22 Şubat 2025

Zorlanarak, zorbalanarak yazmak

DİĞER YAZILARI

“Zulmün artsın ki tez zeval bulasın” sözünü Yaşar Kemal’e hürmetlerim bir yana dursun, çok edilgen buluyorum.

Anadolu’dan aktarılmış bu söylem tam da ahvalimizin açıklaması, bekliyoruz ki zeval buldurulsun, gitsin zeval zalimi kendi bulsun. Bir nevi artan zulme sabır telakkisi.

“Artsın, artsın, elleme artsın, birazdan taşar altını söndürür zaten.”

O sürede ölen öldüğüyle kalıyor.

Geçen hafta akran şiddetinde pırıl pırıl bir çocuk kaybettik 15’i göremeden, bu hafta 82 yaşında bir hayvansever kadını. Zalimliğin zulüm bulması gerekenden çok daha öte bir çıtada, biri bıçaklanıp yaralıyken tekmelendi, diğeri yandı evinde hayvanlarıyla. Dehşet veren bir kötülük kol geziyor.

Etkin soruşturma talebini kime yapacağız bilmiyoruz, Narin davasının hali ortada. Biz gerçeğe ve adalete en son ne zaman ulaştık sahi?

Bir sabah uyandık ki terzisinden ressamına, senaristinden akademisyenine, gazeteciden çevrecisine sabah operasyonu.

Sendikacılar tutuklanıyor, TÜSİAD temsilcilerinin koluna polis girmiş, ekranlarda “Yeni Türkiye’de herkes haddini bilecek” yazıyor.

Kimler hariç sayılmamış ancak tahmin ediliyor.

Her hafta neleri, kimleri kaybettik saymak ağrıma gidiyor.

Ekranlarda en çok tartışma programları dönüyor. Her gün her saat bıkmadan tespitler ve açıklamalar: Hukuksuzluğun izahı, kabul edilemezliği, kınamalar, çelişkilerin ortaya serilişi, rantın ifşası ve döngü.

Bilmiyorum halkın ne kadar fakirleştiğini bir daha bir daha duymaya ihtiyacı var mı? Kanalını seçebilen halk onun da farkındadır herhalde.

Halkın neyi duymaya ihtiyacı var sorusu pek sorulmuyor, konuşulmuyor da.

Her şey yasak olduğu için “Otoriter rejimle nasıl baş edilir?​” üzerine pek kafa yorulamıyor.

“Sermayenin koluna dahi polis girmişken kim nasıl baş etsin?​” diyen de bol bulunuyor.

Herkes elindeki alanı, en iyi bildiği şekilde kullanıyor. En iyi bildiğimiz şeyi elimizden almayı en iyi iktidar biliyor. Konuşanı al, her kesimden göz önünde olanı al, aykırı gideni al, sivil toplumcuyu al, ağzı laf yapanı al, işçiyi örgütleyeni al, özgür kadın figürünü al, çocuklu çocuksuz ayırt etmeden al, LGBTİ+ ise hemen al, hasta yaşlı fark etmez al, her meslekten sembolik isimleri al, itibarından rahatsız olduklarımızı al, o alanları al, meydanları al, kanalları al, gazeteleri al, platformları, inisiyatifleri, dernekleri al. Meclise de fezlekeleri sal.

Her geçen gün azalan sayıda insanla orada burada basın açıklaması yapalım biz de. “Yalnız değildir” diyelim etrafımız polislerden kalkanlardan halkalarla sarılmışken ve dışarıdan hiç kimse sesimizi duyamadan.

Sloganlarımız bizi bile ikna edemeden, bir sonraki basın açıklamasına kadar, belki yine eksiliriz diye birbirimize kocaman sarılıp kucaklaşarak ayrılalım. 

İçime sinmiyor, ağrıma gidiyor. O kadar gidiyor ki bu kaçıncı yazışım. İlk sinmeyişten bu yana belki 5-6 sene olmuştur. Tekerinde dönen hamsterlara benzetmiştim kendimizi. Bu girdap artık bacaklarımızın takatini kesiyor, dön dön dön başımız döndü, midem bulanıyor.

Yüzlerce fikri ortaya atıp “Bu toplumda öyle şey olmaz, bu halk anlamaz, kimse ona katılmaz, salmazlar, yapmazlar, etmezler” bahanelerinden kaç bin tane duydum bilmiyorum. 

Bir muhalefet partisinin en üst düzey isimlerinden birine, denk geldiğim ayaküstü bir anda “Tarihte de böyledir, liman işçilerini örgütleyenin şansı yüksek olur, liman işçileri örgütlenmiş ve tepki koyabilmiş olsaydı, İsrail ile ticaret durabilirdi. İhracat ithalat durunca sermaye ayağa kalkabilirdi. İktidar o zaman ilk kez kendi gündeminden başka bir adım atmak zorunda kalabilirdi” demiştim. “Çok haklısınız ama işte örgütlenmedi işçiler, örgütlenseler ya?​” demişti.

Edilgenlik... Kendi kendilerine örgütlensinler ki zeval gidip zalimi bulsun, kendi kendine...

Balkonlara sarı bez asalım dedim bir yazıda, bunca pislik içinde yaşanmaz manasında, en azından kaç kişi olduğumuzu görürüz, alana çıkmaya korkana bir alan açar, ev güvendir, balkona kim karışabilir, sarı bez herkesin evinde vardır. Doğru, çok iyi, beyaz mı olsa peki? Bez değil de örtü mü olsa? İnsanlar evlerinde hedef olmasınlar peki? Biz yapamayız öyle şeyleri. Işık açıp kapama eyleminin üzerinden neredeyse yirmi sene geçti, tencere-tava aynı hava derler... 

