24 Şubat 2025

AKP, TÜSİAD, kudret ve heyecan…

Fotoğraflar: AA, Kolaj: Evrensel

“Fehmi İstanbul’da İsmet Paşa’nın, Ankara’da Celal Bayar’ın ellerini öpüyor.”

Erol Toy, İmparator adlı romanında, ‘Çokzafde Fehmi’ karakteriyle Vehbi Koç odaklı olarak, ancak onunla sınırlı kalmadan, Türkiye sermayesinin devletle ilişkili büyüme sürüvenini resmeder. Döneminin sosyalist entelektüellerinden biri olan, çocukluğundan itibaren çalışarak yaşayan ve dört yıl önce aramızdan ayrılan Erol Toy, geriye en çok eser bırakmış yazarlardan biridir.

Toy’un, ‘İmparator’ adlı romanının sekizinci bölümü, bu yazının girişinde yer verdiğimiz cümleyle başlar. Çokzade Fehmi’nin, İsmet İnönü’yü Heybeliada’daki evinde ziyaret ettiği dönem, İnönü’nün başbakanlığından sonra ve Mustafa Kemal’in ölümünün ardından devralacağı cumhurbaşkanlığından önceki dönemdir. İnönü’nün yalnızlık dönemidir: “Kaç gün var ki, sütçüden boyacıdan başkası çalmadı kapısını.”

İsmet İnönü ile Celal Bayar arasındaki çekişme bu bölümde Fehmi’nin iç konuşmalarıyla yansıtılır. İnönü, elini öperek ayrılmadan önce bu ziyaretten Celal Bey’e bahsetmemesini Fehmi’ye hissettirir. Fehmi, o ana kadarki servetinde Celal Bayar’ın desteği belirleyici olduğu için kendisini ona daha yakın hisseder.

İmparator, nihayetinde kurgusal bir metin olduğu için, devleti yöneten kudretli siyasi figürlerle sermayenin en büyükleri arasındaki ilişkinin biçimini, ritmini, yazarın tahayyülü üzerinden okuruz.

Şevket Süreyya Aydemir, Mustafa Kemal’i ‘Tek Adam’, İsmet İnönü’yü de ‘İkinci Adam’ başlığı altında yazmıştır. Erol Toy da, Türkiye sermayesini devletin zirvesindeki figürler karşısında ‘sümsük’ bir portre içinde tarif etmek bakımından değil, daha çok ‘kurucu’ kabul edilen siyasi ve askeri karakterlerle Türkiye sermayesi arasındaki ilişkinin ritmine dair fikir vermek istemiş olabilir.Romanın toplamında siyasetin ve sermayenin zirvesinin birbiriyle ilişkisinin ritmine dair bir çerçeve bulabiliyorsunuz. Bugün de en iri kurumsal temsilini TÜSİAD özelinde tarif edebileceğimiz Türkiye sermayesinin, devletin zirvesindeki siyasi figürlerle ilişkileri aynı hattın karakteristik özelliklerini içerir.

‘Fehmi’, romanda bu açıdan şunları dillendirir: “Biz, akşam olunca kasaya giren paraya bakarız. Belki çok kuruyuz. Gözünü kırpmadan en yakınlarını idam sehpasına götüren bunların kuruluğu yanında bile. Belki de daha çok kazanmak tutkumuzla, daha güçlü olmak tutkuları arasındaki bağdır bizi birbirimize yaklaştıran.”

TÜSİAD’ın sembolik isimlerini, eleştirel tondaki konuşmaları nedeniyle gözaltına aldırtan ve polisler kollarına girmiş olarak Çağlayan’daki adliye koridorlarında poz verdiren, Fehmi’nin “Daha çok kazanmak tutkumuzla, daha güçlü olmak tutkuları arasındaki bağ” diye tarif ettiği şeydir.Herkes kendi pozisyonunu önde tutsa da, günün sonunda, aynı sınıfın mensubu olma hali ceptedir.

Bu arada Marx açısından da, ondan önce ve sonra kapitalizm ve sınıf ilişkilerine dair yazmış olanlar bakımından da ‘sermaye’ sadece fiziki bir şey değildir; tarihidir. Sermaye toplumsal, sosyolojik, kültürel hegemonik birikim olarak bir temsildir.

Bugün yaşanan gerilimli halini de bu bağlamda okumakta fayda var. Sıradan ve küçümsenip geçilecek türden bir gerilim değil, ancak köprülerin atıldığı bir kırılganlık kıvamında da değil.

Grev yasakları, işçi ve emekçiye zulüm bakımından gayet iyi anlaşan Erdoğan ve TÜSİAD patronlarının, bugün yaşadıkları hegemonik alan itiş kakışları, aynı sınıf fraksiyonlarının dünyasındaki hacmiyle, hem önemsiz olmayan ama hem de sınırları sınıfıyla malul bir çerçeve içinde duruyor. Muhtemelen öyle de bağlanacaktır.

Bu yazıyı noktalarken henüz başlamamış olan AKP’nin 8. Olağan Kongresinin AKP tarihinin en sönük havada gidilen kongresi olmasına da bakarak, ne TÜSİAD ile çalımlı ilişkisinin ne de muhalefete baskı bakımından darbe dönemi uygulamalarını aratmayan pratiklerinin Erdoğan’a umduğu kudreti kazandıramadığını söyleyebiliriz. Bazılarına korku salmış olabilir ama korku siyasette büyük iddiaları ileriye taşıyabilecek gerçek bir enerjiyi hiçbir zaman oluşturmamıştır ve oluşturamaz!

Ben de bu yazının ardından, beni daha çok heyecanlandıran, AKP iktidarının hedef aldığı İstanbul Barosunun olağanüstü genel kurul için çağrı yaptığı Haliç Kongre Merkezine doğru yola çıkacağım.    

Evrensel'i Takip Et