Yöneticilere inanılır mı?
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/249321.jpg)
Görsel: Midjourney/Fırat Turgut/Evrensel
Futbolda, hakem hatalarından en çok yararlanan ve bu nedenle sesi hiç çıkmaması gereken kulüplerin sürekli isyan hali içinde birbirleriyle dalaşması ne büyük yüzsüzlük.
Ekonomi, taraftar, medya ve siyasetçi gücüyle “büyük” olarak nitelenen kulüpler ne yazık ki dünyanın her yerinde bu konuda avantajlı. Özellikle yoruma açık pozisyonlarda verilen hakem kararları bunu gösteriyor.
Saha dışında yönetici, medya, taraftar, saha içinde ise oyuncu baskısına maruz kalan hakemlerin zinde bir zihin ve rahat bir psikolojiyle maç yönetme imkanı ortadan kalkıyor.
Baskı ve gerilim ne kadar çeşitli ne kadar yüksek olursa hatalar da o oranda artıyor...
Mesela “büyük” olarak anılan kulüplerden biri bir Anadolu takımıyla oynarken yoruma açık bir pozisyonda hakemler takdir hakkını genellikle “büyük” takımdan yana kullanıyor. Çünkü hakemler, büyük takımın aleyhine verecekleri kararın sonradan yanlış olduğunun anlaşılması üzerine alacakları tepkinin, diğer takımın aleyhine verecekleri hatalı kararın doğuracağı sonuçtan çok daha ağır olacağını biliyorlar.
Yani, yoruma açık pozisyonlarda zihinlerindeki “Hatalı karar olacaksa büyük takımın aleyhine olmasın” ön yargısıyla hareket ediyorlar. Anadolu takımlarından gelecek olası tepkiler ise onlar için çok daha göze alınabilir seviyede.
Geçmişte, “büyükler” aleyhine yaptıkları hatalar sonucunda gördükleri büyük tepki yüzünden mesleğini bırakmak zorunda kalan pek çok hakem oldu.
Zaman zaman işittiğimiz “Düdüğünü astırırız” tehdidi büyük takım başkanlarının ve yöneticilerinin hakemlere yönelik en adice baskı yöntemlerinden biri...
“Büyükler” arasında korunup kollanma açısından hiçbir fark olmadığı halde, bu kulüplerin yöneticilerinin sürekli olarak birbirlerini korunup kollanma ayrıcalığına sahip olmakla suçlaması çok komik.
Hal böyleyken “büyük” takımların, rakiplerinin maçlarındaki hakem hataları üzerinden kendilerini temize çekmeye çalışması ve “Biz temiziz, onlar kirli”, “Biz iyiyiz, onlar kötü” gibi derin(!) değerlendirmeler eşliğinde üste çıkmaya çalışması tam bir utanmazlık…
Profesyonellik adına sahtekarlığı teşvik edip oyunun doğal bir parçası haline getiren ve hakemleri etkilemek, baskı altına almak için her türlü ahlaksızlığı kabul edilebilir kılan mevcut futbol düzenine karşı çıkmadan, sadece kendi çıkarının peşinde koşanların söylediklerinin zerrece kıymeti yok.
Her biri patron olan kulüp yöneticilerinin karakter özelliklerini ve ahlak anlayışlarını elbette ait oldukları -paraya ve ranta tapan- sınıf belirler. Bencillikle, çıkarcılıkla, fırsatçılıkla, ikiyüzlülükle, kibirle hemhal karakterleri ve hedefe giden her yol mubahtır şeklinde özetlenebilecek ahlak anlayışlarıyla bu kişilerin futbolda eşitlik, adalet aradığına inanılabilir mi? Öyle olsaydı işlerine yarayan hakem hatalarına ve kulüpler arasında muazzam boyuttaki ekonomik güç dengesizliğine karşı da ses çıkarırlardı...
Gözler önündeki bu gerçekliğe rağmen sınıfsal konumları itibarıyla onur ve erdem kavramlarıyla hiç işi olmayan sömürücü kalantorlar eşitlik, hak, adalet üzerine ahkam keserek şuur yoksunu milyonlarca taraftarın sempatisini ve desteğini kazanabiliyor...
Yöneticiler ve medya, “Gerilim ne kadar yüksek olur, rekabet ne kadar kızışırsa rant da o kadar büyük olur” beklentisiyle ellerini ovuşturadursun, futbolu romantize ederek patron yöneticilerin arkasına hizalanan ve onları ateşli biçimde savunan taraftar yığınları ise tablonun en hazin yanını oluşturuyor...
Evrensel'i Takip Et