Öcalan’ın beklenen mesajı ve iktidarın tutumu
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/280780.jpg)
Fotoğraf: DEM Parti
Son günlerde DEM Parti cephesinden Öcalan’ın tarihi bir çağrıya hazırlandığı ve bu çağrının Kürt sorununun çözümü bakımından büyük bir fırsat yaratacağı yönünde açıklamalar yapılıyor. Bahçeli ve Erdoğan başta iktidar blokunun temsilcileri de bu çağrının bir an önce yapılmasını istiyor. Ancak iktidarın sorunu Öcalan’ın çağrısına ve örgütün silah bırakmasına indirgeyen yaklaşım içinde olması, bir kez daha çözüm umudunun heba edileceği yönlü kaygı ve güvensizliği arttırıyor.
Beklentiler Öcalan’ın çağrısını CIA ve MOSSAD’ın başını çektiği bir uluslararası operasyonla yakalanıp Türkiye’ye teslim edildiği tarihin (1999) yıl dönümü olan 15 Şubat’ta yapması yönünde olsa da çok yönlü gelişme ve görüşmeler bu çağrının gecikebileceğini gösteriyor. Yazılı mı görüntülü mü olacağı konusundaki tartışmalar sürse de Öcalan’ın bu açıklamasında PKK’ye silah bırakma çağrısı yapmasına neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. Ancak Öcalan’ın yapacağı çağrı da bu çağrının karşılık bulması da büyük oranda sahadaki diğer gelişmelere, özellikle Suriye ve Rojava’daki duruma bağlı bulunuyor.
Sadece Öcalan ve PKK değil, Kürtlerin ulusal-demokratik talepler etrafında birleşmiş geniş halk kesimleri de uzunca bir süredir yüzünü Rojava’ya çevirmiş durumda. Çünkü herkes Öcalan’ı önder olarak gören ve Türkiye’deki Kürtlerle yakın ilişkileri bulunan Rojava’daki Kürt ulusal hareketinin elde edeceği kazanımların (Siyasal bakımdan özerklik ve askeri olarak SDG’nin Suriye ordusu içinde varlığını sürdürmesi) Türkiye’deki Kürt sorununa dolaysız sonuçları olacağını görüyor. Bu nedenle Rojava dün nasıl ‘çözüm süreci’nin sona erdirilmesinde (IŞİD’in Kobanê kuşatmasının başarısızlığa uğraması) belirleyici bir rol oynadıysa bugün de devlet ve iktidar, bir yandan SMO gruplarının kuşatması ve öte yandan Suriye’de iktidarın yeni sahibi Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) üzerinde baskı kurarak Rojava’da Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırarak süreci kendi kontrolünde ilerletmenin hesabını yapıyor.
İşte iktidarın bir sorunu çözmekten çok süreci kontrol altına almaya yönelik bir tutum ve hesap içinde olması, Öcalan’ın yapması beklenen çağrısına rağmen bu sürecin heba edileceği yönlü kaygıların oluşmasına yol açıyor.
Gerçekten de Erdoğan ve Bahçeli başta iktidarın ve medyadaki sözcülerinin açıklama ve yorumlarına bakılınca sanki önce Öcalan, PKK’ye silah bırakma çağrısı yapacak ve sonra hep bir ağızdan “Oldu da bitti, oldu da bitti” tezahüratıyla sorun çözülecek havası hakim. Son kırk yılı ‘düşük yoğunluklu savaş’ biçiminde geçmiş ve ciddi bir yıkımlar yaratmış Kürt sorunu gibi bu ülkenin yüz yıllık köklü; siyasal, sosyal, ekonomik birçok boyutu bulunan bir sorununun bugünkü iktidarın sergilediği ciddiyetsizlikle çözülemeyeceği açıktır.
O yüzden iktidar blokunun “Öcalan çağrı yapsın, PKK silah bıraksın, bu iş bitsin” ciddiyetsizliği karşısında DEM Parti Eş Başkanı Tuncer Bakırhan’ın geçtiğimiz günlerde sorduğu sorular büyük önem taşıyor: “Bu çağrı yapıldıktan sonra hükümet hangi adımları atacak, yol haritası nedir? Silah bırakılsın diye 24 saat tartışıyorlar ama silahı bırakan ne yapacak, nereye gidecek, ailesine kavuşacak mı? Suriye’de, Irak’ta, Kandil’de kalmasınlar diyenler, bunun altyapısını oluşturdu mu? Cezaevlerinde yüz binlerce siyasi tutsak var, onlara ne olacak? Ana dili meselesi ne olacak? Yerel yönetimler ne olacak? İrade gasbı olan kayyım ne olacak?”
Daha dün İstanbul’da demokrasi güçlerinin önemli bir kesiminin katılımıyla oluşturulan ‘Kent uzlaşısı’ üzerinden CHP’nin kazandığı belediyelere operasyonlar yapılıp Kürtlerin yönetime ortak olmasının “terörizm” gibi gösterilmesi, bu iktidarın çözümden ne anladığını gösteriyor.
Tam bu noktada ana muhalefet partisi CHP ile ülkedeki emek ve demokrasi güçlerinin bu gelişmeler ve iktidarın dayatmaları karşısında nasıl bir tutum alması gerektiği sorusu önem kazanıyor.
Bir kez daha ülkedeki sorunların çözümünü seçimlere endeksleyen ve aday belirleme derdine düşen CHP, böylesine önemli bir demokrasi sorunu karşısında iktidarın ortaya koyduğu ciddiyetsizliğe ilgisizlikle yanıt veriyor. CHP sergilediği bu ilgisizlik tutumuyla iktidarın istediği gibi sorunun üzerinde tepinmesine ve anayasa değişikliği dahil kendi çıkarları için kullanmasına alan açıyor.
Süreci emperyalistlerin ve Erdoğan iktidarının ‘oyun’u olarak okuyan kimi sol çevreler de edilen devrimci laflara rağmen aslında CHP’nin ilgisizliğinden çok da farklı bir yerde konumlanmıyor. Çünkü bu tutumlar emperyalistlerin ve ülke gericiliğinin sorunu istismar etmesini kolaylaştırmakla kalmıyor, halkların mücadele birlikteliği üzerinden demokratik barışçıl bir sürecin inşa edilmesi mücadelesini da zayıflatıyor. Çünkü bugün sürecin emperyalistlerin ve ülke gericiliğinin politika ve pazarlıkları tarafından belirlenmesine karşı çıkmak, buna karşı ulusal-demokratik hakları için mücadele eden Kürt halkı ile ülkedeki emek ve demokrasi güçleri arasında mücadele birliğinin kurulmasını gerektiriyor.
Evrensel'i Takip Et