Şu milliyetçilik vicdansızlığı…

Fotoğraflar: Wikimedia Commos, AA Düzenleme: Evrensel

Ulusal sorun ve tabii ki ardındaki ulusal çıkar denince akan sular duruyor! Ulusları baskılamak sorunken bunun benimsenerek türlü gerekçelerle savunulması vicdansızlıktır. Ulusal yüceltiyle başka uluslara “barışçıl” görüntülü zorun dayatılması ve hele açık zor yoluyla bırakalım hayata geçirilmeye çalışılmasını… Ulusal hak eşitliği açık ya da örtülü olarak yadsınarak sesini yükseltip buna karşı çıkılmayarak hatta ortak olunması, milliyetçiliğin gözleri kör etmesi olduğu kadar vicdansızlığın doruğudur.

Milliyetçilik, yeterince büyük bir ülkenin burjuvazisinin ulusal tekelciliğiyse, kaçınılmaz olarak kozmopolitizmle iç içe geçmiş haliyle, yayılmacılık ve sömürgecilikle yetinmeyip doğrudan emperyalizme, emperyalist saldırganlığa yataklık eder.

Alın Trump’ı. “Öngörülemezlik”le nitelenip bu özelliğinin Erdoğan ve Macar Orban’la benzerliğine dikkat çekilerek, “Ne yapacağı belli olmayan adam” olarak tanımlanır! Ortalama bir kişilik olmadığı doğrudur, öyle olsa Amerikan emperyalizminin şefliği koltuğuna zaten oturamazdı. Ancak tıpkı yaptıklarından hareketle Hitler’e “deli” denilmesi gibi, Amerikan tekelleri ve en irilerinin oluşturduğu oligarşinin yönelimlerinin kişisel özelliklerle açıklanması çabası türünden bir yanılsamadır. Başkanlığının resmen başlamasının hemen ardından hem Panama Kanalı hem de Grönland’ın ABD’ye devredilmesini istemiş, yoksa zor kullanacağını ilan etmiştir. Biden değil Trump tarafından ilan edilmiştir ama dillendirilen en başta Çin’le rekabet etmekte olan Amerikan tekellerinin emperyalist çıkarlarıdır. Emperyalist karakterleriyle bu tekeller, Panama Kanalı’nın Çin tekeli tarafından işletilmesiyle çiplerle lityum pilleri türünden yüksek teknoloji ürünlerinin vazgeçilmez ham maddeleri açısından zengin Grönland’ın kaynaklarından rakiplerinin de yararlanmasına katlanamamakta… NATO müttefiki Danimarka’yı bile tehditten kaçınmamaktadır.

Uluslararasılaşmış tekellerinin ne kadar ulusallığı kalmışsa, Amerikan milliyetçiliğidir.

Milliyetçilik, sosyal demokrasi ve bir “solculuk” türünün de benimsediği ya da ciddi biçimde etkilendiği bir yüceltidir ancak hilafsızca burjuvaziye özgüdür. Küçük burjuvaziyi de kapsayıp peşinden sürükleyerek bütün ülkelerin burjuvazisi, “vatan” adını takıp yücelttiği pazarını başka ulusların burjuvalarıyla paylaşmak istememek bir yana, yayılarak pazarını genişletme peşindedir. Buradan sonu gelmez ulusal kavgalar doğmuştur.

Emperyalizm ve birkaç büyük emperyalist ülkenin egemenliği döneminde ulusal tekelcilik demek olan milliyetçiliğin “pazarını paylaşmama” “ilkesi”, bağımlı ülkelerde düşülen bir şerhle lekelenir. Ne istememesi!.. Genellikle uzantıları oldukları ve rekabet edemedikleri emperyalist tekellerin gelip pazarlarına çöreklenmelerini ister, “Yabancı sermaye gelsin” beklentisiyle yanıp tutuşurlar! Emperyalistleri buyur ettikleri pazarlarından, varsa ülkeleri ya da komşularındaki başka ulusların dışlanmasını savunmaya gerilemeleri iflah etmez çelişkileridir.

Dün sabah İ. Küçükkaya Halk TV’deki programına duayen gazetecilerden Sedat Ergin’i davet edip ilk sorusunu yöneltti: “Bu Suriye’de neler oluyor?” Yanıt, Türk burjuvazisinin başlıca güncel sorunu durumundaki ulusal eksende geldi: “Kürtler nüfusun yüzde 10’nu oluştururken sırtlarını ABD’ye dayamış, Suriye topraklarının 1/3’ini kontrol ediyor”!

TÜSİAD’a göre bile 1974 öncesi Kıbrıs Türklerinin nüfusunun yüzde 18’ini oluştururken adanın yüzde 37’sini kontrol etmelerini bir yana bırakalım. Komünistlik iddia edenlerce dahi Kürtlerin ulusal haklarını inkar amacıyla ileri sürülen “sırtını Amerika’ya dayama” ya da iş birlikçilik iddiası daha da önemli… NATO üyesi bir ülkenin adalet ve demokrasi taleplerini bile “Yabancı sermaye gelmez ha!” argümanına dayandıran milliyetçi demokratlarıyla hak tanımaz sözde “komünist”lerini de kapsayarak muhaliflerinin gözlerindeki merteğe aldırmadan, üzerlerindeki baskıyı kınamak yerine başka ulusları iş birlikçilikle suçlamaları ne yaman bir çelişki ve vicdansızlıktır! “İş birlikçiliği” bile kendi ulusunun hakkı sayarak, tabii ki ABD ile ilişkisi eleştirilmesi gereken bir ulusal hareketi iş birlikçilikle suçlayıp hedefe koymak nasıl bir garabettir?

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Padişah yetkisi

Padişah yetkisi

Devlet Denetleme Kuruluna verilen sınırsız kayyım yetkisiyle Cumhurbaşkanı, bir talimat vererek kamu kuruluşlarından belediyelere, sendikalardan meslek odalarına ve barolara kadar tüm kurumların yönetimlerini, yargı kararına gerek olmadan görevden alabilecek. Prof. Dr. Metin Günday “Bu bir kayyım yetkisi. Anayasa’ya aykırı” dedi.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Kara Harp Okulu mezuniyet törenindeki kılıçlı yemin nedeniyle 5 teğmen ordudan ihraç edildi.

Evrensel'i Takip Et