Yeni Şafak’ın meczubu ne diyor?

“Onlar bir Yahudi İmparatorluğu kurmak için harekete geçmişse, İsrail’in bu coğrafyadan çıkarılmasının zamanı gelmiştir. Ve bu hareket başlamıştır. Netanyahu-Trump çılgınlıklarının varacağı tek yer, İsrail’in kendi içine çökmesi, Yahudilerin yeniden sürgün edilmesidir. Bugün Gazze’yi isteyenler yarın Dubai’yi de isteyecek. ‘Bize lazım’ diyecekler. Bugün Panama Kanalı’nı isteyenler yarın Süveyş Kanalı’nı, İstanbul Boğazı’nı da isteyecek, ‘Bize lazım’ diyecekler. Bugün Kanada’yı, Grönland’ı isteyenler yarın Rusya’ya ‘Gel İran’ı paylaşalım. Nasıl olsa İngiltere ile daha önce paylaşmıştınız” diyecekler. Ama biz de Kudüs’ü istiyoruz. Ve alacağız..” Her biri hezeyan içinde emperyalist yayılmacılığa sözde karşı olan bu satırlar Yeni Şafak Yazarı İbrahim Karagül’e -Y.Ş 11.2.2025- ait. Burada şu soru sorulmalıdır: Karagül ilkesel olarak yayılmacılığa, işgal ve ilhaklara karşı mıdır? Trump’a, Netanyahu’ya karşı çıkışında bir antiemperyalizm var mıdır?

Bu sorunun yanıtını uzun boylu araştırmamız gerekmiyor. Karagül yanıtını “Biz de Kudüs’ü istiyoruz ve alacağız” yaklaşımında zaten kendisi veriyor. Onun ideolojik ağabeyi sayılan Davutoğlu da “Gazze Türkiye’ye bağlansın” diyerek bu tür kafaların hayal dünyası konusunda bizleri aydınlatıyor. Karagül diyor ki  “Paylaşım, işgal ve ilhak rekabetinde varız ve payımızı istiyoruz, Golan’a, Lübnan’a acilen askerlerimiz gönderilmelidir.” Karagül, önce katliam boyunca İsrail siyonizmiyle ticareti kesmeyen yanı başındaki tüccar ağabeylerine bir şeyler söylemen gerekiyor. Oraya asker gönderelim, şurayı alalım diyorsun ama, ülkeyi senin kafana yakın yöneten iktidar para bulabilmek için batılı emperyalistlerin kapılarını aşındırıyor, Trump’ın Filistin, Gazze konusunda söylediklerini sineye çekiyor, cılız bir ses veriyor. Yani senin anlayacağın sizin cenah teslimiyetçilikte şikayetçi olduğun Ürdün kralını aratmıyor. 

Gelelim meselenin özüne: Sömürgeciliğin ve emperyalizmin tarihi işgallerle, ilhaklarla, hak iddia edip el koymalarla doludur. Trump’ın bugün yaptığı, yapmak istediği emperyalizm dünyası açısından yeni bir şey değildir. Yeni olan telaffuz edilen yerlerin isimleridir ve bunların her birisi uluslararası ölçekte şok -Gazze, Grönland vb. gibi- etkisi yapmaktadır. Yeni Şafak yazarının bunlara katkısı dini fanatizmi daha da körüklemek, Yeni-Osmanlıcılığa yayılmak için hedef göstermekten ibarettir. Ama büyük emperyalist güçlerin paylaşım mücadelelerine pay kapmak için giren küçük bölgesel yayılmacıların sonu genellikle hüsranla bitmiştir. İttihatçılar da çökmekte olan imparatorluğu kurtarmak, mümkün olursa onu genişletmek için savaşa hevesle girmişlerdi. Sonuç ortadadır. Masa kurmaya heveslenenlerin, kurulan masalarda topraklarının paylaşıldığını tarih kitapları yazmaktadır. Haddini ve gücünü bilmeyenler ava çıkmışlar, ama avlanmışlardır. Eğer öyle olmasaydı Osmanlı’nın kendini bekleyen akıbetten kurtulup, kurtulamayacağı ayrı bir konudur. Ama kifayetsiz müsterihlerin ibret alması gereken bir tarih var arkalarında.

