TÜSİAD’a dava: 45 yıllık 12 Eylül darbesinin metamorfozu MÜTAŞERİK otoriterlik

Fotoğraf: Zeynep Yeşildal/AA
Bir türün aynı tür içinde morfolojik, fizyolojik veya anatomik başkalaşımı ne anlama geliyor?
12 Eylül 1980 darbesi dünyadaki örnekleri arasında olumsuz anlamda çok başarılı ve uzun ömürlü olmuş darbelerden biridir. Türkiye’nin, hatta Ortadoğu bölgesinin kaderini değiştirmiştir, Sovyetler ve Balkan bloklarının dağıtılmasında etkisi olmuştur. İşkenceleri, idamları, dinciliği, otoriterliği, derin NATO’culuğu, geriye bıraktığı bilim, demokrasi, aydınlanma karşıtlığı ile, muhafazakar kadrolarıyla, YÖK ve zorunlu din dersleri gibi kalıntıları ile Türkiye ve dünya tarihinin karanlık dönemlerinden birini oluşturmuştur.
12 Eylül darbesi bilimsel anlayış, hukuk, demokrasinin ağır bir şekilde örselendiği bir karabasan olarak 45 yıl varlığını sürdürdü, ta ki TÜSİAD Başkanı ve Yüksek İstişare Kurulu Başkanının yargının işleyişine dair eleştirileri nedeniyle 19 Şubat’ta savcılık emriyle polis nezaretinde adliyeye getirilmelerine değin, daha da kural dışı ve otoriter olanı ile değiştirilene değin.
TÜSİAD başkanı polis nezaretinde: 12 eylül 1980 darbesi 45 yıl sonra 19 şubat 2025’te tamamlandı
Şevket Süreyya Aydemir 50 yıl önce şöyle bir öngörüde bulunuyordu: “Zaten, Demokratik denilen ülkelerde Reformculuk da itibarını kaybettiği zaman, ancak şiddet rejimleri konuşur. (...) Bu defa gelecek bir 12 Mart, korkulur ki, ülkeyi, zaten çok mesafe alınan ve Batıda, Polis rejimi olarak anılan nizamlara sürükleyebilir. / Bu ise çok hazin bir sonuç olur. Hele Cumhuriyetin ellinci yıllarında” (Şevket Süreyya Aydemir “İhtilâlin Mantığı ve 27 Mayıs İhtilâli.”, 1976, s.447).
Aydemir’in öngörüsü çok geçmeden daha o günlerde TÜSİAD’ın ana çağrıcısı olduğu, muhafazakar kesimlerin destek verdiği 12 Eylül 1980 darbesiyle doğrulandı, 1990’lar ve sonrasında bölgedeki çatışmalar ve faili meçhullerin artmasıyla çok daha karanlık bir evreye geçildi.
12 Eylül 1980 darbesi o günden bugüne yaşadıklarımızın ana belirleyicisi oldu, Türkiye bir daha doğru düzgün bir hukuk, aydınlanma ve demokrasi yoluna giremedi. İktidar blokunda ise TÜSİAD’a, MÜSİAD, TUSKON vb. eklendi. Milli cephe, tarikatlar, taşeronlar, çeteler, her geçen gün daha bir ağırlık kazandı. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi de bu sürecin kırılması anlamına gelmedi, sadece nurculuk biraz geriye düştü, 12 Eylül süreci kesintisiz olarak AKP etrafında tarikatların ve milli görüş kanadının daha da ağırlık kazanmasıyla günümüze kadar sürdü.
12 Eylül 1980 darbesi, bendeki izlenim ve kanaat o ki, yerini tümden kendi oluşturduğu çocuklarına bırakarak 19 Şubat 2025 tarihi itibarıyla tamamlandı, TÜSİAD + ordu + bürokrasi + neoliberaller + muhafazakarlar + Türk İslam sentezi 1945’lerden bu yana bir blok oluşturmuş, hele de 1980 darbesinden bu yana ülkeyi tepe tepe yönetmişti, yönetmeye devam ediyordu.
Bu blokta önce ordu ve resmi bürokrasi zayıflatıldı. Şimdi TÜSİAD da artık çok dışa düşmüş durumda. Öyle ki, 19 Şubat 2025 itibarıyla TÜSİAD Başkanı Mehmet Ömer Arif Aras ve Yüksek İstişare kurulu Başkanı Orhan Turan, polis nezaretinde savcılığa getirildi. Gece yarılarına kadar ifadeleri alındı. “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” ve “Adil yargılamayı etkileme” suçlarından adli kontrol ve yurt dışı yasağı istemiyle kollarına polis girmiş halde mahkemeye sevk edildiler.
12 Eylül NATO destekli neoliberal muhafazakar blok idi (en halis örneği MGK Başkanı Evren-sonra Cumhurbaşkanı- ve ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı T. Özal -sonra ANAP başkanı, başbakan ve cumhurbaşkanı dönemleri oldu). Bu dönemde TÜSİAD en etkili aktörlerdendi. Bendeki izlenim TÜSİAD başkanlarının polis nezaretinde savcılığa ve mahkemeye götürüldüğü fotoğrafın 12 Eylül’ün sonu olduğu yönündedir ki zaten AKP ve Erdoğan kanadı mutlak iktidar olduğunu göstermek istemiştir. 12 Eylül darbesi ve bloku ülkeye çok ağır miraslar bırakarak, yerini ortaklarından MÜTAŞERİK otoriterliğe terk ederek 45 yıl sonra dağılmış oldu, bugün tümden AKP’ye veya tek adamlık ruhuna büründü. Bu fotoğraf kırılma anının göstereni ve ilanı durumundadır.
