Emek gücüne ‘nitelik’ cenderesi!

Fotoğraf: Mehmet Ali Özcan/AA

Emeğe yönelik şu cümleleri sıkça duyar olduk: ‘Nitelikli iş gücü’, ‘Küresel rekabete cevap verebilecek iş gücü’, ‘Nitelikli ara eleman ihtiyacı’…

Kurulan bu cümlelerin her birinin ardında eğitim ve istihdam politikalarını iç içe geçiren bir süreç yatıyor. Artık istihdam politikaları ile eğitim politikaları iyice iç içe geçmiş durumda; adeta Siyam ikizi gibiler!

Süreç sermayenin ihtiyaçlarına göre ilerliyor. TİSK, TUSİAD, MÜSİAD gibi sermayeyi temsil eden örgütlerin, istihdam politikaları ile eğitimi eş zamanlı ele alan raporlar yayımlamaları, ‘entelektüel’ bir faaliyet değil. Eğitimin ihtiyaçlarına göre dizayn edilmesi talebi.  

Dünya Bankası gibi uluslararası sermayenin temsilcilerinin raporlarında yer alan “Küresel düzeyde rekabet edebilmek için ihtiyaç duyulan eğitimli iş gücünü yetiştirmek” benzeri vurguların altında da aynı mantık yatıyor; çok uluslu şirketlerin ihtiyaç duyduğu üretimi ucuz ve ‘nitelikli’ gerçekleştirebilecek emek havuzu oluşturulması…

Tam gaz işçileşme!

Durmaksızın emek havuzu oluşturuluyor. Türkiye daha önce hiç olmadığı kadar sınıfların keskinleştiği bir topluma dönüşüyor. 23 yıl önce AKP’nin iktidara geldiği dönem 4.5 milyon olan ücretli emekçi sayısı bugün 16.5 milyonu aştı; üstelik 5 milyon kamu çalışanı ve tarımdaki istihdam hariç!

Ücretli emeğin iş gücüne oranı yüzde 30’ların altından yüzde 47’ye kadar yükselmiş durumda. Normal nüfus artışına göre muazzam bir artış söz konusu. Nüfus 72 milyondan, yüzde 20 artışla 85 milyona gelirken, ücretli emek yüzde 400 arttı!

***

Sermaye birikiminin ihtiyacına göre gelişen eğitim-istihdam ilişkisinde, yaşanan bu yoğun işçileşme sürecinde bir hayli yol alındı; Koç Grubunun meslek lisesi öğrencilerini Türkiye’nin geleceği olarak tanımlamasının ve meslek liseli öğrencilerine burs vermesinin üzerinden geçen 20 yılda!

Kapitalizm için ara eleman yetiştirmenin bir zorunluluğu gereği eğitim sistemi 4+4+4’e çevrildi; öğrenciler ikinci 4’te yani orta öğretimde bir meslek grubuna yönlendirilebilsinler, elenebilsinler, üniversiteye yığılmasınlar diye…

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneğinin (MÜSİAD) 2014 Meslek Lisesi Çalıştayı raporunda yazılan ifadeler:

Mesleki alana yöneltme işlemlerinin ortaokul 7. sınıfta başlatılmak üzere yoğun olarak ortaokul 8. sınıf düzeyinde yapılması gerektiği”…

Mesleki eğitimde 10. sınıfta haftada bir gün, 11. sınıfta haftada iki gün ve son sınıfta tamamen işletmede meslek eğitim için sektörde uygulamalı eğitim görülmesi”…

Artık uygulamada! Hem de fazlasıyla. MESEM programı (tam da MÜSİAD’ın istediği gibi) “mesleki teknik eğitim” adı altında düşük ücretli çocuk-genç işçi ordusunu büyütüyor, artık-nüfus (yedek işçi ordusunu) yaratmanın bir manivelasına dönüyor.

Çin ile Batı sermayesi arasındaki ticaret savaşında kendine alan açmayı hedefleyen… Tedarik zincirinde Çin’in boşluğunu doldurmak isteyen… 2024 yılında 260 milyar doları aşan ihracat gerçekleştiren… Sermayenin kesintisiz üretim temposu için ihtiyaç duyduğu ucuz emek, sürekli bir yedek işçi ordusunu gerekli kılıyor çünkü!

Üniversitelileri içine çeken süreç

Söz konusu gereklilik üç kuruşa meslek liselileri yutuyor, yetmiyor! Mesleki eğitim merkezi (MESEM) kayıtlı yüz binlerce genci asgari ücretin üçte birine öğütüyor, doymuyor.

Canavarın kollarına atılma sırası üniversitelilerde! Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Hak-İş ve Memur-Sen başkanlarının da hazır bulunduğu toplantıyla duyurduğu ulusal istihdam stratejisinde görüldüğü üzere… Programa göre 4 yıl boyunca toplam bir milyon üniversiteli genç, 5 gün ya da 14 gün çalışacak. Karşılığında 5 bin 415 TL, iki hafta çalışacaksa 15 bin 162 TL alacak.

Üniversite öğrencilerini ucuz emek piyasasına çekecek programın amacı da sözüm ona şöyle: Üniversitelerde eğitimlerini sürdüren gençlere diğer yandan kendilerini geliştirebilecekleri olanak sağlamak.

***

Eskiden mesleki bilgiyi üniversitelerde veren geleneksel eğitim tarzı değiştirilmiş durumda. Eğitimin mesleki donanım katma işlevi üniversiteden aşağıya, ortaokula kadar çekildi; ‘Ara eleman yetiştiriyoruz’ söylemi eşliğinde. Yoksul ailelerin çocukları çok kısa sürede bu tedrisatın kucağına itildi. Şimdi yoksul üniversite çocukları o girdaba sokuluyor.

Ulusal istihdam stratejisi sadece üniversitelileri değil saklı artı nüfusun olduğu tarım kesimini de gözüne kestirmiş durumda; tarım nüfusunun bir bölümünü proletaryaya dönüştürmeyi hedefliyor. “Büyüme potansiyeli sınırlı geçimlik çiftçilik yerine tarımda ‘büyük ölçekli işletmelere geçiş’ teşvik edilecek” şiarıyla.

Daha daha niteliklisi(!)

Süreç bir yandan da ‘niteliksizliği’ körüklüyor. Hizmet sektöründeki yaşanan ucuz emek patlaması… Sayıları 200’ü aşkın üniversiteden mezun olanların hizmet sektörüne mahkum kalması... Ne işte ne eğitimde milyonlarca gencin birikmesi… Eğitimli-eğitimsiz milyonlarca gencin emeğinin vasıfsızlaştırılması… Tümü durgun artık nüfusu hızla büyütüyor. Yani düzensiz, kötü şartlar altında çalışan nüfusu; yoğun, uzun çalışma süresi ve düşük ücretle kapitalist sömürünün geniş tabanı halindeki nüfusu…

Bu nüfus büyüdükçe çalışanın da, çalışmak için iş arayanın da, ‘Bu ücrete hayatta çalışmam’ diyenin de emeği değersizleşiyor, ucuzluyor. Tam da sermayenin istediği gibi!

***

Öte yandan da OSB’ler yoluyla üretimi tüm Anadolu coğrafyasına yayan, eklenecek yenileri ile üretimi yoğunlaştırmayı hedefleyen Türkiye kapitalizmi için ‘nitelikli iş gücü’ ihtiyacı artıyor. Zira sermayenin toplam döngü hızının artması, tekil sermayelerin kullandıkları teknoloji altyapısını da sürekli yenilemelerine yol açıyor. Teknolojik altyapı yenilendikçe, sürekli değişen teknoloji karşısında bu değişime uygun çıktı üretecek işçi ihtiyacı artıyor.

Özet: Emek gücüne duyulan ihtiyacın şiddeti arttı. Bugün sermayenin beklentisi, kendi acil ihtiyaçlarına uygun daha nitelikli ucuz emek gücünün üretilmesidir. Atılan tüm adımlar, geliştirilen tüm stratejiler buna yanıt üretme çabasından başka bir şey değildir.  

Sermayenin farklı beklentileri ve kesişme

Farklı sermaye gruplarının, eğitim-işgücü birleşmesinden beklentileri de farklı. Bu farklılık, çıkarlarının farklılığından kaynaklanıyor. Son dönemde farklı sermaye kesimlerinin farklı olan beklentilerini bazı noktalarda kesiştiği görülüyor. 

Batı sermayesi ile entegre, uluslar arası finansa erişimi daha kolay TÜSİAD sermayesinin, yüksek teknolojiye dayanan, yüksek katma değerli üretim programının eğitim-istihdam işbirliğinden beklentisi şöyle: Teknoloji performansını yükseltecek, ‘nitelikli insan kaynağı’ yaratacak bir eğitim sisteminin kurulması. 

Bölgesel kalkınma stratejilerinin, eğitiminden kültür sanatına bölgelerin nitelikli çalışanları ve genç girişimcileri çekmesini sağlayacak şekilde organize edilmesi.

Sadece ucuz emeğe dayalı, bol teşvikli üretim yapısına bağımlı MÜSİAD’ın eğitimden beklentisi ise farklı. 

Lakin son açıklanan ulusal istihdam strateji programı gösterdi ki… Bazı noktalarda artık kesişme var!  TÜSİAD’ın ‘Geleceği İnşa’ raporunda yer alan şu maddelere yakın ifadeler artık hükümetin programında. 

“KOBİ’lerin verimliliğini artırabilmek, finansmana ve küresel ticaret ağlarına erişimini kolaylaştırmak için program tasarlamak…”

“İşgücü piyasasında dijital dönüşümle gelişen yeni çalışma biçimlerine çalışanların uyumu için dijital beceri eğitim programları…”

“Engellilere yönelik istihdam fırsatlarını artırmak üzere yetkinlik geliştirici programlar…"

Evrensel'i Takip Et