Kartalkaya yangını oldu. Birileri beyaz çarşaf salladı camlarından. Yayılabilirdi ama işte araya başka mevzular girdi: Ana muhalefetin başkan adayı kim olacak?

Ortada tarihi olmayan, olacağından bile emin olamadığımız bir seçime şimdiden aday belirleyelim. Doğmamış bebeğe don biçelim hemen. Bu konu güzel, en az altı-yedi ay oyalar bizi.

O arada ölen öldüğüyle kalır. Tutsak tutsaklığıyla.

Seçim bekleyelim sabırla, iki seçim arası kaç insan önlenebilir ölümlerin kurbanı oluyor saymayalım mı?

Yurttaşın yurttaşlık bilinci köreltilmiş, kimse kendi payına düşeni sorgulamıyor, herkes halkı suçluyor, halk halkı suçluyor gari.

Oyundan ötürü, sokağa çıktığından ötürü, çıkmadığından ötürü, sessizlikten ötürü, o dururken buna ses çıkardığından ötürü, gördüğünden ötürü, görmediğinden ötürü.

Hedef şaştı artık gerçek sorumluları bıraktık, birbirimizden soruyoruz hesabı, bir tek, biricik bir hesabı bari sorabilmiş olma kaygısı belki.

Başımıza gelmeyen kalmamış, dünyanı ekseni birileri için milim kaymamış, muhalif olan birbirinden kendine göre en doğru tavrı bekliyor ve dayatıyor. En kolay havlular kendi içimizde atılıyor, en rahat birbirimizin defterini dürüyoruz. OBEB-OKEK hesabında ortak bölenlerin en büyüğü ile uğraşmayı bıraktık ortak katların en küçüğünü, kayda alınmaya değer kalmayana kadar ufalttık.

Herkese kızmaya hepimizin hakkı var, kendimizi hariç tutmaya hiçbirimizin hakkı yok.

Ben de isterdim bu hafta da bir filmden, kitaptan bahsetmeyi, ben de isterdim kitaplığımı karıştırıp yine alıntılar yaparak özene bezene yazabilmeyi, ben de isterdim okuyanın yüzünü gülümsetebilmeyi.

Ama insan, bir sabah uyanıp da kıymet verdiği onlarca insanın evinden alındığını öğrendiğinde, “Dikkatli ol” diye tembihlenip de dikkatin susmak olduğunu fark ettiğinde, susmak ölümden beter geldiğinde, belki bugün gelirler diye evi her gün toplu tutmaya çalışırken bu kaygısına lanet okuduğunda, belli mi olur belki o gün bugündür ve bir süre yıkanamam diye her gün duş aldığında ve bazı geceler yatağa “ne olur ne olmaz” diye bol bir kot pantolon ve kazakla girdiğinde umudunu son koyduğu yerde bulamayabiliyor. Bu ülkede binlerce insan böyle yaşıyor. Geçen hafta sevgi üzerine yazmıştım, bu hafta boğulduk yine sevgisizlikten, aptal durumuna düşmek işten değil harbiden.

Hiç mi ışık yok?

Biraz var gibi. DİSK bu hafta 7 Mart’a kadın grevi çağrısı yaptı. Sadece bünyelerindeki sendikalar ve işçiler için değil, evde, sokakta, plazada, hastanede, ofislerde her yerde.

Ezilen her kesimin en az yüzde 50’si kadınlar, durduklarında dünyayı durduracak olanlar.

Belli mi olur belki de 8 Martları “Yaşasın” diye kutlayan kurumsal firmalar, destek verirler de beyaz yakalı kadınlar bir kez olsun grevi tadarlar. Belki desteği beklemeden, hiç beklenmedik bir kararlılıkla greve çıkarlar.

Belki kadın emeğine yönelik platformlar, fırsat eşitliği çalışanlar ve hatta başına gelenlerden sonra belki de TÜSİAD, bu çıkışı haklı bulur ve destek açıklarlar. Nasılsa artık sendikacılarla, işçilerle ve tüm hak mücadelesi verenlerle ilk kez aynı torbaya alındılar. Bakarsınız bazı setler durur da olay olur, düğmesine basmadığımız kanalların magazinleri bile bunu konuşur. Bakarsınız bir konserde vokalin yerinde “Kadınlar grevde” pankartı asılı durur.

Ne bileyim belki de Manisa’da, Çorum’da, Kayseri’de, Elâzığ’da, yani her ilde “Bu akşam yemek de yok sevişmek de kadınlar grevde” diyebilen görünmez emeğin sahibi ev kadınları olur.

Kadın durursa hayat durur. Belli mi olur, belki durmayı başarırız bu sefer. Bir umut...

Umut fakirin ekmeği.

Ve insan yalnız paradan değil, her şeyden yana fakir kalabilir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Türk-İş ve Hak-İş’in üç genel başkan yardımcısı, 600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşme görüşmeleri için önümüzdeki hafta Çalışma Bakanlığına sunmak üzere zam talebini belirledi. Ancak zam oranı açıklanmadı. Pazarlığı yapılacak rakamdan haberi olmayan işçiler tepkili: “Neyi kimden gizliyorsunuz, taslağı açıklayın.”

22 bin 131 TL Türk-İş'in belirlediği açlık sınırı

72 bin TL Türk-İş'in belirlediği yoksulluk sınırı

30 bin TL kamu işçisinin ortalama ücreti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen'in tutukluluğuna yapılan itiraz "kaçma şüphesi" gerekçesiyle reddedildi.

Evrensel'i Takip Et