Bölmek isterken birleştiren
Barış Pehlivan, Seda Selek, Serhan Asker, Suat Toktaş ve Kürşat Oğuz’un gözaltına alınması ve Suat Toktaş’ın tutuklanmasıyla bir virgül konulan Halk TV operasyonu toplumun sinir uçlarını gerebileceği kadar gerip daha geriye itme siyasetinin bir parçasıdır.
Aynı gün Siirt’e de kayyım atandı. Gözaltı, tutuklama ve kayyımlara artık üzerinde tartışılacak bir gerekçe bile söylenmiyor. Çünkü zaten uydurulan gerekçelerin halk nezdinde bir itibarının bulunmadığını bu gözaltılara karar veren siyasi irade de biliyor.
Menajer Ayşe Barım’ın Gezi direnişinin üzerinden 12 yıl geçmişken Gezi’de hükümeti devirmek için sanatçıları örgütlediği ve etki ajanlığı yaptığı gerekçesiyle tutuklanması ile gazeteci gözaltıları arasındaki ilişki; yaşanmış en kitlesel protesto eyleminin hâlâ varsayılan potansiyelini, söz söylemenin bile bedel gerektirdiği bir zemine çekerek dağıtmaktan ibaret. Bu arada elbette dağılan safların toparlanacağı, Cumhur İttifakından merkezkaç eğilimlerin törpüleneceği de hesap ediliyor.
Gözaltılar sürerken adliyenin önünden ayrılmayan demokrasi savunucuları, gazeteciler, partiler ve kitle örgütleri, çeşitli illerde eylem yapan meslek örgütleri mensupları, milletvekillerinin olduğu topluluğun yükselttiği tepki, saatlerce süren sorgulamaların akıbetini belirledi. Gazetecileri gözaltından alan halk tepkisi oldu. İktidar her seferinde ne kadar ileri gidebileceğini bu tepkilerle ölçüyor. Ancak bir bilirkişinin zaten Yeni Şafak’ta yer alan açıklamalarının ‘Halk TV’de yayımlanmış olması gibi icat edilmiş bir suç atımının herkesin başına benzer şeylerin gelebileceği düşüncesini uyandırması bu operasyonun kâr hanesine yazıldı. Gözaltılara ilişkin naklen yayın sırasında muhalif kanallardaki teyakkuz hali, slogana boğulan ortam her bakımdan yorulmuş topluma, itaat ederseniz huzur bulursunuz mesajını da iletmiş oldu.
2015 yılı 7 Haziran seçimlerinde bu mesaj, insan kaçırıp yargısız infaz edilen dönemin Beyaz Torosları, Yeşil’in sürüme sokulan imgesi, sağda solda patlayan bombalar ve ‘Ver dört yüzü bul huzuru’ sözleriyle verilmişti. Aradan geçen on yıl içinde siyasal itirazın hareket alanı konuşamama noktasına kadar getirilmekte.
İktidarın Ortadoğu’da, İstanbul’da, derelerde ve madenlerde yapacağı çok iş var. Yerel direnişlerin, grevlerin, sayısız lokal eylemlerin, yaşam savunma hareketinin kısacası biriken tepkinin içerideki ve dışarıdaki büyük rant ve kâr hedefini faş ederek iktidar blokunu sıkıştırması bu hedeflerin önünde ciddi bir engel. Bu yüzden tepkinin terbiye edilerek bastırılması, halkın dağılmış kimlik ve siyasi hanelerine yeniden kapatılması için şiddet arttırıldıkça artırılıyor.
Kürt siyaseti kayyımlar, kitlesel gözaltılar ve ‘Öcalan teklifimizi kabul etmediği taktirde her şey çok kötü olacak’ söylemleriyle ajite edilirken ana muhalefet partisi de muhtemel CB adayı İmamoğlu’na suçlamalar ve itibarsızlaştırıcı söylemler yöneltilerek dar alana sıkıştırılıyor. Sol örgütlere operasyon çekiliyor, baronun üstüne gidiliyor. Sıranın papaza geldiği anda ses çıkaracak kimsenin kalmayacağı bir tarihe doludizgin koşuyor iktidar; kıra kıra, devire devire.
Ne var ki çok cephede birden savaşarak kurulmaya çalışılan iç cephe siyasetinin, mağdurları birleştirme potansiyeli de büyük. Gezi’nin rövanşını almak için kitlesel sokağa çıkışı tahrik eden ama adım atana haddini bildiren, muhtemel bir Gezi’yi doğmadan kürtaj yapmaya siyasi yetki, kendi meydan okumasıyla halkın gazetecileri gözaltından alan sağduyusu ve birliği arasındaki bilinmezlikten de korkuyor gerçekte. Çünkü tarih aynı biçimde tekerrür etmeyebilir, Gezi eski Gezi olmayabilir. Halk kendisine başka çıkış yolları bulabilir: Ne Gezi’yle ne sandıkla korkutmak yetebilir.
Tutuklanma tehdidi, ağır cezalar yeterince huzur bozucudur. Ama açlık sınırının altındaki parayla geçinmek, kışın donmak, geçinebilmek için yasal sınırların üstünde saatlerce çalışmak insan bedeni ve ruhu için bir işkencedir. Kendi kısır hayatına, bedensel ihtiyaçlarının tatmin edilmemiş sınırlarına sıkıştırılan halkı artacağı bildirilen hapishaneler bile durduramayabilir; keyfi olarak bölündüğü yerlerinden yaşamsal beklentilerin ortaklığından, zulümden bıkkınlığından birleşebilir.
Olmalıdır da. Bu sürekli baskı ve tehditlerden, açlık ve yoksulluktan çıkış yolu huzuru bozana itaat karşılığında elde edilemez. Halk gazetecilerine sahip çıkarken kendi hayatına da sahip çıktı vesselam.
Evrensel'i Takip Et