19 Şubat 2025

Döve döve fakirleştirme

Artık neredeyse bir örüntü halinde salı sabahına yakın saatlerde gerçekleştirilen operasyonlar dün de 60 kişiyi hedef aldı ve yakın zamanda sendikacılardan gazetecilere, belediye yönetimlerinden barolara ve siyasetçilere uzanan bir çeşitlilikte artan siyasal baskılarla birlikte ele alındı, elbette. Ülkeyi neredeyse çeyrek asırdır yöneten kadro, ilk birkaç yılı sayılmazsa, neredeyse düzenli olarak yargı aracılığıyla mıntıka temizliği yaptı. Bu amaçla bazı ittifaklar kurdu, bozdu. 2007-2013 arasında Ergenekon, Balyoz ve KCK gibi çatı davalarla kitlesel tasfiyeler gerçekleştirildi. Yargı, bürokrasi, siyaset, akademi, medya ve kitle örgütleri dizayn ya da felç edildi. 2016’daki meşum darbe girişimi olayından sonra da esasen bu girişimle fiziki ya da siyasi bağlantısı olmayan, bilakis, tam ters yönde duran kesimleri hedef alan yaygın operasyonlar yürütüldü. Yeni ittifaklar kuruldu, bozuldu.

Bir süredir, ama özellikle de 2024 baharındaki yerel seçimlerde ortaya çıkan çarpıcı siyasi tabloyu takiben, üçüncü kez kapsamlı yargı operasyonları yürütülüyor. Zamanlamanın da işaret ettiği gibi bu süreç, iktidarın eriyen ve nesnel koşullar itibariyle geri dönmesi zor görünen halk desteğiyle doğrudan ilişkili. Gazetemizin seçimlerden hemen sonra attığı “AKP’yi ekmek çarptı” manşeti, ortaya çıkan tablonun siyasal-iktisadını vurguluyordu ve “çarpılmış” iktidarın, ekmek meselesinde durumu çabucak düzeltmesinin imkanları da yoktu. Şimdi, imge olarak ekmeğin yerine konamadığı koşullarda ‘sofraya’ sopayla vurmak kaçınılmaz hale gelmiş görünüyor.

Dolayısıyla, bir yandan olası alternatif siyasal aktörlerin yolunu tıkamaya, bir yandan da doğrudan iktisadi taleplerle girişilen mücadeleleri politik-hukuki şiddet tekelini kullanarak bastırmaya yönelik operasyonlar neredeyse bileşik biçimde gerçekleşiyor.

Erdoğan-Şimşek programının vitrinindeki enflasyonu düşürme masallarına rağmen Türkiye’nin 2024 enflasyonu, itibarı zedelenmiş TÜİK’in hesaplamasıyla bile yüzde 44 geldi. Bu, yüzde 4,7 seviyesindeki OECD ortalamasının neredeyse 10 katı. OECD ülkeleri arasında Türkiye’den sonra en yüksek enflasyona sahip olan Kolombiya'da bu oran sadece yüzde 5,2… Böyle anormal bir fark var.

Ama dünya çapında açık ara zirveye yerleşen yüksek enflasyona rağmen, asgari ücret tabelasına yazılan yüzde 30, tüm ücret artışları için adeta bir ‘kırmızı çizgi’ gibi çekildi. Buna ilk itiraz yılın sonunda toplu sözleşme masasındaki metal işçilerinden geldi. Yanıt, işçilerin grevinin Saray kararnamesiyle yasaklanması oldu. Ancak metal işçilerinin yasağı tanımayarak kararlı bir duruşla grevleri ve mücadeleyi sürdürerek önemli kazanımlar elde etmesi, emekçilerin pek çok kesimi için yol gösterici oldu. Grev yasağını şiddet kullanarak savunmakta tereddüt eden iktidar, Antep’te yüzde 30 zam dayatmasına karşı sel gibi yayılan grev ve direnişlere karşı ise daha sert davrandı. Valilik marifetiyle yaşananlar ve sonunda kentteki emek mücadelesini sürükleyen sendikanın (BİRTEK-SEN) başkanı Mehmet Türkmen’in tutuklanması, açıkça bir ‘endişe’nin ürünüydü. Vali Kemal Çeber, “önceliğimiz çarkların dönmesi” diyerek getirdiği yasaklamaları savunurken bu endişeyi açıkça ifade etti: “Gaziantep’ten ülke geneline yayılmaya çalışılacak bir sürecin…”

Başpınar işçilerinin itirazının, kolaylıkla ve bir çalı yangını gibi ülkeye yayılabileceğini biliyorlardı. Ama ücret artışlarını zorla sınırlayarak ekonomik sorunların yükünü emeğin sırtına yıkmaktan başka bir reçete de yok ellerinde. Bu yüzden -bürokrasiyi de yönlendirecek şekilde- hem ücret artışlarını cebren engellemek hem de buna karşı kaçınılmaz itirazları, mümkünse doğmadan, değilse doğar doğmaz bastırmaya, sindirmeye giriştiler.

Siyasi görünümlü diğer operasyonlarla bunlar bir bütünlük içerisinde. Şafak vakti ev baskınları, kimi zaman tekrar edildiği gibi yalnızca bir “gündem değiştirme” harekâtı değildir. Dün sabahki gözaltı dalgasında yönetici ve üyeleri gözaltına alınan Emek Partisi’nin İstanbul Milletvekili İskender Bayhan, binlerce kişiyi kapsayan bir soruşturmaya ilişkin bilgi sahibi olduklarını söyledi. Bu bilgi, çeşitli toplum kesimlerinden binlerce kişinin müstakbel operasyonlar için “heybede” tutulduğuna işaret ediyor. Tüm toplumun ve Kürt halkının, sorunun çözümü yönündeki beklentilerini açıkça istismar ederek topyekûn bir taarruzun hem hazırlığı hem tatbikatı yürütülüyor.

Büyük sanayi sermayesi çevrelerinin yanında, iktidarın sosyal tabanında önemli bir yere sahip olan tüccar kapitalistlerin de gidişattan memnun olmadığı, hırçın taleplerinden anlaşılıyor. İktidara yakınlığıyla bilinen İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekib Avdagiç’in dün kredi ve kur politikalarını açıkça eleştirerek “bölgesel asgari ücret” adı altında daha düşük ücretler talep etmesi not edilmeli.

Sermaye çevreleri açısından bile bütünlüklü, kapsayıcı bir hegemonya üretemez hale gelmiş iktidar sahiplerinin, doğrudan emek mücadelesine ve toplumsal muhalefet başta olmak üzere siyasal alana saldırılarını sürdüreceği açık. Önlerindeki tek ‘çıkış yolu’ toplumu daha da fakirleştirmek ve bunu ‘döve döve’ yapmaya çalışıyorlar.

Evrensel'i Takip Et