6 Şubat 2025

El Şara'nın ziyaretlerini nasıl okumalı?

Suriye'nin geçiş döneminin fiili lideri Ahmed El Şara yurt dışına ilk ziyaretini Suudi Arabistan'a yaptı, ardından da Türkiye'ye gitti. Bu durum Suriye sahasında Türkiye-Suudi Arabistan ve elbette Kürt meselesi üzerinden Amerika arasında gerilimin olduğuna dair yorumlara yol açan gelişmelerden biri oldu. Bu arada Iraklı siyasetçilerden Nuri El Maliki El Şara'ya dair oldukça sert bir açıklama yaptı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Suriye sahasında IŞİD ile mücadele konusunda Türkiye'nin rol üstlenmek istediğine dair bir açıklama daha yaptı. Elbette başka gelişmeler de var sahada, ancak sırayla gidelim yine ve El Şara'nın Suudi Arabistan ve Türkiye ziyaretlerinden başlayalım.

El Şara neden önce Suudi Arabistan'a gitti?

- Suriye'nin savaş döneminde çok ağır şekilde tahrip olduğu açık. Hâlâ hasar tespit çalışmaları devam etmekle birlikte ülkedeki altyapının, üstyapının, ekonomik bölgelerin, fabrikaların, kamu kurumlarının velhasıl yeniden imarın gerektirdiği miktar hâlâ tam olarak bilinmiyor. Suriye'nin, bu fiziksel imar sürecini karşılayacak ekonomik gücü de yok, ihtiyaç duyduğu parayı sağlayacak miktarda petrol gibi stratejik kaynakları da. Bu nedenle zengin körfez ülkelerinin Suriye'nin yeniden imar sürecinde maddi destek sağlaması elzem.

- Arap ayaklanması ile birlikte bölgedeki güçlü siyasi odaklar ve ittifaklar da değişti. Eskiden bölgenin siyasi karar merkezi Mısır iken bu rol geçtiğimiz yıllarda Suudi Arabistan'a kaymaya başladı. Bu nedenle Suriye'ye uygulanan Amerikan ve uluslararası yaptırımların tamamen kaldırılmasa bile hafifletilmesi ya da delinmesine göz yumulmasını sağlayabilecek en güçlü bölge ülkesi Suudi Arabistan. 

- Suriye'de yeniden imarın sağlanması yetmez ekonomide pozitif yönde bir süreklilik de sağlanması gerekiyor. Bu da dış yatırımlarla, Suriye'nin uzun vadeli ve bölge ülkelerini birbirine bağlayan projelere katılımı ile mümkün. Bu tip büyük yatırımların ve bölgesel projelerin arkasındaki en önemli ülke Suudi Arabistan. Suriye'nin bu süreçlere katılımı Suudi Arabistan ile iyi ilişkileri daha da elzem hale getiriyor.

- Suriye'nin bölgede ve uluslararası siyaset platformunda ağırlık kazanabilmesi için ülkedeki yeni yönetimin meşruiyet kazanması gerekiyor ki bu süreç de bölge ülkelerinden başlıyor. Bu açıdan da Suudi Arabistan prensi Muhammed Bin Salman'ın El Şara'ya uyguladığı protokol önemli.

- Suudi Arabistan ise Arap ayaklanmasının ardından başlayan bölgesel ekonomik ve toplumsal sarsıntılar ve radikalizmin yükselişi gibi gelişmelerden oldukça rahatsız. Özellikle İran'ın bu süreçte bölge içlerine uzanan hatta Suudi Arabistan'ın yanı başındaki Yemen'e kadar ilerleyen nüfuz alanlarını potansiyel tehdit olarak değerlendiriyor. Dolayısıyla bölgedeki gerilimlerin diplomasi yoluyla çözülmesi, istikrarın ekonomi üzerine inşa edilmesi, asgari düzeyde de olsa istikrarın bölge ülkelerinin birbirine bağlanarak sağlanması gibi esaslara dayalı bir politika izliyor. Bu açılardan Suriye'de Esad yönetiminin devrilmesinden ya da Ahmed El Şara'nın iktidara gelmesinden çok artık istikrarın sağlanması için gerekli şartların oluşmaya başladığını düşünüyor gibi görünüyor. 

