Muhafazakârlığa devrimci adım

Sanırım Galatasaray’da bugüne kadar Okan Buruk’un muhafazakârlığının test edildiği iki transfer gerçekleşti. İlki Victor Osimhen transferiydi, ikincisi ise Mario Lemina transferi.

Osimhen transferi sonrasında Okan Buruk’un bir yanda iki sezondur bir klasik haline gelen 4231 formasyonunu bir anda kenara attığına şahit olduk. Bir yandan da muhafazakârlığını sürdürdüğünü. Şöyle; Osimhen transferi sonrasında Okan Buruk elde etmiş olduğu iki şampiyonlukta kendisine en çok destek veren iki oyuncuya, Mauro Icardi’yle Dries Mertens’e sırtını dönmedi. Tam tersine vaktini, “Osimhen’li kadroda Icardi’yle Mertens’e nasıl yer verebilirim” düşüncesini kurgulamaya adadı. Sonuçta ilk kez Tottenham Hotspur maçında denenen 3412 formasyonu ortaya çıktı. Ne var ki Icardi’nin Tottenham maçının son dakikalarında ağır sakatlanması sonrasında Buruk’un bu formasyondan vaz geçmesi beklendiyse de görüldü ki Buruk başka bir muhafazakârlığa, 3412 muhafazakârlığına kapılmış.

Buruk’un muhafazakârlığının test edildiği ikinci transferi ise Lemina’nın 2019-2020 sezonundan sonra Galatasaray’a katılması oluşturdu.

Dünkü Rizespor karşılaşmasında Okan Buruk kanımca 90 dakika boyunca dramatik gerçeklerle karşılaştı ve önemli kararlara imza attı. Önce elindeki bu kadroyla 3412 oynayamayacağı gerçeğiyle yüzleşti (ancak bunu maç sonunda farklı biçimde ifade etti), ardından da bu sezon deplasmanda Boluspor’la oynanan Türkiye Kupası da dahil bütün maçlarda sahaya sürdüğü Mertens’i ilk yarı sonunda kulübeye göndererek ilk tutkusuna, 4231’e döndü.

Nereden bakarsak bakalım bu oldukça devrimci bir hamledir Buruk için. Ancak Buruk bununla da yetinmedi; Mertens’i kenara aldıktan sonra forvet arkasına gönderdiği Ahmed Kutucu’nun da 10 numara rolünü yerine getiremeyeceğini hemen fark ederek Lemina’yı sahaya attı. Böylece merkez orta sahayı Mario Lemina-Lucas Torreira ikilisinden kurarak Gabriel Sara’yı da santrfor arkasında oynattı. 

Bu değişiklik, Buruk ve Galatasaray adına küçük bir adım olarak kabul edilebilirdi. Ancak sahadaki gelişmeler bir anda atmosferi tam anlamıyla değiştirdi. Böylece karar verdiği bu değişikliğin hem Buruk, hem de Galatasaray adına büyük bir adım olduğuna dair işaretler hızla birikmeye başladı.

Drogba örneği

Galatasaray’ın yakın tarihinde transferinden sonra yedek olarak sahaya atılmasının ardından oyunu radikal biçimde değiştiren önemli bir isim vardı; Didier Drogba. Hatırlanacaktır deplasmandaki Akhisar Belediyespor maçında oyuna giren Drogba, topla ilk buluşmasında çok uzun yıllar boyunca hatırlanacak türden bir kafa golü atarak Galatasaray’ın talihini değiştiren isim olmuştu. Dün de buna benzer etkiyi Lemina gösterdi ve oyuna dahil olmasının ardından maçın kaderini neredeyse tek başına etkiledi.

Bu yazıda analizimi beş konuyla sınırlandıracağım.

Bunlardan ilki Galatasaray’ın iflas eden oyun düzeni hakkında olacak. Bu bölümde ilk yarıdaki kötü futbolu ele alarak nedenlerini sıralamaya çalışacağım. İkinci konu başlığımı Buruk’un 343 formasyonunun yarattığı temel sorun oluşturacak. Üçüncü arabaşlıkta öze dönüşten, 4231’e dönüşten söz edeceğim. Sonraki ara başlıklarım ise Lemina ile Sara’yla ilintili olacak.