Metamorfoz: MÜTAŞERİK otoriterlik
Cumhurbaşkanı Erdoğan, TÜSİAD için “Bu kuruluşun darbeciler, cuntacılar, emperyalistler ve onların etki ajanlarının safında ülkemize ve milletimize karşı sergilediği üstenci, faşizan, nobran tavırlar toplumsal hafıza kayıtlarında mahfuzdur”, “Devlet hazinesini istedikleri gibi paylaşamadıkları için bu tür açıklamalar yapıyor”, “Sizin döneminiz bitti”, “Yeni Türkiye’de haddinizi bileceksiniz” diye blokun esas bozulma gerekçesini ve dağılışını açıklamış oluyor. Bu söylemler; TÜSİAD artık istediklerini yaptıramıyor, söz yetki ağırlığı kaydı, eksen değişti anlamına geliyor.
Ağırlığın bir yerlere doğru kaydığı açık. Hangi kesimler varlıklardan ve ihalelerden daha fazla pay almaya başlamışsa, hangi fırkaların etkisi, iktidarı artmışsa, hangi kesimler resmi ve sivil makamları daha fazla kullanıyorsa, eksen oraya doğru kaymış demektir.
Türkiye’de eksen kayması TÜSİAD davasıyla çok daha açık hale gelmiş bulunuyor. Eksen MÜTAŞERİK Otoriterliğe (müteahhit + taşeron + tarikat + şeriatçı şerikliğine) kaymış bulunuyor.
12 Eylül darbesi güçler ayrılığını tümden rafa kaldırmış, ordu, polis, mahkemeler başta olmak üzere tüm devlet aygıtını ele geçirmiş ve kullanmıştı, şimdi hepsi birden yeni otoriterliğin yönetimindedir.
12 Eylül ağır karanlık bir bloktu. Uzun sürdü. AKP de bu blokun ortağı ve çocuğu sayılır. AKP’nin TÜSİAD gibi 80 yıllık önemli bir ortakla bile araları bu kadar açılmışsa MÜTAŞERİK blokun da bloktakilerinden bazılarını tasfiye ettiği için ömrü pek uzun olmayacak gibi görünüyor. En azından “yeni” bir döneme geçildiği çok daha aşikardır.
Darbe ile devrim arasında ne fark var, halkın, STÖ’lerin, yargının polisin yeri nedir, yaşananlar darbe midir?
Darbe nedir, ihtilal nedir, devrim nedir, üzerlerine çok şey söylenebilir. Burada, birkaç savla yetinilecektir.
Devrimler aşağıdan yukarıya doğru olur.
Darbelerse yukarıdan aşağıya doğru veya yukarıdakiler arasında olur.
Devrimler mevcut düzen ve iktidarı değiştirmek için olur.
Darbelerse çoğu kez halka karşı mevcut iktidarı perçinlemek/sürdürmek için veya iktidar blokundakilerin birbirini elimine etmesi için olur.
Devrimler halktan veya mevcut iktidar dışındakilerden gelir.
Darbelerse iktidar blokundan veya iktidar bloku içinden gelir, çoğu durumda polis ve yargı gücü kullanılır, seçimler dahil resmi veya yerleşik araçlar, manipülasyonlar kullanılır.
Örneğin iktidar üzerindeki resmi denetim yolları iktidarca baskılanıyorsa, muhalefetin veya farklı sınıf ve fırkaların demokratik olmayan yollarla iktidara gelmesi engellenmeye çalışılıyorsa, rakipler adil bir seçim yarışından uzak tutuluyorsa, bunlar da darbe sayılır. Yargı ve polisin anayasa ve hukuka bağlı kalma yerine iktidarın istemine göre hareket etmeleri sağlanıyorsa tüm bunlar da bir tür darbe sayılır. Yazılı yasalar iktidar çoğunluğu veya gücü ile demokratik hak ve özgürlükleri baskılayacak şekilde değiştiriliyorsa bunlar da bir tür darbedir.
Liberal demokrasilerin ayırıcı özelliği “Serbest piyasadır”, “Örgütlenme özgürlüğüdür”, “Serbest seçimlerdir”. Buna kısaca çoğulculuk denmektedir. Halk demokrasileri ise halkın (demos) egemen olduğu, en azından halkın hesap sorabildiği rejimlerdir. Bunlara karşı daha otoriterleşme yönünde yapılanlar da bir tür darbedir.
TÜSİAD’ın bile hırpalandığı Türkiye’deki “yeni rejimin” ne olduğunu kendi kendinize sorabilirsiniz, kendiniz buna uygun bir ad vermeye çalışabilirsiniz.
Özetle darbeler iktidar elitlerinin birbirine karşı yaptıkları veya 12 Eylül’de olduğu gibi iktidar blokğunun demokratik oluşumlara veya halka karşı yaptığıdır.
Devrimler ise mevcut iktidarı ele geçirme amacından farklı olarak yurttaşlar veya geniş halk kesimleri lehine siyasi, ekonomik veya sosyal sistemde köklü değişiklikler yaratma amacıyla yapılanlardır. Bu köklü değişimler bazen karşı devrimler şeklinde de olabilmektedir. Türkiye’nin ve insanlığın darbelere veya karşı devrimlere değil insani eşitlikçi, özgürlükçü, hakçı, halkçı hukuku gözeten demokratik ilerici devrimlere ihtiyacı var.
Kral Augustus tarafından sürgüne gönderilen Romalı Şair Ovid’in (MÖ 43-17) 2 bin yıl önceki 15 ciltlik eseri Matemorfozlar/ Dönüşümler de okunmaya değer. Ovid; aşıklar, savaşçılar, düzenbazlar ve kahramanlar halinde mitolojik tanrılar hakkındaki pek çok hikaye anlatıyor.
Evrensel'i Takip Et