkın süredir neredeyse her gün savaşa hazır olma seferberliği üzerine nutuk atıyorlar. Ukrayna’daki savaşta kurmayları-uzmanlarıyla yer aldıklarını; Ukraynalı askerleri Avrupa ülkelerinde eğittiklerini, her tür etkili savaş aracı ve silah desteğinde bulunduklarını artık gizlemiyorlar. ABD’nin 120 milyar dolar, AB’nin 200 milyar avro yardımda bulunduğu açıklandı.
Arjantin ve İtalya kendilerini gizleme gereksinimi duymayan faşist yöneticilerin kumandasında bulunuyor. Fransa’da mali sermayenin azgın siyasal dayatmaları hükümet olarak şekilleniyor. Almanya’da savaş bütçesine kaynaklar akarken sosyal kısıntılar artıyor ve çalışan halk kitlelerinin yaşam koşulları giderek kötüleşiyor. Uluslararası alanda ve ülke düzeyinde yaşananlar burjuva politikasının azgın saldırı dönemlerinden birinin yaşandığını işaret ediyor.
Türkiye’de Erdoğan yönetiminin ekonomik-sosyal ve siyasal alandaki yoğun saldırısı giderek sertleşirken Kürt mücadelesine yönelik imha eylemleri aralıksız devam ediyor. Bahçeli-Öcalan arası diyalog trafiğinden Kürtler başta olmak üzere halk yararına sonuçlar bekleyenler giderek azalıyor ve umut yitimine sürükleniyor. İktidarın uygulamalarına yönelik eleştiri polis operasyonları, gözaltı ve zindanlara tıkılmayla engellenmeye ve bastırılmaya çalışılıyor. Belediye başkanları, gazeteciler, sanatçı menajerleri, siyasi parti temsilcileri birbiri ardına gözaltına alınıp tutuklanıyor. 10-15 yıl geriye doğru yürütülen soruşturmalar ve “suçluları çoğaltma” operasyonuyla toplumsal boyutlu susku sağlanmaya, ülkenin tüm zenginliklerini yağmalayanların saltanatı sürdürülmeye çalışılıyor.
Mali, askeri ve siyasal tekelin hükümranlığı günlük yaşamın hemen tüm alanlarında hissettiriliyor; işçi sınıfı, kent ve kır emekçileri, gençlik ve kadın emekçi kitlelerinin çeşitli taleplerle mücadeleye yönelen kesimleriyle baskı-yasak ve saldırılara itiraz eden ilerici aydınlar, “kınından sıyrılacak kılıçlar” denli keskin ve fakat yalana dayalı gerekçelerle susturulmak isteniyor.
Türkiye’nin tüm uluslarıyla ulusal topluluklarından ve farklı dini-mezhebi inançlara sahip kesimlerinden işçiler başta olmak üzere sömürülen ve ezilenler bu uluslararası ve ülke koşullarında sadece kısmi-lokal düzeyde kalan ve sadece kendi mesleki-ekonomik talepleriyle sınırlı bir mücadele anlayışıyla hareket ederlerse, bu cendere aşılamaz. Uluslararası alanda devlet yöneticilerinin artan şekilde gericileştiği ve halk kitlelerine yönelik sosyal ekonomik baskının yoğunlaştığı koşullarda onlardan bazısının ötekilerine söz söyleyecek durumu bile kalmamışken, sermayenin şu ya da bu temsilcilerinden koşulları düzeltici beklentilerde bulunmak büsbütün yanılmak olacaktır. Yunan halkının çok sayıdaki direnişi, Sırbistan’daki gençlik eylemleri, önceki süreçlerde İspanya, İtalya, Hindistan, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerde ortaya çıkan kitlesel protestolar, küçük ya da daha geniş kapsamlı iyileştirmeler sağlamanın ve saldırıları püskürtmenin ancak siyasal-sosyal ve iktisadi ortak talepler etrafında kitlesel birleşik mücadele ile mümkün olduğunu gösterdi. Ülkemizin şu ya bu bölgesinde şu ya da bu iş yerinde şu ya da bu taleple yaşanan direnişlerin gösterdiği de, lokal direnişlerin ya başarısız kaldığı ya da kısmi ve iş yeri-iş kolu düzeyinde bazı kazanımlarla sınırlı kaldığını gösteriyor. Oysa saldırılar tüm emekçileri hedefliyor, yoğun ve çok boyutludur ve süreklidir. Genel özelliğiyle politik karakterdedir ve karşıtlığının da politik olmasını dayatmaktadır. Birleşip direnmeyenlerin kaybetmeye mahkum olduklarını ise toplumsal yaşam binlerce kez doğrulamıştır.
Evrensel'i Takip Et