Çok gol yemenin muhtelif nedenleri

Galatasaray son dönemde ciddi bir ön alan baskısı yapamadığı için çok basit gol yiyebilen, takım savunması neredeyse dibi görmüş bir takıma dönüşmüştü. Bunun çok karışık ve birbirleriyle etkileşim halinde olan birçok nedeni var. Bu nedenleri daha önceki yazılarımda büyük ölçüde ele aldığım için kısa kısa üzerlerinden geçeceğim.

  • Lideri olmayan takım: Icardi’nin sakatlanmasından sonra takımın saha içi liderinin kalmadığından söz etmiştim. Bunun da Galatasaray’ın oyun felsefesinin temelini oluşturan ön alan baskısına verdiği zarardan. (Mertens futbolu iyi bilen, ancak saha içinde takımın her manasında liderliğini üstlenebilecek karakterde bir futbolcu değil. Çünkü kanımca baskın olmaya çalışan çekinik bir karaktere sahip. Mertens’in bu baskın çıkma karakterini, takımda Sara gibi usta bir duran top kullanıcısı varken her duran topun başına gelmesinden de anlıyoruz. Çoğu futbolsever duran topları Mertens’in kullanmasını Buruk’un istediği düşünebilir. Ancak bence bu bir gerçeğe karşılık gelmiyor. Bu konuda Demirbay’ı örnek verebilirim. Çünkü oyundayken görüyoruz ki kararlı duruşu sayesinde Demirbay çoğu duran topta Mertens’i olay mahallinden başından uzaklaştırıyor. (Bu da Mertens’in aslında çekinik yüzünü çok iyi gösteriyor.) Eğer Mertens Buruk’un isteği üzerine takımın bir numaralı duran top kullanıcı olsaydı, kanımca bu tür bir fotoğrafa şahitlik etmezdik. Çünkü disipliniyle tanınan Almanya altyapısının bir ürünü olan Demirbay’ın teknik direktörünün hilafına inisiyatif alabileceğini pek aklıma getirmem. Ancak Sara Demirbay gibi kararlı hareket eden birisi olmadığı için bana daha çok 2013-2014 sezonunda Drogba ve Wesley Sneijder yüzünden duran top kullanamaz duruma düşen Selçuk İnan’ın masum güvercin bakışını hatırlatıyor.
  • Sprinter eksikliği: Galatasaray savunmasında ve merkez orta sahasında Ismail Jacobs dışında sprinter bir oyuncu bulunmuyor. Bu da rakiplerin hızlı hücumlarında Galatasaray’ın takım savunmasında kısmi felçlere yol açıyor. (Liverpool ve Galatasaray hakkındaki yazıda da değindiğim gibi Jacobs Galatasaray’ın en çok mesafe kat eden oyuncusu olmasının dışında 90 dakika başına en çok sprint atan futbolcusu da.)
  • Geriden oyun kurmada yaşanan zorluklar: Rakipleri ön alan baskısı yapınca Galatasaray’ın bunu avantaja çevirecek bir geriden çıkma stratejisinin bulunmadığı bir sır değil. (Tam burada AZ Alkmaar’ın, defanstan çıkarken Sara’ya yapılan üçlü baskı sonrasında kazandığı topun frikiğe dönüşmesini ve AZ’nin ilk golünün bu frikik üzerinden bulmasını hatırlayabiliriz. Keza dünkü maçta geriden oyun kurmaya çalışırken Torreira’nın benzer biçimde top kaybı yapmasının ardından Rizespor’un Ali Sowe’un ayağından direkten dönen şutunu da.)
  • Kanat beklerine forvet karakterli oyuncular: Okan Buruk’un öndeki 1+2 formasyonuna sahip üçlü forvet hattını daha da kuvvetlendirmek için kanat beklerinde Barış Alper Yılmaz ve Yunus Akgün gibi savunması sorunlu olan forvet karakterli futbolcuları kullandığını biliyoruz. Buruk’un bu anlamda hücum gücünü çoğaltmak adına takımını beş forvetle sahaya sürmekten çekinmediğini böyleyebiliriz.  
  • Ön alan baskısındaki disiplinsizlikler: Ve en nihayetinde Galatasaray’ın sürekli gerileyen ön alan baskısının, bazı futbolcuların fevri kararları nedeniyle dibe çakıldığını söylemek istiyorum.

Bu son maddeye ilişkin dünkü maçtan tek örnek vermekle yetineceğim.

Dakika 21.41. Galatasaray hücumunda Abdülkadir Ömür dokunarak topun Barış Alper Yılmaz’ın ayağındayken uzaklaşmasını sağlıyor. Sahipsiz kalan bu topu Rizespor’un sağ beki Taha Şahin kazanıyor. Şahin takım arkadaşı Abdülkadir Ömür’le paslaştıktan sonra topu geri alıyor. Ardından Barış Alper Yılmaz’a çalım atıp Giannis Papanikolaou’ya pas veriyor. O da sol kanattaki Mithat Pala’ya uzun oynuyor. Pala da topu hemen gerisindeki sol bek Casper Højer’e veriyor.

Tam o sırada bire bir eşleşmelere ilişkin görünüm şöyle:

Carlos Cuesta’nın sarı kart gördüğü pozisyonun sekiz saniye öncesine bakıyoruz.

Çok dilli Babil kulesi

Tam bu anda Galatasaray’da rakibine yakın duran sadece üç Galatasaraylı görüyoruz.

  • Carlos Cuesta sola geçen Ibrahim Olawoyin’i marke ediyor.
  • Abdülkerim Bardakcı Ali Sowe’un başında.
  • Davinson Sànchez ise öne koşan David Akintola’yı göz hapsinde tutuyor.
  • Tam burada Galatasaray’da hangi futbolcunun hangi Rizesporluyu marke etmekle görevli olduğunu belirtmek istiyorum, zira bunu yapınca yukarıdaki fotoğrafın aslında kimsenin birbiriyle dil olarak anlaşamadığı bir Babil kulesini andırdığını daha iyi anlayabilecek duruma geleceğiz.
  • Merkeze koşan Akintola normalde Bardakcı’nın marke etmesi gereken Rizesporlu futbolcuydu. Ancak burada Sànchez ve Bardakcı basketboldaki gibi rakiplerini değişmiş durumdalar. Bu nedenle Ali Sowe’u Bardakcı, Akintola’yı da Sànchez tutuyor.
  • Sağ kanatta boş olan Abdülkadir Ömür normalde Sara’nın adamıydı. Ancak Sara Sànchez’in gözüyle takip ettiği Akintola’ya yöneliyor. Barış Alper Yılmaz’a da Abdülkadir Ömür’ü tutması için eliyle işaret yapıyor.
  • Top ayağında olan Højer normalde Przemyslaw Frankowski’nin futbolcusuydu. Ancak burada boş durumda. Onu çok uzaktan Torreira gözüyle kontrol ediyor.
  • Frankowski’nin marke ettiği Mithat Pala ise normalde Cuesta’nın sorumluğunda. Frankowski kendi adamı olan Højer’i bırakıp Mithat Pala’yı kontrol etmeye çalışıyor.
  • Cuesta’nın marke ettiği Olawoyin ise aslında Torreira’nın adamıydı.

Bunun dışında Galatasaray’da kimseye baskı yapar görünmeyen iki futbolcu daha var: Mertens ve Barış Alper Yılmaz.

Görüldüğü gibi Galatasaray savunmasında kimse tutması gereken adamın başında değil. Herkes kendine yakın olan rakibi tutmaya çalışıyor.

Rizespor hücumuna devam ediyorum.

