Derbin mi var, derdin var

Yine bir Galatasaray-Fenerbahçe derbisi öncesindeyiz ve yine gerilim, maç günü yaklaştıkça memleketin genel toplumsal atmosferine etki edercesine yükseliyor.

Nasıl yükselmesin ki, 2024 yılında yapılan araştırmaya göre Galatasaray’ın taraftar sayısı 31 milyon 588 bin 779, Fenerbahçe’nin taraftar sayısı 27 milyon 319 bin 161. Bu iki kulübün toplam taraftar sayısı 58 milyon 907 bin 940.

Tek başarı ölçütünün şampiyonluk olarak görüldüğü ve hedefe ulaşmak adına her yolun mübah sayıldığı arızalı bir futbol kültürünün hakimiyetindeki bir ortamda şampiyonluk yarışını etkileyebilecek bir maç öncesinde gerilimin yükselmesi elbette doğal.

Lakin bizim taraftarlık algımızda kinin, nefretin, düşmanlığın yeri büyük. Bu nedenle 60 milyona yakın kişinin dahil olduğu gerilim aynı zamanda ciddi bir endişe kaynağı…

Bu maçların -deplasman takımı taraftarları çok kısıtlı sayıda olmasına karşın- ancak binlerce polisin gözetiminde oynanabilmesi futbol kültürümüz adına utanç verici.

Her sorunu güvenlikçi yaklaşımla ele alan ve polisiye önlemlerle, yasaklarla, cezalarla çözmeye çalışan genel yönetme anlayışımızın spordaki yansıması bu durum.

Polisiye önlemler, gerek toplumsal atmosfer üzerinde yarattığı olumsuz etki açısından, gerekse de ekonomik açıdan kesinlikle sürdürülebilir değil ancak nefret, düşmanlık, linç üzerine kurulu mevcut kültürü değiştirecek ve oyunun daha medeni şekilde izlenmesini sağlayacak çözüm yöntemlerini hayata geçirmek belli ki futbolu yönetenlerin çapını aşıyor...

Bu arada, gerginlikten beslenen medyanın kışkırtıcı rolünü de gözden kaçırmamak lazım…

Eğer maç berabere bitmez ise kazanan takım taraftarı milyonlarca kişi çıldırırcasına sevinecek. Buna karşılık kaybeden takımın milyonlarca taraftarı ise kahrolurcasına üzülecek. Yani memleket boydan boya iki farklı duygunun (sevinç ve üzüntü) en uç halinin esiri olacak.

Zıt duyguların bir arada olduğu ve hakarete, aşağılamaya alet edildiği yerlerde sorun çıkması kaçınılmaz…

Futbol kültürümüz tek başına kazanmanın sevincini, coşkusunu yaşamayı yeterli bulmuyor. Tam anlamıyla mutlu olabilmek için kazanmanın yanında bir de rakibi küfürlü tezahüratlarla ve birbirinden seviyesiz sosyal medya paylaşımlarıyla aşağılamak gerekiyor…

Fanatik taraftarlığın insanlarda yarattığı değişim dikkat çekici. Birikimli ve aklı başında bilinen insanlar bile şampiyon olma hırsıyla kendilerini kaybedip sosyal medyada rakiplerini aşağılamak adına abuk sabuk paylaşımlarda bulunabiliyorlar.

Futbolu ve tuttuğu takımı hayatının en önemli parçası yapmış, takımı kazandığında kendisini dünyanın en mutlu insanları arasında gören, kaybettiğinde ise üzüntüden kahrolan  kişilerden ne kendilerine, ne insanlığa, ne de futbola bir hayır gelir…

Tribünlerin olmazsa olmazı küfür bir yana, küfürsüz tezahüratların sözlerine bakmak bile ne kadar arızalı bir spor/futbol kültürüne sahip olduğumuzun anlaşılmasına yeter.

Ağırlıklı olarak gurur, kibir ve türlü kompleks ifadeleriyle dolu tezahüratlar oyuna bakıştaki psikolojik sorunların işaretlerini ele verir nitelikte… 

Mesela, “En büyük biziz, başka büyük yok” tezahüratı.

En büyük olmak kesmiyor, yeterince mutlu etmiyor olacak ki, bir de başka büyüğün olmadığı iddia ediliyor. Kibir ve kompleksin zirve yaptığı budalaca bir tezahürat örneği…

Bir başka çok kullanılan tezahüratta, takım için, “Biricik sevgilim, söyle senden başka kimim var benim, seninle ağlayıp seninle gülerim” sözleri haykırılıyor. Burada da arabeskvari bir acındırma ve ağlaklık söz konusu. 

Zaten bir insanın sevgi ilişkisi tuttuğu takım ile sınırlıysa ortada çok ciddi bir sorun var demektir…

Çok tercih edilen başka bir tezahüratın sözleri de “Sen çok yaşa, canım feda olsun sana, hiçbir şeye değişilmez, senin sevgin bu dünyada” şeklinde.

Burada da kulüp sevgisi en üst seviyeye konmakla yetinilmiyor, kulübün yaşaması için canın bile feda edilebileceği vurgulanıyor. Ve hiçbir şeyin kulüp sevgisi kadar değerli olamayacağına dikkat çekiliyor…

Bir kulübe can feda edebilecek kadar bağlanmak, patolojik taraftarlığın en üst noktası olsa gerek.

Futbola ilgi duyan ve bu tezahüratlarla büyüyen çocukların ileride oyuna yönelik farklı bir bakış açısı geliştirmeleri beklenebilir mi?

Hem sürekli olarak mevcut durumdan yakınmak, hem de bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmamak genel tabloya yakışan bir ikiyüzlülük örneği…

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Tutuklu Sendikacı Mehmet Türkmen cezaevinden işçilere seslendi: Bu koşullar fabrikalardaki kölelik koşullarından daha kötü değil

Tutuklu Sendikacı Mehmet Türkmen cezaevinden işçilere seslendi: Bu koşullar fabrikalardaki kölelik koşullarından daha kötü değil

Antep’te patronların yüzde 30 zam dayatmasına karşı binlerce işçinin katıldığı grevlere öncülük ettiği için tutuklanan BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen Evrensel’e konuştu: “Tutuklanmam patronların kurduğu kölelik düzenine itiraz etmeyin mesajıdır. Vereceğimiz yanıt bizleri köleliğe mahkum etmek isteyenlere inat, BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmektir.”

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
21 Şubat 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et