Tek gerçekçi yol, hakları tehdit altında olan tüm toplumsal güçlerin ortak mücadelesi

Görsel: DALL-E
Son birkaç gündür yaşananlara kısaca bir göz atalım.
Gaziantep’te, patronların yüzde 30 zam teklifini kabul etmeyerek çok sayıda fabrikada greve çıkan işçilerin grevi valilik tarafından yasaklandı. BİRTEK-SEN Başkanı Mehmet Türkmen bu grevleri örgütlediği gerekçesiyle tutuklandı!
İstanbul’da 9 CHP’li belediyede ikisi belediye başkanı, 8’i belediye meclisi üyesi olmak üzere 10 kişi kent uzlaşısı temelinde seçildikleri gerekçesiyle tutuklandı.
Ülke sathında HDK faaliyetlerine katıldıkları gerekçesiyle; Emek Partisi, DEM Parti, DEP, Devrimci Parti, ESP, HDK, SYKP, Yeşil Sol Parti yönetici ve üyeleri ile aydın ve sanatçıların da içinde olduğu Kürt siyasetiyle arasına iktidarın istediği gibi mesafe koymayan çevrelere yönelik operasyonda 60 kişi hakkında soruşturma açıldı. 52 kişi gözaltına alındı.
Van Büyükşehir Belediyesine kayyım atandı. Kayyımı protesto eden 120 kişi gözaltına alındı.
Gezi davasından tutuklanan Menajer Ayşe Barım için tahliye kararı veren 8. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Fatih Kapan hakkında HSK soruşturma başlattı. Ayşe Barım da yeniden tutuklandı.
CHP’nin son kurultayı hakkında soruşturma başlatıldı. İBB Başkanı İmamoğlu’na açılan ve toplam 25 yıl hapis ve beş ayrı “siyaset yasağını” da kapsayan davaların hızlandırılması için düğmeye basıldı.
İktidarın politikalarını eleştiren TÜSİAD YİK Başkanı Ömer Aras hakkında soruşturma başlatıldı. TÜSİAD Başkanı Orhan Turan da ifadesi alınmak üzere gözaltına alınarak emniyete götürüldü.
Birkaç güne sığan bu gelişmelerde gerek muhalefet partilerinde gerekse medya ve sosyal medyada “Nereye gidiyoruz?”, “İktidar ne yapmak istiyor?” gibi sorular öne çıktı.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bu gelişmeleri İmamoğlu’nun şahsında “iktidarın bir sonraki cumhurbaşkanına darbe girişimi” olarak değerlendirdi.
Sırada ‘etki ajanlığı yasası’ mı var?
AKP iktidarı; son 15 yıldır ülkeyi Terörle Mücadele Yasası’yla, 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişimi sonrasında OHAL’le, 2018’de tek adam rejimine geçildikten sonra da Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yönetti. Ve bu süreç, aynı zamanda TBMM ve yargının iktidarın vesayeti altına alındığı bir süreç olarak işledi.
Ama bütün bu girişimler yetmemiş olmalı ki 2022’nin ekim ayında iktidar, “dezenformasyona karşı mücadele” iddiasıyla, medyada “dezenformasyon yasası” olarak adlandırılan bir yasa çıkardı.
Bu da yetmedi. Üç hafta önce çıkartılan torba yasayla cumhurbaşkanına bağlı Devlet Denetleme Kuruluna (DDK) belediyeler, çeşitli kamu kuruluşları, barolar, emek ve meslek örgütleri, sendika ve derneklere; mahkeme kararı olmadan, gerek gördüğünde kayyım atama yetkisi tanındı. Tabii bununla da yetinilmedi. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna (TMSF) ticari firmalara mahkeme kararı olmadan kayyım atama yetkisi verildi.
Böylece herkes kontrol altına alınmış görünmektedir. Ama son aylardaki tartışmalar dikkate alındığında hâlâ AKP-MHP’li vekillerin çıkarması gereken bir yasa var: “Etki ajanlığı yasası!”
Bu yüzden yakında bunu da yasalaştırmak isteyeceklerini söylemek bir kehanet olmaz.
İktidar baskıları daha da artıracağı bir mecraya girmiştir
Otoriter rejimlerde geriye gitmenin bir sınırı yok. Onun için de her toplumsal tepkiyi zapturapt altına almayı amaçlayan yeni yasalara ihtiyaç duymaktadır. TMSF ve DDK’nin mahkeme kararı olmadan kayyım atamaya varan yeni yetkilerle donatılması, iktidarın özgürlüklere yönelik sınırlamalar getirme konusunda durmayacağını göstermektedir.
Çünkü burada durursa bunun muhalefete yarayacağını görmektedir. Dolasıyla kıpırdayan her toplumsal tepkiyi kedisine yönelik bir tehdit olarak algılamaktadır.
Burada amaç ise gazetemizde ve bu köşede şıkça dikkat çekildiği gibi; tek adam rejiminin tek bir iktidar partisine (tabii ittifaklarıyla) ve halk indinde iktidara seçenek olmayacak, siyasi literatürde “majestelerinin muhalefeti” de denilen bir sözde muhalefet ihtiyacıdır.
CHP’nin cumhurbaşkanı adayı göstermeye hazırlandığı Ekrem İmamoğlu burada belki ilk somut hedeflerden biridir ve çok önemli bir hedeftir. Ama son amaç değildir. Yani İmamoğlu bir biçimde yoldan çekilse bile iktidar durmayacaktır. İktidar seçeneği olabilecek her muhalif odağı tasfiye etmek için elindeki her aracı kullanmaktan imtina etmeyecektir.
İktidarın son aylarda kendisine karşı olarak gördüğü siyasi ve toplumsal güçlere yönelik girişimlerinde, muhalefeti istediği kulvara itmek için attığı adımları sonuna kadar götürmekte kararlı olduğu açıkça görülmektedir.
İktidarın bu hamlelerini boşa çıkarmanın tek yolu ise sadece muhalif siyasi güçlerin ayrı ayrı ya da birlikte tutum almasının ötesine geçerek; saldırıların hedefi olan tüm toplumsal güçlerin birleştirilmesi ve ortak mücadelesinden geçmektedir.
Son haftalarda hakları tehdit altında olan tüm toplumsal güçlerin irili ufaklı eylemlerinde öne çıkan “Birleşe birleşe kazanacağız”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganının içeriğinin gerektirdiği de budur!
Evrensel'i Takip Et