Top ayağında olan Højer ileriye uzun oynuyor. Bu topu Sànchez karşılıyor, ancak yaptığı kafa vuruşu topu uzaklaştırmaya yetmiyor. Bu sırada boşta kalan Akintola sola çapraz koşu yapıyor. Cuesta’nın takip ettiği Olawoyin de sağa çapraz koşu yapıyor. Bu nedenle Custa Olawoyin’i bırakıp Akintola’yı marke etmeye çalışıyor. Böylece Olawoyin boşta kalıyor. Sànchez’in yaptığı kafa vuruşu da boşta kalan Olawoyin’in olduğu noktaya gidince Galatasaray bir kaosun eşiğine gelmiş oluyor.

Dört saniye sonrası. Sànchez’in kafa vuruşu boşta kalan Olawoyin’in koşu güzergâhına düşüyor.

Merkeze düşen bu topa hemen Olawoyin hareketleniyor. Bunun üzerine Cuesta Akintola’yı bırakıp hemen oraya yöneliyor ve Olawoyin’i sarı kart pahasına faulle durdurmak zorunda kalıyor.

İki saniye sonrası. Carlos Cuesta boş durumda topla ilerleyen Olawoyin’i sarı kart görmek pahasına düşürüyor.

Görüldüğü gibi Galatasaray’da Big Bang sonrasını andıran kaotik bir durum hâkim. Bu kaosa sarı kart görmek pahasına Cuesta son veriyor.

343’ün en temel sorunu

Buradan hareketle, en önde 1+2, yani Mertens, Kutucu ve Osimhen’le oynanan 343’ün Galatasaray için aslında en son tercih olması gerektiği tezini savunacağım. Nitekim son dönemde bolca gol yenmesini temelde bu faktörün tetiklediği düşüncesindeyim.

Temelde 343 savunmaya daha ağırlık vermek için tercih edilen bir formasyondur. Zira 343 formasyonunda rakip karşılanırken kanat bekleri üç stoperin oluşturduğu hattın kanatlarına eklenerek en geride beşli savunma hattını ortaya çıkarırlar. Bu formasyon en geride dört futbolcu bulunduran dörtlü formasyona oranla savunmayı artı bir futbolcuyla takviye ettiği için daha güvenilir kabul edilir.

Ayrıca üçlü formasyonların kanat bekleri özel futbolculardır. Çünkü tüm koridor, hem savunma, hem de hücum anlamında onlara emanet edilmiştir. Zaten Galatasaray için asıl zorluk tam da bu noktada başlıyor. Şundan; Okan Buruk’un 343’ü en önünde dar bir hücum hattı var. Arkada Mertens, önde ise dünkü maç özelinde Kutucu ve Osimhen. Ne var ki bu futbolcuların hiçbiri ne zihnen, ne de fiziksel özellik bakımından kanat forvet değil. Bu da kanat beklerinin omuzlarına binen yükü bir kat daha artırıyor.

Frankowski örneği

Galatasaray’da görev yapan kanat bekinin ne tür zorluklar çektiğini dünkü maçta Lens’dan transfer edilen Frankowski özelinde net biçimde .ir kez daha gördük.

Bilindiği gibi Frankowski Lens’da kanat beki olarak oynuyordu. Ancak aynı Lens’da kanat forvetlerinde Wesley Saïd ve Folorian Sotoca gibi hücum oyuncuları da bulunuyordu. Dolayısıyla Frankowski hücumda kendi koridorundaki kanat forvetiyle bağlantı kurarak etkili olabiliyordu.  Örneğin Frankowski’nin koridorunda görev yapan kanat forveti iç koridora yerleşirse Frankowski kendini dış koridora atıyordu. Ve tam tersi.

Ancak Okan Buruk’un dar 343’ünde Frankowski’yi böylesine destekleyebilecek oyuncular yer almıyor. Ne Mertens düzenli olarak bunu yapabilecek bir fizik kaliteye sahip, ne de Ahmed Kutucu böylesi bir tekniğe ve futbol bilgisine. Dolayısıyla Frankowski dün ilk yarıda sağ koridorda tek başına kalan ve üzerine aşırı yük binen bir kanat beki olarak oldukça acı çekti sahada.

Bunu bir örnekle göstermek istiyorum.

Dakika 3,24. Muslera aut atışını Sànchez’e kullanıyor. Sànchez Cuesta’ya o da Frankowski’ye pas veriyor. Bu sırada Rizespor Galatasaray’a adam adama baskı yapıyor. Bundan dolayı Frankowski’nin bütün pas kanalları kapalı gibi. Kimseyle bağlantı oyunu kuramayan Frankowski topu ilerideki Osimhen’e şişirmek zorunda kalıyor. Sonuç top kaybı.

Frankowski’nin takım arkadaşların açıları kapatılmış durumda. Frankowski de mecburen ileri vuruyor.

Burada sahaya baktığımızda Frankowski’nin pas atabileceği tek boş futbolcu görebiliyoruz; sol koridordaki meslektaşı Barış Alper Yılmaz.

Dolayısıyla burada Buruk’un dar 343’ü değil tek suçlu. Bu hataya biraz da takım halinde yeterince antrenman yapamamak da yol açmış durumda.

Nitekim ikinci yarıda Okan Buruk Frankowski’yi uyarmış olmalı ki, bu tip pozisyonlarda topla merkeze yönelerek sola doğru pas attı bazı pozisyonlarda. Hatta bununla kalmadı, pas verdikten sonra pas verdiği takım arkadaşına da yaklaşarak topu istedi. Örneğin Galatasaray’ın yediği golde Bardakcı’ya pas veren de ve ona yaklaşan da Frankowski’ydi. Ancak Bardakcı soldaki Eren Elmalı’ya oynadı, ama verdiği pasın yönü ve şiddeti yanlış olduğu için top taca çıktı.

Galatasaray’ın yediği golün 12 saniye öncesine bakıyoruz. Frankowski, Bardakcı’ya pas verdikten sonra geri almak için takım arkadaşına yanaşıyor. Ancak Bardakcı Frankowski yerine soldaki Eren’e yönü ve şiddeti biraz yanlış bir pas atmayı tercih edince top taca çıkıyor. Taç atışı sonrasında Rizespor üç pasla golü bulacak.

Benzer şey sol kanat beki Barış Alper Yılmaz’ın da başına geldi. Yılmaz bu tip pozisyonlarda kendisini kanatta destekleyen bir takım arkadaşı bulamadığı için genelde, bire birleri zorladı, bu da top kayıplarına yol açtı.

Kısaca Buruk’un formasyonuna uygun, tüm bir koridorun savunma ve hücum sorumluluğunu üstlenebilecek ve ön alan baskısında rakip beki marke edecek kanat beki bulmak hiç kolay değil.

Öze dönüş

Okan Buruk ikinci yarıda doğruyu buldu. Önce 343’ü terk ederek ana formasyonu olan 4231’e döndü. Böylece sağ koridoru Frankowski/Barış Alper Yılmaz ikilisine, sol koridoru da oyuna dahil ettiği iki yeni isme Eren Elmalı’yla Roland Sallai’ye teslim etti. Bu doğru kurgu ilk hücumda gol getirdi. Şimdi buna bakalım biraz.

Dakika 45,58. Rizespor yarı sahasında sahipsiz kalan topu Torreira kazanıp soldaki Sallai’ye oynuyor. Ancak Sallai sol kanatta yalnız. Önünü iki rakibi kapatınca mecburen merkeze hareketleniyor, sonra da Torreira’ya pas veriyor. Sallai’nin bıraktığı sol koridora Sara hareketleniyor, Torreira bu kez onu görüyor hemen. Sara da hiç rahatsız edilmeden ceza sahasına orta yapma fırsatı buluyor.

Galatasaray’ın ilk golünün 14 saniye öncesine bakıyoruz. Solda Eren Elmalı’nın desteklediği Sara ceza sahasına orta yapıyor.

Bu ortaya Osimhen kafa vuramıyor. Arkaya giden top yerden yükseliyor ve bu kez de Barış Alper Yılmaz’ın da kafasının üzerinden geçiyor. Ancak Yılmaz hemen arkasına dönüp topu gerideki Frankowski’ye oynamayı başarıyor. Frankowski Yılmaz’la verkaça giriyor ve topla ceza sahası içinde çizgiye yakın yerde yeniden buluşuyor. Mithat Pala açısını kapatınca da geriye dönüyor ve ters ayağıyla, yani soluyla arka direğe doğru bir orta yapıyor.

7

13 saniye sonrası. Sağda Barış Alper Yılmaz tarafından desteklenen Frankowski topu Osimhen’in kafasın göndermek üzere.

Osimhen bu topu kafasıyla kaleye göndererek ilk golünü atmış oluyor.

Bu golde 4231 formasyonuna ilişkin önemli bir detay var. O da her iki kanatta da kanat beklerinin hücumu desteklemesi. Hücumun ilk sekansında hücumu destekleyerek Sara’nın hiç rahatsız edilmeden orta yapmasını sağlayan isim Eren Elmalı oldu. Hücumun ikinci sekansında bu kez sağ kanatta oynayan iki oyuncu ön plana çıktı. Barış Alper Yılmaz ve Frankowski. Benzer biçimde Frankowski de Yılmaz’ın orada bulunması sayesinde ters ayağıyla orta yapma fırsatı buldu.

Liderlik gösterisi

Buradan geçiyorum Mario Lemina’ya.

2019-2020 sezonunda Galatasaray’da oynayan Lemina’yla kış transferinde Galatasaray’a geri dönen Lemina arasında büyük fark var. 2019-2020 sezonundaki Lemina antrenmanlardan çok hoşlanmayan, bu nedenle sakatlık türbülansına girmiş düşüşteki bir oyuncuydu. 2025’teki Lemina ise İngiliz Premier Ligi’nin disiplinini özümsemiş, fizik kalitesi ve temposu üst seviyede, bundan önemlisi lider bir oyuncu.

Dün oyuna dahil olduğu ilk dakikadan itibaren Lemina özelinde, yer yer Gheorghe Hagi döneminin bile üzerine çıkan bir liderlik gösterisine şahit olduk. Bu liderlik syesinde Lemina’nın elinin değdiği tüm oyuncular daha üst bir performans düzeyine eriştiler.

Bunun dışında Lemina nasıl bir katkı sağladı Galatasaray’a?

Kalıplı 6 numara özlemi

Öncelikle yıllardır Torreira’nın yapamadığı bir şeyi gerçekleştirerek kalıplı altı numara görevini üstlendi. Bunu hemen örneklendiriyorum.

Dakika 70,51. Rizespor kalecisi Tarık Çetin ileriye doğru yüksek bir aut atışı kullanıyor. Havaya yükselen Lemina bu topu kafayla rakip yarı sahaya gönderiyor.

184 santimetre uzunluğundaki Lemina kaleciden gelen topu kafasıyla rakip yarı sahasına iade ediyor.e sonrası. Sağda Barış Alper Yılmaz tarafından desteklenen Frankowski topu Osimhen’in kafasın göndermek üzere.

Papanikalaou bu topa dokunuyor, ancak hamlesi kuvvetli değil, bu yetersiz hamle Osimhen’e pas oluyor. Osimhen hemen sağdan bindiren Barış Alper Yılmaz’ı kaçırıyor.

Beş saniye sonrası. Lemina’nın kafa topuyla başlayan hücumda Osimhen sağdan Barış Alper Yılmaz’ı kaçırıyor. Hücumu Sallai de sprint atarak destekliyor.

Ancak Yılmaz burada hücumu sprint atarak destekleyen Sallai’ye zamanında topu vermeyi başaramıyor.

Sprinter orta saha

Lemina’nın başardığı ikinci şey de hızıyla fark yaratması oldu. Bunu da örneklendiriyorum.

