01 Şubat 2025 04:35

Ücretini ne belirler?

çalışan işçiler

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Koray R. Yılmaz

Anayasanın 55. maddesi “Ücret emeğin karşılığıdır” diye yazar. Bu büyük bir yanılgıdır. Bu ifade bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde emeğin bir değeri olduğu varsayımına dayanır. Değerler dünyası açısından emek şüphesiz hepimiz için değerlidir. Ama burada bahse konu olan değer o değer değildir. Açmaya çalışalım.

Emeğin değeri ifadesi, klasik politik ekonominin yanı sıra günümüz ana akım iktisadının üstelik gündelik bilinçle de uyumlu bir kullanımıdır. Aslına bakarsak ilk dönemlerinde Karl Marx’ta bile bu ifadenin kullanımına rastlanır. Ancak Marx zaman içinde emeğin değeri ifadesinin yerine emek gücünün değeri ifadesini kullanmaya başlar. Ve artık bu onun yaklaşımı için can alıcı önemdedir. Marx için değerin canlı kaynağı olan emeğin kendisi bir değere sahip değildir. Diğer bir deyişle, emek değeri yaratır, ancak kendisi bir değere sahip değildir. Dahası Marx emeğin değeri kavramını “hayali” ve “akla aykırı” bir ifade olarak kabul eder.

Marx emeğin değerinden değil, emek gücünün değerinden bahseder. Bu ayrım can alıcı bir önemdedir. Çünkü emek sömürüsünün maddi temeline işaret eder. Eğer işçinin ücreti harcadığı emeğin karşılığı olsaydı, o halde aldığı ücret örneğin sekiz saatlik bir emek zamanının karşılığı olacaktır. Zaten ana akım iktisat da duruma böyle bakar. Oysa işçinin karşılığında ücret aldığı şey onun emek gücüdür. Kapitalist üretim altında genel eğilim emek gücünün metalaşması, ücret karşılığında alınıp satılmasıdır. Diğer bir deyişle sermayedar emekçinin bir köle gibi kendisini değil, onun sadece iş yapma kapasitesini satın alır. Bu noktada emek gücü piyasadan alınan herhangi bir meta gibi görünür. Karşılığında ödenen ise emek gücünün fiyatı yani ücrettir. Dolayısıyla ücret emek gücünün karşılığıdır. Bu karşılığın sekiz saatlik işgünü içerisinde üretilen değerin tamamına eşit olması genel olarak kabil ya da makul değildir. Kabil değildir çünkü bu kapitalizmin sürdürülmesini imkânsız kılar, makul değildir çünkü eğer öyle olsaydı sermayedar bu işe hiç girişmezdi.

İşte bu emek gücünün değeri ile emek gücünün harcanmasına işaret eden emek süreci içinde yaratılan ve üretilen metanın satışı ile bir tür kuvveden fiile geçen değer büyüklüğü arasındaki fark Marx’ta artık değere ya da daha politik bir jargonla sömürüye işaret eder.

O halde ücret emeğin karşılığıdır ifadesi artık değeri, diğer bir deyişle sömürü ilişkisini örterken, ücretin emek gücünün karşılığı olduğunun altını çizmek bu sömürünün zeminine işaret edecektir.  

Emek gücünün değeri, emek gücünün fiyatı ile örtüşmek zorunda değildir. Bu her bir metanın değeri ve fiyatının örtüşme zorunluluğunun olmaması ile aynı duruma işaret eder. Bir meta olarak emek-gücü diğer metalardan önemli oranda farklı olsa da bu açıdan benzerliğin altını çizmek önemlidir. Emek-gücünün fiyatı piyasalarla ilişkili olarak belirlenir. Peki ya emek-gücünün değeri?

Farklı yaklaşımlar olsa da Marksist yazın içinde en kuvvetli vurgu, emek gücünün değerini, sahibinin varlığını sürdürmesi için gerekli olan geçim araçlarının değeri olarak tarif eder. Bu emek gücünün değerini oluşturan fiziksel unsur olarak görülür. Tarihsel ve toplumsal unsur vurgusu bu fiziksel unsuru tamamlayan ikinci bir unsur olarak karşımıza çıkar. Marx’a söz verelim: “Emek-gücünün değeri iki öğeden oluşur; bunlardan biri yalnızca fiziksel, diğeri tarihsel ve toplumsaldır. Bu gücün en uç sınırını fiziksel öğe belirler; yani, işçi sınıfı fiziksel varlığını sürdürebilmek için, yaşamak ve çoğalmak için mutlak olarak vazgeçilmez olan geçim araçlarını almak zorundadır… Bu salt fiziksel öğenin yanı sıra, emek-gücünün değeri her ülkede geleneksel yaşam düzeyi ile de belirlenir. Bu yaşam düzeyi, yalnızca fiziksel yaşamdan ibaret olmayıp, insanların içinde bulundukları ve yetişmiş oldukları toplumsal koşullardan ileri gelen bazı gereksinmelerin de karşılanmasını içerir.” Burada detaylandıramayacağımız bir diğer perspektif ise emek-gücünün değerini net ürünün ücret payı olarak tanımlar. Burada emek-gücünün değeri, işçilerin emek güçleri karşılığında bir para-ücret biçiminde kabul ettikleri, soyut emek zamanı üzerinde bir iddiadır. Parayı ve paranın değeri kavramlarını analize katan bu yaklaşım “Yeni Yorum” olarak bilinir. Bu iki yaklaşımla dirsek teması içinde farklı perspektifler canlı bir kuram olarak Marksist perspektifi zenginleştirerek geliştirmektedir.

Yazıya son vermeden önce belki altını çizmemiz gereken bir diğer husus, emek-gücü değerinin iki çelişik eğilimin tahdidi altında evrildiği vurgusudur. Bunlardan biri emek üretkenliğindeki artışla ilişkilidir. Emek üretkenliğindeki artış emek-gücünün yeniden üretimi için gerekli olan metaların değerini, dolayısıyla emek-gücünün değerini düşürme eğilimi taşır, ancak bu reel ücretlerin düşeceği anlamına gelmez. İkinci nokta ise işçi sınıfı ve örgütlerinin gücü ile ilişkilidir. Bu gücün seviyesi ve yönü farklı toplumsal ihtiyaçların emek-gücünün değerine dahil edilip edilmemesini, dolayısıyla değerin artma ya da azalmasını mümkün kılar. Bu anlamda emek-gücünün değeri, emek gücünün fiyatı olan ücretin altında da kalabilir, üstüne de çıkabilir. Bu noktanın önemi şudur: Marx artık değer kuramında sömürünün zemini olarak emek gücünün değeri ile üretilen ürünün değeri arasındaki farka işaret ederken analiz kolaylığı açısından emek gücünün değeri ile emek gücünün fiyatını eşit varsaymıştır. Halbuki emekçinin aldığı ücretin yani emek gücünün fiyatının emek gücünün değerinin altında kalması az rastlanır bir durum değildir. Hele ki tüketim nesnelerinin bu kadar çeşitlendiği, zenginleştiği, zorunlu ihtiyaç tanımının genişlediği bir dünyada.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa