Emperyalizm, savaş ve gündelik hayatın içinde mücadele
2023 ekim ayında Hamas saldırısıyla başlayan süreçte, emperyalizmin koçbaşı İsrail önce Filistin halkının yaşam alanı Gazze Şeridi’ni tarumar etti. Ardından Suriye hareketlendi, rejim değişti. Suriye’deki otorite boşluğunu değerlendiren İsrail, bir yandan Güney Lübnan ve Golan Tepelerindeki su kaynaklarını kontrolü altına alırken, diğer yandan hava saldırılarıyla başta savunması olmak üzere Suriye ekonomisini çökertti. ABD ve müttefiklerinin, Irak, Lübnan, Libya, Suriye ve Somali’ye yönelik operasyonlarının bu son halkasında emperyalist savaşlarla siyasal dengelerin yeniden düzenlendiği bir sürecin içindeyiz.
Batı emperyalizminin krizler karşısında faşizm ve savaşı bir “çözüm” olarak dayattığı bu kesitte yaşananlar, son yıllarda sıkça ileri sürüldüğü gibi Batı emperyalizminin gerilediği ve hatta çöktüğü yönündeki görüşleri de yanlışlıyor. Emperyalist merkezlerin güç kaybı yaşadığı momentler olsa da saldırgan politikaları üzerinden hegemonyalarını sürdürüyorlar.
Sovyetler Birliği’nin çöküşünden bu yana devletler arası, devletlerle muhalif güçler arasındaki savaşların ve bölgesel çatışmaların sayısı dünya genelinde artıyor. Emperyalist ülkeler arasındaki gerilimlerin bölgesel savaşları beslediği görülüyor. Aynı dönemde burjuva demokrasilerinde de ciddi dönüşümler yaşanıyor. Dünyanın dört bir yanında ılımlı merkez sağ partilerin yerini otoriter ve faşist partiler almaya devam ediyor. Birbirinin benzeri ‘tek adam’ların yönetiminde, burjuva devletlerinin görece demokratik uygulamaları hızla tarihe karışıyor.
Emperyalist hedeflerle yürütülen savaş ve bölgesel çatışmalar sadece sofradaki ekmeği küçültmekle, halkları birbirine kırdırmakla ve genç ölümleri gündelik hayatın parçası yapmakla kalmıyor; faşist ve otoriter yönetimler tarafından ülke içi siyasal dengeleri değiştirmek ve antidemokratik uygulamaları meşrulaştırmak için de kullanılıyor. Savaş sanayii semirtilirken, siyasal rıza üretme mekanizmaları iğdiş ediliyor.
***
Emperyalizm, kapitalist büyümenin ve genişlemenin ayrılmaz bir parçası. Emperyalist yayılmacılığın bayrak dalgalandırarak, filli işgal ile şekillenen uygulamaları zaman içinde değişip örtülü biçimlerde sürdürülüyor olsa da her türden kaynak talanı ve sömürüye odaklı dinamikleri sabit. Kapitalist aklın tarih yazımında emperyalizm geçmişe ilişkin bir kavram gibi sunuluyor olsa da emperyalist sömürünün tekniğindeki dönüşüm onun ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Emperyalist siyaset ve ona yapılan muhalefet dünyanın siyasal manzarasını belirlemeye devam ediyor.
Emperyalizmin güncel işlevi bununla sınırlı değil. Emperyalizmin tarihinden günümüze kalan soykırım ve ayrımcılık pratikleri günümüzün otoriter ve faşist rejimlerine ilham veriyor. “Emperyalist tecrübe”nin bilindik uygulamaları hem dışa yönelik yayılmacı süreçlerde hem de iç muhalefeti bastırmak için kullanılıyor.
Emperyalist genişlemenin ekonomik büyüme, ham madde ve pazar ihtiyacına dayalı mekanizması hamasete dayalı milliyetçilik arkasına saklanılarak karartılıyor. Emperyalist savaşlar ve fetihçi planlar, yurtseverliğin istismar edildiği ve duygulara seslenen zehirli ikna süreçleriyle dolaşıma sokuluyor.
Yüzyıllardan süzülen onca acıya rağmen emperyalist politikaların geniş halk kesimleri tarafından bu kadar kolay kabul görüyor oluşu, devrimci siyasetin konuya özenle eğilmesini gerektiriyor. Milli gurur, din ve benzeri motifler üzerinden şekillenmiş algı yönetim taktiklerine karşı savaş karşıtı mücadelenin savaş kapımızı çalmadan yürütülmesi ve halkın gündelik hayatına dokunan bir eylemsellik içinde antiemperyalist bir söylem geliştirilmesi gerekiyor.
Emperyalist saldırganlığın tırmanışa geçtiği, işçi sınıfı için zorluklar içereceği şimdiden belli olan günlerin eşiğinde, emperyalizme karşı net bir tutum almanın önemi büyük. Türkiye’de emperyalizmi ekonomik gerekçelerinden soyutlayıp, kültürel alana sıkıştırma alışkanlığına karşı, sömürünün ekonomik çıkara dayalı oluşunu görünür kılmak büyük önem taşıyor. Günümüzde sermayenin asıl gündeminin emperyalist çıkarlara uygun şekilde küresel çapta üretimin genişletilmesi olduğu akılda tutularak, çatışan aktörlerin uluslar değil, sermaye fraksiyonları olduğunun vurgulanması gerekiyor.
Bilindiği gibi, emperyalist savaşlardan, savaşların yol açtığı yıkımdan ve sefaletlerden kurtulmanın yolu, kapitalist sistemden kurtulmaktan geçiyor. Kapitalist egemen sınıfın çıkarlarını halkın çıkarları gibi sunan algı yönetimi mekanizmalarına ve bilinç çarpıtma süreçlerine karşı, uluslararası işçi sınıfı dayanışmasını öne çıkaran ve yoldaşça bilgi paylaşımını içeren çabalar, bugün her zamankinden daha değerli ve önemli.
Evrensel'i Takip Et