Dakika 82,06. Galatasaray hücumunda Eren Elmalı sola koşu atan Lemina’ya görüyor. Lemina da hemen ceza sahası içindeki Barış Alper Yılmaz’a uzatıyor topu.

Sol çizgiye kaçan Lemina ceza sahasındaki Barış Alper Yılmaz’ı topla bluşturuyor.

Topla buluşan Barış Alper Yılmaz, Sallai’ye tembel bir pas atıyor. Bu topu dakika 82,14’te Højer kapıyor ve ilerlemeye çalışıyor. Onun hemen yanında oyuna yeni giren Rachid Ghezzal var, hücumu desteklemek amacıyla hızla koşmaya başlıyor.

Altı saniye sonrası. Top kaybı sonrasında Rizespor Højer’le hızlı hücuma çıkıyor. Bu hücumu Ghezzal de destekliyor.

Højer’in karşısına Bardakcı çıkıyor. Yandan da Torreira hızla geliyor. Koşuya Ghezzal’in gerisinde başlayan Lemina attığı sprintle Ghezzal’i üç saniye içinde iki metre gerisinde bırakıyor. Bu arada Torreira da Højer’in ayağından topu kaparak Bardakcı’ya kazandırıyor.

Üç saniye sonrası. Bir üstteki fotoğrafta kadrajda bulunmayan Lemina Ghezzal’i iki metre gerisinde bırakmış durumda.

Bu sprint kalitesi Galatasaray’ın Torreira ve Sara özelinde merkez orta sahasında bulunmayan bir özellik.

Ön direğe santrfor koşusu

Lemina’nın Galatasaray’ın oyun gücüne eklediği üçüncü kuvvet de duran toplarda ön direğe yaptığı santrfor koşusu oldu. Nitekim Galatasaray ikinci golüne böyle kavuştu.

Galatasaray’ın ikinci golünün bir saniye öncesine bakıyoruz. Soldan Sara’nın yaptığı korner atışında ön direkte yükselen Lemina topu kafasıyla kaleye doğru gönderiyor. Hemen orada Osimhen var. O da bu topu kafasıyla gelişine Rizespor kalesine gönderecek. Bu arada bütün korner atışlarında ön direğe koşan Torreira da kadrajda.

Lemina’nın duran toplarda ceza sahasında ön direğe yaptığı bu koşu sanırım en çok Okan Buruk ve teknik heyeti sevindirecek. Çünkü Lemina’nın öne yaptığı bu santrfor koşusu, daha önce korner atışlarında ön direkte bulunan Torreira’ya oranla Galatasaray’a üstünlük sağlayabileceği gibi bu durumda Torreira’nın başka kombinasyonlarda manipülasyon yapan oyuncu olarak kullanılmasına da fırsat yaratacak.

Galatasaray’ın yeni 10 numarası

Son olarak Sara’nın 4231 formasyonuna dönülerek 10 numaraya atılmasıyla ilintili de kısaca bir şeyler söylemek istiyorum.

Bilindiği gibi Okan Buruk Mertens’i santrfor arkası pozisyonunda iki yılı aşkın biçimde kullanıyor. Bundaki temel motifi Mertens’in skorer gücüydü. Çok farkına varılmamış olabilir; Mertens İtalya Serie A tarihinin en golcü 18’inci yabancı futbolcusu unvanına sahip. Bunun ne kadar yüksek bir paye olduğunu anlamak için Icardi’nin listede 14’üncü sırada bulunduğunu hatırlamak yeterli olacaktır.

Dolayısıyla Buruk Mertens’i gerçek bir 10 numara olduğu için burada oynatmadı. Takımın “pırpır” forveti olarak ona santrforun arkasında mobil bir görev verdi. Ne var ki son sezon Mertens’in yaşı nedeniyle bu pırpır santrfor pozisyonunda Galatasaray’a skor katkısını vermekte zorlandığını görüyoruz.

