19 Şubat 2025

Fidan’ın açıklamaları ve IŞİD’in gardiyanlığı meselesi

Dışişleri Bakanı Fidan, son dönemlerde sık sık ABD’nin başını çektiği Batılı güçlerin “IŞİD ile mücadele” kapsamında Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile sürdürdükleri iş birliğini eleştiriyor ve IŞİD kamplarının kontrolü konusunda Türkiye’nin sorumluluk üstlenmeye hazır olduğunu söylüyor. Dahası Fidan, IŞİD’e karşı Türkiye’nin yanı sıra Ürdün, Irak ve Suriye’nin katılımıyla dörtlü bir mekanizma oluşturulması konusunda da girişimlerde bulunuyor.

Peki, Fidan ve Türkiye’deki iktidarın derdi gerçekten IŞİD ile mücadele mi?

Bugün Suriye’nin kuzeydoğusundaki Kürt özerk yönetimi ve SDG’nin kontrol ettiği bölgelerde IŞİD militanları, eşleri ve çocuklarının tutulduğu kamplarda yaklaşık 70 bin kişi bulunuyor ve bu kampların en büyüğünü 50 binden fazla kişinin tutulduğu Hol Kampı oluşturuyor.

ABD emperyalizmi, Suriye’de Esad-Baas rejiminin kısa sürede devrilmesi beklentisinin gerçekleşmemesi ve İran’ın bölgesel etkisinin artması karşısında kendi pozisyonunu korumak amacıyla 2014’te ‘IŞİD ile mücadele stratejisi’ni açıklamıştı. Bu strateji, Irak’ın önemli enerji merkezlerinden Musul’u ele geçirip ABD’nin bölge politikaları için bir sorun haline gelen IŞİD’e karşı ortak operasyon üzerinden ABD eksenindeki güçlerin toparlanmasını hedefliyordu. ABD’nin yanı sıra İngiliz ve Fransız emperyalistleri ile Körfez’deki iş birlikçi Arap rejimlerinin de dahil olduğu bu koalisyon, o dönem IŞİD’in saldırı ve kuşatmasına karşı büyük bir mücadele veren Suriye Kürtleri ile bugüne kadar devam eden iş birliğinin de adımlarını atmıştı. SDG, IŞİD’in Suriye’de yenilgiye uğratılmasında belirleyici bir rol oynamıştı.

Suriye’de Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) iktidarı ele geçirmesi sonrasında ABD ve Fransa, IŞİD ile mücadele kapsamında SDG’yle iş birliğinin devam edeceği yönünde açıklamalar yaptılar. Dahası bu güçler, Türkiye’ye SMO (Suriye Milli Ordusu) üzerinden Kürt özerk yönetimine yönelik kuşatma ve saldırılarının IŞİD’i güçlendireceği uyarısında bulundular.

İşte Fidan, ABD ve Batılı emperyalistlerin bu politikasından duyduğu rahatsızlığı, ocak ayında Ürdünlü mevkidaşı ile yaptığı görüşmede “ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin SDG’ye IŞİD ile mücadelede gardiyanlık rolü biçtiklerini” söyleyerek ortaya koymuştu. Fidan en son Münih güvenlik konferansında yaptığı konuşmada da SDG’nin ABD’ye “IŞİD’i hapiste tutma hizmeti” verdiğini söyledi.

Fidan, SDG’nin IŞİD’in yenilgiye uğratılmasında oynadığı rolü yok sayarak bugün IŞİD’lilerin ve ailelerinin kamplarda tutularak bu tehdidin kontrol altına alınmasını “gardiyanlık” olarak tanımlıyor. Ancak SDG’nin rolünü “Para karşılığı hapishanede tutma hizmeti” olarak küçümserken Erdoğan iktidarının AB’li emperyalistlerle yaptığı ‘Geri Kabul Anlaşması’nı ve 3 milyar avro karşılığında milyonlarca mültecinin Türkiye’de tutulması “hizmetini” unutmuşa benziyor. Öte yandan Fidan, SDG’nin rolünü gardiyanlık olarak küçümserken bu role talip olmaktan ve bu konuda bölge ülkeleri ile iş birliği geliştirme arayışından da geri durmuyor. Çünkü Erdoğan iktidarının asıl derdi IŞİD ile mücadele değil, SDG’nin ve Rojava’daki Kürt özerk yönetiminin ortadan kaldırılmasıdır.

Suriye savaşının ilk dönemlerinde Türkiye’deki Erdoğan iktidarı ile IŞİD arasında iş birliği yapıldığına dair iddialar Rusya tarafından, Türkiye ile Astana Platformu’nda bir araya gelmeden önce 2016’da, BM’ye taşınmıştı.

Diyarbakır, Suruç ve Ankara (10 Ekim) katliamlarının da sorumlusu IŞİD’e karşı ancak Fırat’ın doğusu ve batısındaki Kürt kantonlarının (Kobanê ve Afrin) birleşmesi ihtimali ortaya çıktığında harekete geçilmişti. 2016 Ağustos ayında başlatılan ‘Fırat Kalkanı’ operasyonu bu amaçla yapılmıştı.

Bugün de Fidan’ın, Suriye’nin yanı sıra IŞİD’in yeniden güçlenmesinden ciddi kaygı duyan Irak ve Ürdün’ün katılımıyla dörtlü bir mekanizma oluşturma girişimi asıl olarak Trump yönetimiyle SDG’ye karşı operasyon konusundaki pazarlıkların aracı haline getirilmek isteniyor.

Evet, ABD ve Batılı emperyalistler “IŞİD ile mücadele”yi bölgeyi dizayn etme politikası için kullanıyorlar ve bu temelde SDG ile iş birliğini de Suriye’de HTŞ’nin kontrol altında tutulması ve İsrail’in saldırı gücü haline geldiği bu dizayn politikası için gerekli buluyorlar. Ancak şurası da açıktır ki, emperyalistlerin bu politikası ne Fidan’ın “gardiyanlık” olarak nitelediği IŞİD kamplarının kontrolü rolüne talip olunarak ne de bunun üzerinden SDG’ye yeni saldırıların hesabını yaparak boşa çıkartılabilir. Aksine bu politika bir yandan Türkiye’yi bölgede emperyalistlerin taşeronluğu rolüne daha fazla mahkum etmekte ve öte yandan da yeni gerilim ve çatışmalar üzerinden IŞİD’in kendine yaşam alanı bulmasına hizmet etmektedir.

Emperyalistlerin istismar politikasının önüne geçilebilmesinin ve bölge halklarının güven içinde birlikte yaşamasının yolu, öncelikle Suriye Kürtlerinin tehdit olarak görülmesinden vazgeçilmesinden ve Kürt sorununun eşit haklar temelinde demokratik-barışçıl çözümü yönünde adım atılmasından geçiyor.

Evrensel'i Takip Et