Fil Sıkıntısı

Eski bir kıssa vardır. Altı görme engelli bilgin ve onların bir fille yaşadıkları deneyime ilişkin. Filin neye benzediğini bilmeyen ve adını bile hiç duymamış altı görme engelli bilgin dokunarak filin ne olduğunu anlamaya çalışırlar. İlk bilgin filin hortumuna dokunur ve filin canlı bir yılan gibi olduğunu söyler. İkinci bilgin filin devasa bacaklarından birine sürtünür ve hayvanı devasa boyutlarda kaba bir sütuna benzetir. Üçüncü bilgin filin kuyruğunu tutar ve filin büyük, esnek bir fırçaya benzediğinde ısrar eder. Dördüncü bilgin filin keskin dişini hisseder ve bunun büyük bir mızrağa benzediğini söyler. Beşinci bilgin filin sallanan kulağına temas eder ve hayvanın bir çeşit yelpaze olduğuna ikna olur. Filin ön ve arka bacakları arasında kalan altıncı bilgin, filin hiçbir yerine dokunamamış ve sonuç olarak fil diye bir hayvanın olmadığını iddia eder ve diğerlerini olmayan şeyler hakkında fantastik hikâyeler uydurmakla suçlar. Altı bilginin her biri kendi fil anlayışında ısrarcıdır ve hangi hikâyenin doğru fil anlayışını içerdiği konusunda tartışıp kavga ederler. Sonuç çıkmazdır…

Bize düşen hisse şudur: Gerçeklik anlayışımız filin neresini tuttuğumuzla sınırlı kalır, bir de onu tek gerçek olarak ortaya koymaya çalışırsak, hele bir de insanların genelini buna ikna etmişsek vay halimize… Kocaman fil ya bir yılan olur ya mızrak ya da her neyse… Ya da olmadığını iddia ederiz aslında ortada duran kocaman filin.  

Bir başka misal değil ama deney söz konusudur sosyal psikolojide. Alanın en önemli isimlerinden biri olan Muzaffer Şerif tarafından 1935’te Columbia Üniversitesi’nde yapılmıştır. Muzaffer Şerif Türkiye’nin en önemli bilim insanlarından biridir. 1944’te “komünizm propagandası ve milli menfaatlere düşmanlık" iddiasıyla yargılanmış ve yirmi yedi yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Neyse ki bu süreci hapishanede geçirmemiştir. Şerif’in deneyi “Otokinetik Etki Deneyi” olarak bilinir ve grup içi sosyal normların incelenmesini amaçlar. Otokinetik Etki, karanlık bir ortamda sabit bir ışığın hareket ediyor gibi algılandığı bir görsel algı yanılsamasıdır. Yani ortada bir belirsizlik vardır. Şerif deneklerin bireysel düzeyde ve grup içinde bu harekete dair kanaatlerini inceler. Diğer bir deyişle belirsizlik durumunda bireyin tek başına ve grup içinde belirlediği normları karşılaştırmayı amaçlamıştır. Ulaştığı sonuç çok çarpıcıdır. İnsan karmaşık ve belirsiz gözüken olaylara karşı başkalarının değerleriyle bakma eğilimindedir.

Yani sorun yalnızca filin neresini tuttuğumuz üzerinden gerçekliğin ne olduğunu anlamaya çalışmak yani bilgiye dair bir sorun değil aynı zamanda filin tuttuğumuz yerinin neresi olduğuna dair kararımızın toplumun geri kalanından nasıl etkilendiğine dair toplumsal bir sorunudur.

Bir diğer sorun daha doğrudan politik bir niteliğe sahiptir. O da filin neresini tuttuğumuz değil neresini tutmamız istendiğidir. Yani ne yaptığımız. Yine sosyal psikolojinin ünlü bir deneyidir söz konusu olan: Milgram Deneyi. Bu sefer mesele kanaatimizi/davranışımızı etkileyen toplum değil, kararına/kanaatine/talimatına itaatimizi bekleyen otoritedir.  Milgram’ın ifadeleriyle “… İçten gelen bir inançla çalmaktan, öldürmekten ve saldırmaktan nefret eden bir kişinin, otorite tarafından emredildiğinde bu eylemleri nispeten kolaylıkla gerçekleştirdiği görülebilir. Kendi başına hareket eden bir birey için düşünülemeyecek bir davranış, emir altında yapıldığında tereddüt etmeden yerine getirilebilir.” Milgram deneyinin sorusunu kabaca şöyle ifade eder: “Bir deneyci bir deneğe başka bir kişiye karşı artan bir şiddetle hareket etmesini söylerse- örnekte elektrik vermek-, denek hangi koşullar altında itaat edecek ve hangi koşullar altında itaatsizlik edecektir?​” Kabaca deneyde öğretmen rolündeki deneğe yanlış cevap karşısında öğrenciye artan oranda elektrik vermesi söylenmiş ve itaat derecesi ölçülmeye çalışılmıştır.

Milgram ve öğrencileri, katılımcıların yalnızca %1-3'ünün maksimum şok seviyesini uygulayacağını tahmin etmişler. Ancak ilk resmi çalışmada, 40 erkek katılımcıdan 26'sı (%65) bunu yapmaya ikna olmuş ve öğrencinin çığlık attığının duyulduğu nokta olan 150 volttan sonra şok uygulamaya devam eden öğretmenlerin yaklaşık %80'i maksimum seviye olan 450 volta kadar devam etmiş. 

Milgram’a göre “İtaatin özü, bir kişinin kendisini başka bir kişinin isteklerini yerine getirmek için bir araç olarak görmeye başlaması ve bu nedenle artık kendisini eylemlerinden sorumlu görmemesidir. Kişide bu kritik bakış açısı değişimi bir kez meydana geldiğinde, itaatin tüm temel özellikleri de bunu takip eder. Düşüncenin ayarlanması, zalimce davranışlarda bulunma özgürlüğü ve kişi tarafından deneyimlenen gerekçelendirme türleri…” Deneklerden birinin ifadesiyle “çünkü emirlere uyuyordum ve bana devam etmem söylendi. Ve durmam için bir işaret almadım. Ben sadece devam ettim.”

Bilgi üretimi, toplumsal ilişkiler ve politik süreçler gerçekliği anlamamız, kanaat oluşturmamız, fikir sahibi olmamız ve hatta davranışlarda bulunmamız üzerinde dramatik bir etkiye sahiptir. Bu etkilere karşı en büyük silah eleştirel bir akıl geliştirebilmektir. Milgram’ın dediği gibi “çünkü hiçbir şey, çabalayan ancak kendisi için sonuç doğuran bir durumda kendi davranışını tam olarak kontrol edemeyen bir kişinin görüntüsünden daha kasvetli değildir.”

İtaatsizlik, gerginliğin sona erdirildiği nihai araçtır diye yazar Milgram. “Bu kolaylıkla gerçekleşen bir eylem değildir. Bu sadece deneycinin belirli bir emrini yerine getirmeyi reddetmek değil, özne ile otorite arasındaki ilişkinin yeniden formüle edilmesini ifade eder”. İhtiyaç duyduğumuz da budur.  

Evrensel'i Takip Et