Buradan hareketle dün ilk kez santrfor arkasında görev yapan Sara’yla Mertens arasında kategorik bir fark bulunduğunu söylemek istiyorum. Şöyle ki Sara Mertens gibi pür bir forvet oyuncusu değil. Hareket kabiliyeti olarak gerçek 10 numaraya daha yakın bir oyuncu. Yüzü kaleye dönükken pas dağıtımında aktif rol üstlenebiliyor. (Bu alanda Mertens’le yarışır.) Ayrıca rakip de eksiltebilen bir oyuncu Sara. Bunun yanı sıra topla mesafe kat ederek takımın merkezini ileriye de taşıyabiliyor. (Bu iki kalemde Mertens’e göre çok daha iyi.)

Bunun yanında Sara’nın bugüne dek merkez orta sahada oynamasından dolayı skorer yüzünü Türkiye’de realize etmekte zorluk çektiğini de söylemek isterim. Ancak Sara’nın santrfor arkasında oynayabilmek için skor katkısı yapma kapasitenin bulunduğu da çok açık. Zira Sara Mertens’te olmayan iki şeye, kafa topuna yükselme ve ceza sahasında doğru yere hareketlenme gibi fiziksel ve içgüdüsel niteliklere sahip.

Peki dün Sara ikinci yarıda ne yaptı? Her şeyden önce rakip kaleye üç şut çekti ve bu şutların toplam gol beklentisi oranı yüzde 25’i buldu. Bunun yanı sıra Sara maçta toplam 68 kez topla buluştu ve pas isabet oranı yüzde 84’e ulaştı. Ayrıca dört de kilit pas verdi. (Karşılaştırma yapmak gerekirse Mertens dün günü tek bir şutla tamamladı. Yüzde 64 pas isabetiyle oynadı ve sadece 20 kez topla buluştu. Kilit pas sayısı ise sıfırdı.)

Sonuç

Aslında Galatasaray’ın AZ Alkmaar maçında dibi gördüğünü düşünmüştüm. Yanılmışım, meğer dibi Hollanda’da görmemiş Galatasaray. Gerçek diple Rize’deki maçın ilk yarısında tanıştı. Evet AZ maçındaki ilk yarıyı geride kapatmadı, ama bunun temel nedeni farklı: Rizespor AZ kadar kaliteli bir takım değil.

Galatasaray ikinci yarıda 4231’e ve her şeyden önemlisi bu formasyona doğru isimlerle adım atarak hem oynadığı kötü futbola son verdi, hem de AZ maçı sonrasında kendisinden beklenen reaksiyonu vermiş oldu. Burada doğru isimlerden kastım Sara’nın 10 numaraya geçmesi, Lemina, Eren Elmalı ve Sallai’nin ikinci yarıda takıma eklenmesi, artı hücumcu bir kanat beki olan Frankowski’nin Barış Alper Yılmaz’ın kanat forvetine geçmesiyle gerçek profiline yakın bir futbol oynaması. (Sara’ın santrfor arkasına geçmesi ve Lemina’nın saha içi liderliğini yukarıda tartışmıştım, kanımca sol bekte görev yapan Eren Elmalı özellikle hücumda Galatasaray’a ciddi katkı sağlarken Sallai kanımca sarı-kırmızı forma altında giderek daha çok parlayacağının işaretlerini verdi.)

Dolayısıyla Okan Buruk uzun bir süre sonra hem doğru formasyonu, hem de doğru isimleri bulmuş oldu.

Şimdi sırada AZ rövanşı var. Her ne kadar tüm enerjisini 90 dakika boyunca bu yolda tüketmeyecek de olsa Galatasaray’ın stadyumunun da atmosferini arkasına alarak AZ’yi farklı bir skorla yenmeye cüret edeceğini düşünüyorum. Eğer buna ilk otuz dakika içinde ulaşamazsa, gelecek Pazartesi günkü derbiye yorgun çıkmamak gücünü korumayı amaçlayacağı kanısındayım.

Buradan hareketle Perşembe günü bizi oldukça çekişmeli ve heyecanlı bir kapışma bekliyor diyebilirim.

Evrensel'i Takip Et