İçi yavan, dışı yalan

Şampiyonluk mücadelesini sürdüren iki takımın ortaya koyduğu oyun vasat seviyeye ulaşmakta bile zorlanırken, yöneticilerin son derece iddialı ve yüksek öz güvenli açıklamalar yapması çok ilginç. İnsanın “Neyine güveniyor bunlar” diye sorası geliyor. Tabii şampiyonluk yarışında meydan sadece iki takıma kalınca atıp tutması biraz daha kolay oluyor.

Belki onlar da kötü oyunun farkında ve ancak saha dışında verilecek mücadeleyle hedefe ulaşabileceklerini düşünüyorlar ve çalışmalarını o bağlamda yoğunlaştırıyorlar…

Umut saçtıkları konuşmalarla bir yandan taraftarları şampiyonluğa koşullandırırken, diğer yandan rakiplerine yönelik türlü göndermeler ve ithamlarla kışkırtıcılık yapıyorlar. Belli ki taraftarlarını koşullandırmayı ve kışkırtmayı asli görevleri olarak görüyorlar ve bu sayede çok büyük güç olarak gördükleri taraftar desteğinin kesintisiz biçimde arkalarında olacağını hesap ediyorlar.

Hedef, taraftarları koşullandırmak ve kışkırtmak olunca açıklamaların seviyesi de alabildiğine düşüyor.

İçeriğinde futbolun bilgisine ve kültürüne dair hiçbir şey bulunmayan, değil oyunun ve oyun unsurlarının gelişimine katkıda bulunmak, tam tersine oyunun ve oyun unsurlarının daha da yozlaşmasına yeni yollar açan içi boş hamasi açıklamalar… 

Takımlarının iyi oynamadığı ve ite kaka yol aldığı gerçeğini görmezden gelmelerinin sebebi de, sezon sonunda hedefe ulaşamazlarsa “Biz iyiydik, bizde hata, eksik, kusur yoktu, karanlık güçler şampiyon olmamızı istemedi ve bizi engelledi” diyebilmek ve bu bahaneyle taraftarın tepkisinden uzak kalabilmek için…

Öyle ya, kendilerinde hiçbir sorun yoktur, tepeden tırnağa her şeyleri mükemmeldir. Bir sorun ya da aksaklık ortaya çıkarsa bunun sorumlusu elbette ki dış güçlerdir...

Kitleleri ikna edebilmek için “dış güçlerden” daha kullanışlı bahane argümanı yok. Gerçekten de taraftarlar buna kolayca inanıyor. Adeta akan sular duruyor “dış güçler” lafı edilince ve anında hizaya geçiliyor…

Yöneticiler belirlenirken taraftarları koşullandırmayı, kışkırtmayı en iyi becerenler ve başarısızlığa en iyi kılıf uyduranlar tercih ediliyor artık.

Sahadaki yavan futbolun can sıkıcılığına, saha dışında ergenliği aşamamış zihniyetlerin abuk sabuk söylemlerden ibaret dalaşı eşlik ediyor…

Teknik direktörler de insanları maniple etme konusunda yöneticilerden aşağı kalmıyor.

Takımlarının sergilediği düşük seviyeli futbolun nedenleriyle ilgili konuşmak yerine onlar da rakiplerini ve hakemleri dillerine doluyor.

Sezon sonu yaklaştıkça konular giderek daha çok saha dışına kayıyor. Birbirlerine laf yetiştirmekle yetinmiyor, rakiplerinin karşılaşacağı takımlar ve rakiplerinin maçlarını yönetecek hakemler hakkında da manipülasyona girişiyorlar.

Yöneticilerin ve teknik direktörlerin koşullandırma, kışkırtma, yönlendirme, baskı yaratma amacı taşıyan bütün bu açıklamaları, hedefe ulaşma uğruna seviyesizleşmekte sınır tanımadıklarını ve tanımayacaklarını gösteriyor…

Taraftarların bu tablodan rahatsız olduğuna dair ise hiçbir işaret yok. Tam anlamıyla söyleyen razı, duyan razı durumu söz konusu.

Taraftarlık olgusu, yöneticisiyle, teknik direktörüyle, futbolcusuyla, medyasıyla sürekli olarak romantikleştirilip yüceltiliyor. Hal böyleyken, taraftarların bütün bu olup bitenlere “hep destek tam destek”ten farklı tepki vermesi beklenebilir mi?

Oyunun bilgisinden, kültüründen uzaklaştıkça tablo giderek daha da sefilleşiyor. Kaç kişi ya da kimler bunun farkında acaba?

Evrensel'i Takip Et