- Suriye'yi kaotik ve iç gündemi kaynayan bir ülke olarak değil yeni ticaret ve enerji güzergahları projeleri olarak gören ülkelerin başında Suudi Arabistan geliyor. Bu nedenle Suriye'nin yeniden imarı ile başlayacak olan istikrar sürecinin hayata geçmesi için her türlü desteği vermeye hazır olduğunu vurgulayan Suudi Arabistan'ın Suriye açısından önemi, ekonomik ve siyasi destekle sınırlı değil. Özellikle 7 Ekim'de HAMAS'ın İsrail yerleşim birimlerine yönelik saldırısının ardından tetiklenen yeni kırılmalar İransız ya da İran'ın nüfuzunun oldukça zayıflatıldığı bölgenin yeniden dizaynı sürecine dönüştü. Lübnan'da Hizbullah'ın oldukça zayıflaması, Suriye'de Esad yönetiminin devrilmesi gibi gelişmelerle birlikte İran şimdilik Suriye-Irak sınırına kadar itilmiş gibi görünüyor. Suudi Arabistan'dan gelen açıklamalara ve yorumlara bakılırsa Suudi yönetimi bu sürecin silahlı çatışmalara evrilmeden ve dengeli bir şekilde ilerlemesini istiyor. Bu açıdan Suriye'de İran'dan boşalan yerlerin radikal, İslamcı ve Sünni söylemlerle öne çıkan bir yönetimle tetiklenmesi şimdilik bölgenin hayrına görünmüyor. Kısacası Suudi Arabistan Suriye'deki sürecin ekonomik kalkınmaya dayalı istikrarın sağlandığı ve bölgede mezhep hatlarını bir kere daha tetiklemekten kaçınan dengeli bir söylemle inşa edilmesinden yana. Elbette bu sürecin şekillenmesinde Suriye'nin yeni yönetimine para vermekle yetinmeyecek ve her adımda kendi çıkarları doğrultusunda müdahalelerde de bulunacak diyebiliriz.

Peki bu durum Türkiye'ye bir meydan okuma mı? Yarın ne olur bilinmez ancak mevcut duruma bakılırsa Suriye konusunda Türkiye ile Suudi Arabistan arasında bir gerilim olduğuna dair işaret yok.

- Suriye'de istikrarın yeniden imarın sağlanmasına ve ekonominin canlandırılmasına bağlı olduğu açık. Türkiye'nin bu aşamada Suriye'ye devasa kaynaklar ayırması mümkün değil. Türkiye de bunun farkında olmalı. Ancak Türkiye'nin rolü Suriye'de yeniden imarın ve devletin yeniden inşasının başlaması ile etkin olacak gibi görünüyor. Yani parayı Suudi Arabistan başta olmak üzere körfez ülkeleri verecek, inşaatı Türkiye yapacak diye özetleyebiliriz.

- Suriye'de devletin inşası deyip geçiyoruz ancak bütün kamu kurumlarının yeniden kurulmasından yeni ordunun eğitilmesine, polis teşkilatının kurulmasından teknolojik altyapının sağlanmasına ve gerekli insan gücünün eğitilmesine kadar yıllar sürecek bir inşa süreci bekliyor Suriye'yi. 

- Elbette Suriye'de istikrarın ve buna bağlı olarak güvenliğin sağlanması Türkiye açısından da mevcut ve potansiyel tehditlerin ortadan kalkması demek. 

- Suriye'nin dahil olması planlanan bölgesel ve uluslararası enerji ve ticaret hatlarının Türkiye üzerinden Avrupa'ya ulaşacağı öngörülüyor. Bu açıdan Türkiye Suriye'nin Avrupa'ya açılan kapısı, Suriye Türkiye'nin Orta Doğu ve Afrika'ya uzanan köprüsü olabilir. 

