İşçinin hak mücadelesi

Bu kışın sıcak geçeceğinin işaretleri görülüyordu. Aylardır fabrikalarda ve iş yerlerinde grevler, direnişler görülüyor. Biri bitmeden diğeri başlıyor. Aynı anda onlarca farklı şehirde, onlarca iş yerinde grev, direniş, yürüyüş, protesto devam ediyor. Direnişlerin tamamına yakını ücretlerin arttırılması ve işten atmalara karşı. Bu iki konu işçi sınıfının mevcut en büyük sorunu. Patronlar işçilerin zaten düşük olan ücretlerini, zam dönemlerinde enflasyonun altındaki artırmalarla iyice eritiyorlar. İşten çıkarmalar, iflaslar, konkordatolar yaygın. Her iki konuda da yasalar patronlardan yana. İşçilerin patronlarla ücretler konusunda pazarlık koşulları adil değil. İşçilerin patronlarla ücret ve diğer hakları için pazarlıktaki tek kozu üretimden gelen güçleri. İşi durdurmak yani grev en büyük silahları. Fakat işçilerin zaten kısıtlı olan grev hakları 12 Eylül’den bu yana sürekli kısıtlanarak kuşa çevrilmiş durumda. İşçiler grev yapamayınca da haklarını almakta zorlanıyor. Yapılan grevlerin, direnişlerin çoğu yasa dışı olmakla suçlanıp kolluk güçleri tarafından engelleniyor.

İşten çıkarmalarda kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve diğer işçilik haklarını alması ise yine işçi aleyhine kuşa çevrilmiş yasalar nedeniyle çok zor. Patronlar şirketlerde sadece sermayeleri kadar borçlarından sorumlu oluyor. Şirketin kârları ortaklara aktarılıyor. İşçiler işten atıldıklarında ya da iflas durumlarında şirketteki makinelerin değeri neyse ancak onları haczederek, satarak, yıllarca sürecek mücadeleler sonunda (Ve şirketin vergi ve sigorta borçları ile paylaşarak) bir şey kalırsa işçilik alacaklarını alabiliyorlar. Bazen de hatta çoğunlukla da hiç alamıyorlar. Patronlar üretimi üç dört şirket halinde yapıyor. Buna yasalar uygun. Örneğin işçileri taşeron bir firmadan kiralıyor. Makineleri başka bir firmadan. Asıl işveren iflas ettiğinde ya da sizi işten çıkardığında taşeron firmadan haciz, icra yoluyla pek bir şey alamıyorsunuz. Yıllar süren alacak davaları ve sık sık isim değiştiren taşeron firmalar. Makineleri de haczedemiyorsunuz çünkü başka firmadan kiralanmış.

Sendikalar çoğunlukla işçilerin ücret artışları için girdikleri mücadelelerden bile kaçınıyor. Sendikanın işçilerin aidatlarından oluşmuş paraları eksilir ve sendikacılar ücretlerini alamaz, kiralarını ödeyemez diye. Sendikalar arasında dayanışma ve birlik yok. Aynı iş kolunda küçük küçük çok sayıda sendika mevcut. Her birinin üye sayısı profesyonel sendikacıların geçimini dahi karşılayamıyor. İş kolunda sendikaların çok olmasının yanı sıra çok sayıda da konfederasyon var. Ülke barajları ve iş yeri barajları da düşünüldüğünde yasalara göre sendikaların yüzde doksanı işlevsizleşiyor. Bir de sendikalı işçilerin düşüklüğü göz önüne alındığında işçilerin ne kadar dezavantajlı olduğu çok açık.

Bütün bunları sendikacılar ve politikacılar en az bizim kadar, işçiler kadar biliyor. Ama sendikacılar ve sosyal demokrat partiler, sol partiler de dahil siyasetçiler değiştirmek için parmağını kımıldatmıyor.

Günün klişe sözü ile söylersek “büyük resme” bakan yok. Yani İş Kanunu, toplu iş sözleşmesi düzenlemesini ve Sendikalar Kanunu’nu değiştirmek ve işçiler lehine iyileştirmek için çalışan yok.

İşte bu “hal ve şerait içinde” Emek Partisinin başlattığı ve işçilerden yana sendikacıların katıldığı “Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş” kampanyası çok önemli. Bu kampanyanın talepleri elbette sadece başlıkta belirtilen haklar için değil. Bütün talepler yazılsa başlık herhalde bir sayfayı bulurdu. Ama kampanya bütün işçi hakları için mücadelenin yükseltilmesini hedefliyor. İşçiler ve emekçiler sadece ücretlerinin arttırılması ve işten atmalara karşı değil, bu konularda kazanımlar elde etmek ve korumak için de gerekli olan diğer hakların kazanılması ve genişletilmesi için de mücadeleyi yükseltmeli. Ve bu mücadele mutlaka birleşik bir mücadele olmalı. Milyonlarca işçinin katıldığı, birleştiği, dayanıştığı, örgütlendiği bir mücadele olmalı. Bütün kendine sol ve sosyalist diyen partiler, örgütler, kişiler, aydınlar, sanatçılar hatta sosyal demokrat partiler de bu mücadeleye katılmalı. Gazeteler, televizyonlar, sosyal medya mecraları bu mücadeleyi desteklemeli. İktidar sözcüleri ile incir çekirdeğini doldurmayacak konularda laf yarıştırmayı siyaset yapmak sanan muhalif politikacılar da bu kampanyanın içinde yer almalı. Meclise kanun teklifleri verilmeli. Kürsüye çıkan her muhalif milletvekili işçi haklarından söz etmeli.    

“Ne yapalım miting yapıyoruz herkesi çağıyoruz bu kadar insan geliyor” diyenler samimiyse yapılacaklar bellidir. Bu kampanyaya katılmak kırmızı kart göstermek, lambaları bir dakika söndürüp yakmaktan iyidir.

Haydi hep beraber! ­

EVRENSEL'İNMANŞETİ

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et