Erdoğan liderliğindeki Türkiye gericiliğinin “Suriye zaferi” dedikleri gelişmelerin ardından bölgeye ilişkin hevesleri artmış, ayranları kabarmıştır. Ancak ABD’in ve onun bölgedeki ileri karakolu İsrail’in bölgeye müdahaleleri, yayılmacılık hesapları yapanların heveslerini kursaklarında bırakacak niteliktedir. Karagül hevesle ileri atılmakta, ama devletin başında olanlar güç ilişkileri konusunda tereddüt etmektedirler. Çünkü onlar karşılarındaki güçlerin hamlelerinin neler olabileceği konusunda daha fazla deneyime sahiptirler. Bir adım at, sonuçlarını bekle, sonra durum uygunsa bir adım daha at. Şimdilik ilerleme taktikleri budur, ama uluslararası ilişkiler tahmin edebildiklerinden, hesaplayabildiklerinden çok daha karmaşık ve grifttir.

Dışarıya yönelik yayılmacı ve müdahaleci amaçlar içeride ekonomi duvarına toslamaktadır. Ekonomi tekellerin kârlarından ve soygunlarından ibaret değildir. Ekonominin asıl muhatapları işçi ve emekçilerdir ve onların yaşamları her geçen gün daha fazla zindana dönmektedir. Durum öyle bir hal almıştır ki, asgari ücretli işçiler ve asgari ücretin çok altında maaş alan emekliler fitre, zekat verilecek kitleler arasına katılmışlardır! İktidarın büyük sermayenin çıkarları için uyguladığı ekonomik program iflas etmiş, başta enflasyon olmak üzere tutturulacağı ilan edilen hedeflerin yanına bile yaklaşılamamıştır.

Politik baskılar ise iktidarın terörüne dönüşmüş durumdadır. Gazeteciler görevlerini yaptıklarında suç işlemiş sayılmakta, siyasetçilerin amaçlarını gerçekleştirmek için yaptıkları politikalar suç kapsamında değerlendirilmektedir. İşçi ve emekçi halkın büyüyen öfkesini dizginlemek için iktidar daha fazla şiddete ve teröre baş vurmakta, ücret artışı isteyen işçinin, maaşına zam isteyen emeklinin, demokratik haklar isteyen Kürtlerin karşısına “güvenlik güçleri” dikilmekte, copuyla, gazıyla “Asayişi sağlamaya” koyulmaktadır. Ana muhalefet partisi ise kendi iç gündemine gömülmüş, halkın öfke ve tepkilerine sırtını dönmüştür. Ama her gün her yerden yeni mücadele ve direniş haberleri gelmektedir. Genel grev ve direniş isteği büyümekte ve yaygınlaşmaktadır. Şimdi halkı ateşe atanların ateşe atılma vaktidir. Su akacak ve yolunu bulacaktır.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz

Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz

İliç siyanür faciasının üzerinden 1 yıl geçti. Hava, toprak ve su zehirlendi; 9 işçi can verdi. Daha fazla altın için kuralsız çalışmanın önünü açanlar aklandı. Halk zehirlenmiş doğa ve işsizlikle baş başa. Facianın ana sorumlularından uluslararası maden tekeli SSR, hisse senedi değerlerinin yükselmesiyle felaket öncesine geri döndü. İliç’teki altın için de “iş birliği içinde olduğu iktidarla” pazarlıkta.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Patronlara övgüler dizip teşekkür eden Gaziantep valisi, Başpınar’da 20’yi aşkın fabrikada başlayan fiili grevleri yasakladı. Eylemler sürüyor.

Evrensel'i Takip Et