- İran'ın bölgedeki nüfuzunun zayıflatılması ile birlikte doğan boşluğu doldurmaya istekli olan Türkiye'nin Suriye'de daha aktif olmak için art arda girişimler yaptığı açık. Bu çerçevede Suriye'de yeniden imardan devletin inşasına kadar her aşamada Suudi Arabistan'ın ekonomik ve siyasi desteği Türkiye açısından ajandasını uygulaması aşamasında kolaylaştırıcı olacak gibi görünüyor. 

Bu süreçte Amerika ne yapacak? Trump yönetimi Suriye başta olmak üzere bölgedeki önemli dosyaları ve elbette kazanımları bölge ülkelerine bırakacak mı? Açıkçası bu konuyla ilgili net bir yorum yapmak henüz mümkün değil. Trump şimdilik bölgeye çok fazla bütçe ve insan gücü ayırmak istemediğini belirten açıklamalar yapıyor. Yani "çıkarlarımı koruyacak şekilde süreçlere dahil olurum ama sorunların çözümüyle uğraştırmayın beni, kendiniz halledin" havasında olan Trump yönetimi ile Türkiye arasındaki en önemli mesele Suriye'deki Kürtlerin ya da ülkenin kuzeydoğusundaki Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) bakış açısı.

Türkiye SDG'yi ve öz yönetimi PKK'nın Suriye uzantıları olarak görüyordu, ancak yine Bakan Fidan'ın son açıklamalarına bakılırsa bu söylemin biraz esnetildiği söylenebilir. Buna göre Türkiye Suriye'de Kürtlerin çekirdeğini oluşturduğu yapıları değil, bu yapılarla PKK arasındaki ilişkiyi hedef alıyor artık. Suriye'nin kuzeydoğusundaki PKK kadrolarının bölgeden ayrılmaya zorlanması, Suriye Kürtlerinin Türkiye ile iyi ilişkileri olan Erbil/KDP yönetimine yakınlaşması şeklinde bir ara formülün bir kez daha devrede olduğu söylenebilir. Daha önce de birkaç kez denenen ancak o dönemin şartları sebebiyle başarısız olan bu formüle KDP'nin öz yönetimin daha sıcak baktığına dair sinyaller var ancak PKK meselesi kuzey Suriye ile sınırlı değil elbette. 

Türkiye Bağdat yönetimine de PKK'ya yönelik politikasını sertleştirmesi için baskı yapmaya devam ediyor. PKK'yı Türkiye'nin sorunu olarak gören Bağdat yönetiminin örgüt ile ilişkileri iyi. Ayrıca Bağdat yönetimi ve siyaseti başta olmak üzere Irak sahasında hâlâ çok güçlü olan İran'ın tavrı da oldukça önemli. Elbette İran Lübnan ve Suriye'den sonra Irak'taki nüfuzunu da kaybetmemek için elinden geleni yapıyor ve yapacaktır. Yine Türkiye ve İran arasındaki ezeli rekabet göz önüne alındığında Irak sahasında işler Türkiye'nin istediği şekilde ve hızda ilerlemeyebilir. Iraklı önemli Şii siyasetçilerden Nuri El Maliki'nin Ahmed El Şara'ya yönelik son açıklamaları da bu bağlamda okunabilir. Yani El Maliki El Şara'ya "Irak topraklarında karıştığı suçlar ve terörist eylemler" sebebiyle yükleniyor gibi görünse de aslında o konuşma Suriye'deki yönetim değişikliğinin Iraklı siyasetçileri ne kadar rahatsız ettiğinin göstergesi olarak okunabilir. Sonuçta Nuri El Maliki konuşurken aslında İran'ın konuştuğunu unutmamak gerek. 

Velhasıl Suriye'deki gelişmeler bölgesel gelişmelerin yerel şartlarla birleştiği yeni kırılmaları da beraberinde getirdi. El Şara'nın orayı burayı ya da nereyi önce ziyaret ettiğinden çok bölgenin önde gelen ülkelerinin bölgedeki yeni şartları nasıl okuduğuna, hangi ülkenin ne gibi çıkarları olduğuna ve bu yönde yaptıkları-yapacakları girişimlere göre yorumlamak gerekiyor gibi görünüyor.

Evrensel'i Takip Et